Y [son güncelleme 22 Mart 2016]
Y/R (kıs) [Yield-per-Recruit] İçgöçer başına (stok’a katılan birey başına) düşen ürün. Stoka
katılanların (içgöçerlerin) sayısının bilinmediği ya da belirlenmesi çok güç
olduğu için ürün denkleminin stoğa katılan birey başına düşen miktar şeklinde
çözülmesi.
yaban [wild] Vahşi, yabani.
yabancı tür (ekzotik-egzotik
tür) [exotic
species] Yerli olmayan, başka bir bölgeden getirilip aşılanmış
balık türü.
yabanda soyu tükenmiş [extinct in the wild] IUCN’nin soyu
tehlikedeki tür ölçütlerine göre varlığını yalnız kültür ortamında sürdüren
türler. Geleneksel dağılım alanlarında o canlının ömrü süresince yapılan
araştırmalarda herhangi bir bireyinin bulunamadığı türler.
yabani [wild] Doğada yaşayan.
yabani mercan [axillary
seabream] ® Pagellus acarne.
yabani popülasyon [wild population] Kuluçkahane desteği
olmadan doğal yumurtlama ve büyümeyle varlığını doğal yaşam-alanda sürdüren.
yabani stok [wild stock] Ana-babanın çıkış yeri ne
olursa olsun doğal yumurtlama ve büyümeyle varlığını doğal yaşam-alanda
sürdüren stok.
yabanıl yumurtlama [wild spawning] Akvakültürcülerin
kullandığı; kontrolsüz yumurtlamayı belirten terim.
yağ [oil] Balıktan elde edilen yağ.
Çoğunlukla ciğerden, yağlı balıkların vücudundan ya da balık artıklarından elde
edilir ve yem katkısı, yemeklik yağ, sabun, boya vb’nin üretiminde kullanılır.
yağ damlacığı [oil globule] Bazı balıkların
yumurta sarısındaki küremsi yağ. Yağ damlalarının sayısı, yeri, rengi türlere
göre değiştiğinden erken evrede türü tanımlamada kullanılagelen yararlı
özelliklerdendir.
yağ yüzgeci [adipose fin, flesh fin] Sert ışını olmayan küçük sırt yüzgeci. Örnek; Percopsidae
Salmonidae, Osmeridae, Argentinidae Myctophidae, Ictaluridae aileleri.
yağcı [motorman] Makinelerin
yağlanmasından sorumlu gemi adamı.
yağış [precipitation] Atmosferden yere
ulaşan sıvı ya da katı haldeki su. ® Çökelme.
yağlı balık (doktor balık, Kangal balığı) [doctor fish] 1- ® Garra rufa.
yağlı balık [fatty fish, oily fish] 2- Dokularında yağ miktarı yüksek olan balık. Genellikle dokular %2’den fazla
yağ ihtiva eder. Örnek; Clupeidae, Scombridae.
yağlı gözkapağı [fatty eyelid, adipose eyelid] Gözün ön ve
arka kısmında yer alan ve merkez kısmı açık bırakan koruyucu saydam sarımsı
zar. Örnek; Clupeidae, Mugilidae, Scombridae.
yağmur [rain] Yere inen 0,5 mm’den daha büyük su damlalarının yağışı.
yakamoz [phosphorescence in the sea] Gece denizde oluşan parıltı. Balık ve tek gözelilerin (hücrelilerin)
ışıldaması.
yakıcı göze (hücre) [cnidoblast] Knidlilerde (Cnidaria) zıpkın
yapılı, kamçılı olup ağı (zehir) taşıyan, avlama ve korunma amaçlı kullanılan
göze (hücre).
yakıcı kapsül (nemetosist) [nematocysts] 1- Yakıcı gözeler içi zehir dolu bir kese olup ucunda
delikli iğne taşıyan bir lif ile donatılmıştır. Bekleme halinde uzunca olan lif kesenin içinde sarılmış halde durur.
Yabancı bir cisim ya da besin ve ya da düşman ile temas halinde lifli iğnenin
atışı tetiklenmiş olur ve en büyük besini rahatlıkla felç edilebilir. Isırgan
hücrelerin fonksiyon ve yakıcı özellikleri türe göre değişmektedir ve ısırgan
gözeler (hücreler) ağız etrafı ile dokunaçlarda toplanmıştır.
yakıcı kapsül [nematocyst] 2-
Knidlilerde (Cnidaria) uzmanlaşmış yakıcı göze (hücre) içerisinde ucu çengelli,
ipliğiyle zıpkın gibi atılan ve içerisinde uyuşturucu, yakıcı kısaca ısırıcı
(kimyasal) bulunan bir cins avlanma ve korunma aracı.
yakınsu trolü [near water trawler] Üç-beş gün ve en çok
10 güne kadar sefer yapan trol teknesi.
yaklaşık erin [subadult] Görünüşü erin bireye
benzeyen fakat henüz yumurtlama yetisi olmayan birey.
yaklaşma [converge] Birbirine doğru
birleşecek şekilde hareket etme. Örnek; deniz ve okyanus akıntıları.
yaklaştırıcı kas [adductor muscle] İki midye kabuğunu
birleştiren (bağlayan) kas. Bu kas kabukları bağa (ligament'e) karşı kasılarak
tutar.
yaladerma (yaladerma balığı) [derbio] ® Trachinotus ovatus.
yalancı ayak (psödopod) [pseudopod, pseudopodium] Birgözeli (birhücreli) hayvandan beslenme ya da hareket için olan düzensiz
geçici uzantı. Örnek; amip.
yalancı halka [false annulus] Balıkların sert
aksamlarında görünen yavaş büyüme dönemine ait olup yıllık halkaya benzeyen ya
da büyümenin bir nedenle yavaşladığı döneme ait olup yıllık halka olarak
değerlendirilmemesi gereken halka.
yalancı isparoz [bastard grunt] ® Pomadasys
incisus.
yalancı mıgrı [bicoloured false moray] ® Chlopsis bicolor.
yalancı taban [false bottom] Derin dağılma
(saçılma) tabakası. Yankı iskandillerinde tabanmış gibi yankı veren orta
derinlikte bulunan kuşak. Bu kuşak birçoğu gaz kabarcığı taşıyan
organizmalardan oluşmakta olup gece yüzeye yaklaşır, gündüz daha derine iner.
yalancı trança [bluespotted
seabream] ® Pagrus caeruleostictus.
yalancı yumurta [false egg] Dış-kuluçkacı (ağızda
kuluçkalayan) Sihlidgiller (Cichlidae) ailesi erkek bireylerinin dışkıl (anal)
yüzgeci üzerinde yumurtaya benzeyen bir leke bulunmaktadır. Bunu gerçek yumurta
sanan dişi, emince, erkek atmığını bırakarak dişinin ağzındaki yumurtaları döllemektedir.
yalancı zurna [barracudina] ® Sudis
hyaline.
Yalancı-turnagiller [Barracudinas]
®
Paralepididae.
yaldızlıuskumruazmanı balığı [common dolphinfish] ® Coryphaena
hippurus.
yalel [porter] Balık halinde taşıyıcı, hamal.
yalıtım [isolation] Bir canlının, bireyin
diğerlerinden ve alışılmış ortamdan (çevreden), alınarak yalnız bırakılma
olayı.
yalnız [solitary] Tek başına ve
benzerlerinden ayrı yaşayan ve var olan canlı.
yalpa [lurch, rolling] Teknenin dalgaları yandan alması nedeniyle sallanması,
teknenin iskele sancak, sancak iskele şeklinde sallanması.
yalpa omurgası [bilge keel] Teknenin yanlara
salınımını azaltmak için baştan kıça doğru uzanan çıkıntı.
yama (leke) [patch] Bazı midyelerin bir ya da diğer
kabuğunda gelişmiş sırtsal (dorsal) kenar boyunca kancaya kadar uzanan
süslemeli yüzey.
yamukluk [skewness] Bakışımsız (asimetrik) sıklık (frekans) dağılımı.
yamyamlık [cannibalism] Kendi türünü yemek.
Balıklarda sıkça görülür.
yan av [by-catch, dirty fishing, incidental catch] Hedef tür dışında kalan balıkların hedef tür ile
birlikte avlanmasıdır. Buna kazaen avcılıkta denmektedir. Bu tür balıklar hedef
türe göre genelde daha az ekonomik değer taşıdıklarından balıkçılar tarafından
denize dökülmektedir. Yalnız yan avın bir kısmı ise ekonomik önemli olup
pazarlanabilmektedir ki bunu balıkçılar ayırmaktadırlar. Yan avın önemli bir
kısmı boyca küçük hedef türe ait genç, küçük bireylerden oluşmaktadır. Avın bu
kısmı ya pazarlanamadığı için ya da yasal boy sınırlaması nedeniyle
atılmaktadır. Bütün bunlar yan av içerisinde yer almaktadır. Karaya çıkartılan
avda (ürün ya da hasatta) avın atılan, kaybedilen ve pazarlanamayan kısmı ile
balıkçıların kendilerinin tükettiği miktar yer almamaktadır.
yan bakan sonar [side scan sonar] Torpido benzeri bir gövdeye yerleştirilmiş ve
çeviricileri – aynaları (transducer) belirli bir açıyla yanlara bakan,
içerisinde iletici bir kablo bulunan çelik tel ile güvertedeki birimine
bağlanmış olup taban yapısının incelenmesinde kullanılan bir tür akustik cihaz.
yan
cepler [side pockets] Bir seri
deri cep yan nişler oluşturur. Bunlar kafanın
karınsal yüzeyinde çukurcukların ters tarafında normal pozisyonda huni tüpünün
olduğu alçaltıda bulunur (bazı pelajik derin deniz kalamarları Oegopsida).
yan
diş [lateral tooth] ® Yanal diş.
yanal (yan) diş [lateral tooth] Midyelerde asıl dişin önünde ya da
arkasındaki kancadan az ya da çok uzak eklem (mafsal, menteşe) dişleri.
yanal [lateral] Yanlara ait, yanla
ilgili.
yanal bant [lateral band] Yanlarda uzunlamasına olan
renk. Örnek; Upeneus moluccensis’te
görülen parlak sarı renkli bant.
yanal çizgi [lateral line, linea lateralis] Tüp benzeri, üzerinde delikler bulunan algılama organı olup her iki yanda
baştan kuyruğa kadar uzanır. Bu organ su hareketleri ile düşük frekanslı
(160-200 Hz) titreşimlerin algılanmasında kullanıl-maktadır. Bazı balıklarda bu
organ tüp gibi kapalı ve delikli değildir. Tüp şeklindeki kanalın içerisinde
bakışımlı (simetrik) tüylü hücre grupları bulunmakta olup bunlar cupula denilen
jölemsi bir madde içerisinde yer almaktadır. Yanal çizgi kanalındaki su
hareketleri bu hücreleri uyarmaktadır. Uyarılar bir sinir bağı sitemiyle beyne
iletilmektedir.
yanal çizgi deliği [lateral line pore] Yanal çizgi kanalına açılan deliklerden biri. Amphioxus ile erin sucul
sürüngenler hariç bütün balıklarda bulunur.
yanal çizgi organı [lateral line organ] Myctophidae ailesi bireylerinde pullar
kaldırıldığında ortaya çıkan at nalı şeklinde yapılardan biri. Pul yerine bu
yapılar sayılır.
yanal çizgi pulu [lateral line scale, squama linea
lateralis, (çoğ.) squamae
lineae lateralis] Balığın yanal çizgisi üstünde yer alan delikli
pullardır. Alışılagelen yöntem olarak yanal çizgideki pul sayımı yalnız delikli
pullarda yapılır.
yanı gösterme [lateral display, lateral threat display] Başka balığa yan tarafını gösterme. Vücudu ve kuyruğu
bükme, yüzgeçleri dikleştirme ve açma gibi birçok hareketi içerebilir. Bu
davranış karşısındakini ürkütmek ve niyetinden vazgeçirmeyi amaçlar. Karşıtı
(düşman) balık ya baskınlığı kabul edip yüzgeçlerini kapatır ya da ‘kavgayı’
kabul ederek yüzgeçlerini açar, dikleşir.
yankı işareti [echo signature] Bireysel balığı
tanımada kullanılabilen özel yankı.
yankı iskandili [echo sounder] Yüksek frekanslı ses dalgaları üreterek yüzeyden tabana doğru gönderen ve
gelen yankıları algılayan, derinlik ölçümü ve balık bulucu olarak kullanılan
cihaz.
yankı iskandili ekranı [fish scope] Balık bulucu yankı
iskandilinin katot ışını tüpü.
yanlış beslenme [malnutrition]
Dengelenmemiş beslenme. Besinin nitelik (kalite) ve
niceliğinin (kantitesinin) yetersiz ya da dengesiz olması ile aşırı ya da az
(yetersiz) beslenmeyi ifade eder.
yanlış bildirim [misreporting] Av jurnali ya da diğer
yasal bildirimde, doğru av ve avlak yeri değerlerinin kayıt edilmemesidir. Av
miktarının az ve avlanma alanının yanlış verilmesidir.
yanlışlıka palamut [skipjack tuna] ® Katsuwonus pelamis.
yansıtma
[reflect] Bir dalganın yönünü değiştirme. Örnek; ses
dalgalarının yansıması.
yansıyan
dalga [reflected
wave] Dik kıyıya ya da sabit katı yapılara çarparak geri (denize) dönen
dalga.
Yanyüzergiller [Pleuronectidae, righteye flounders] Actinopterygii – Işınlı-yüzgeçliler sınıfı, yassıbalıklar (Pleuronectiformes)
takımının bir ailesidir. Bu aile Paralichthodinae Eopsettinae, Rhombosoleinae,
Hippoglossoidinae, Hippoglossinae, Lyopsettinae, Pleuronectinae,
Poecilopsettinae, altailelerini içerir. Bu alt ailelerde 41 cins ve 101 türü
kapsamaktadır. Aile bireyleri sol tarafları üzerinde yüzdüklerinden
İngilizce’de sağ-gözlü pisi olarak anılırlar. Sırt ve dışkıl (anal) yüzgeçleri
uzun ve devamlı olup kafa kısmına ulaşır. Küçük boylular tabandaki
omurgasızlarla beslenir. 2,4 metre boya ulaşabilen Hippoglossus hippoglossus,
Kafadanbacaklılar ve diğer balıklarla beslenir. Ailede dere pisisi, yaldızlı
pisi, dil balığı vb ekonomik önemi yüksek türler yer almaktadır. Akdeniz ve
Karadeniz’de 2 cins ve 2 türle temsil edilirler. Soğuk ve ılıman denizlerdeki
demersal balıklardır. Bazıları haliç ve tatlı-suya girer. Kuma gömülürler ve
renklerini alt katmanla uyumlu kılabilme özelliğine sahiplerdir. Çoğunluğun
boyu 40-50 cm kadardır.
yanyüzerler [Pleuronectidae,
Bothidae] Yüzgeçleri yanlarda olan bu balıklar iki gruba ayrılır.
Bunlardan yaygın bilinen ailelerden biri sağ-gözlü yassı-balıkları içeren (righteye flounders) = Pleuronectidae diğeri ise
sol-gözlüleri kapsayan (lefteye flounders) = Bothidae’dir. Yumurtadan çıkan
kurtçuklar (larvalar) normal tipli ve bakışımlı (simetrik) olup genelde bilinen
balığa benzerler ve yüzücüdürler (pelajiktirler). Büyüyüp şekil değiştirme
(metamorfoz) evresine ulaştıklarında ise gözlerden biri yukarı doğru hareket
ederek yer değiştirirken vücut yassılaşarak bakışımsız (asimetrik) hale gelir
ve genç balık tabansal (demersal) olur. Bothide ailesi fertleri sağ yanları
üzerinde tabanda dururken Pleuronectidae ailesi bireyleri sol yanları üzerinde
tabanda durur. Bu da birinde sol gözün (Pleuronectidae) diğerinde de sağ gözün
(Bothidae) yukarıya yani diğer yana hareket etmesini gerektirmektedir.
yapay [artificial] Doğada bulunanın
yerine geçecek olup insan eliyle üretilen malzeme ve nesneler. Örnek; yapay
resifler, yapay elmas vs.
yapay dölleme [artificial
fertilization] Balık yetiştiricisi
tarafından sağılmış yumurta ve atmığın karıştırılması.
yapay kanal [artificial channel] Yakın kesimde yaşayan balıkları beslemek ya da
yumurtlamalarını sağlamak için yapılmış kısa mesafeli kanal.
yapay resif [artificial reef] Eski otomobil
lastiğinden batırılan gemilere ve özel oluşturulmuş beton yapılara kadar
çeşitli malzemenin deniz tabanına konularak diğer organizmaların yanında
balıklara yaşam-alan oluşturulan yer. Çevrenin
zenginleştiril-mesine (iyileştirilmesine) yönelik uygulamalar Akdeniz’de
İtalya, İspanya ve İsrail, Baltık Denizinde Finlandiya, Okyanuslarda
Avusturalya, Japonya, Havai, Filipinler, İngiltere, Karayipler, Kosta Rika,
Şili Tayvan, ABD başta gelmektedir. Bunlar içerisinde en önemlisi Japonya’nın
ENSEI programıdır. Bu program çerçevesinde 1976-1987 yılları arasında yılda
ortalama 1,420.000 m3 olmak üzere toplam 17,000.000 m3
yapay resif oluşturulmuştur. Yapay resif uygulamaları bir yandan çevresel
zenginliği artırmaya yönelik bir çabadır. Diğer yandan bu pahalı uygulamadan
beklenen yararın sağlanmasının anahtarı ise oluşturulan yapay resif sisteminin
balıkçılık düzenlemeleri çerçevesinde korunmasıdır. Korunamayacak bir sistemin
oluşturulması, oluşturulma-masından daha kötüdür. Türkiye’nin henüz amatör
ölçek düzeyinin ötesine geçememiş olmasına işte bu nedenle üzülmek gerekmez.
yapay sinek [artificial fly] ® Sinek.
yapay üretim [artificial production] Yumurtlama, kuluçka dönemi ve yumurtadan çıkma ve
beslenme evrelerini kapsar.
yapay yem [artificial bait]
Yapay malzemeden yapılmış yalancı yem.
yapay yumurtlama alanı [artificial spawning ground] Balıkların yumurtlaması için suda bilinçli olarak oluşturulan uygun zemin
(yer).
yapışan balığı [common remora] 1- ® Remora remora.
yapışan balığı [whalesucker] 2- ® Remora
australis.
yapışık [adherent] 1- Kalıtımsal (irsi) olarak bir organa diğerinin yapışık olması.
yapışık [sessile] 2- Bir sap ile tabana
(zemine) sürekli yapışık olan. Yer değiştirmeyen, sabit.
yapışkan
[common
remora] 1- ® Remora
remora.
yapışkan [whalesucker] 2- ® Remora
australis.
yapışkan balığı [connemarra clingfish] 1- ® Lepadogaster candolii.
yapışkan balığı [live sharksucker] 2- ® Echeneis naucrates.
yapışkan balığı [shore
clingfish] 3- ® Lepadogaster lepadogaster.
yapışkan disk [adhesive
disc] 1- Değişik yüzeylere yapışıcı organ. Örneğin Echeneidae ailesinden balıkların
değişime uğramış sırt yüzgeci, Gobiescoidae ve Liparidae ailelerinde karın
(pelvik) yüzgeçleri.
yapışkan disk [sucking disk] 2- Kaya, bitki ve sair malzeme
ile diğer canlılara yapışmak ve tutunmak için kullanılan disk şeklindeki
yapı.
yapışkan yumurta [viscid egg, adhesive egg] Kum, çakıl, bitki vb’ne yapışkan yüzeyi nedeniyle tutunan yumurta.
Akvakültürde istenmez. Yapışkanlık süt ve mazı tozuyla giderilir.
Yapışkanbalığıgiller [suckerfishes,
remoras] ® Echeneidae.
yapışkanla avcılık [phoneses] Yavaş yüzen yapışkan bir balığın
kuyruğuna ip bağlanarak salıverilmesi ve bunun hızlı yüzen balığa yapışmasından
sonra iple geri çekilerek asıl avın elde edilmesi. Örnek; yapışkan balığı Echeneis ve Remora ile kaplumbağa ve köpek balığının avlanması.
yapışma (sabitleme) aygıtı [adhesion apparatus] Aygıt huni bağlantı kıkırdağının bir kısmı olarak
oluşmuştur. Huninin ilgili kısmı ve manto az ya da çok katı sabitleme aygıtı
oluşturur. Ahtapot’ta gelişmemiştir.
yaprak-kuyruk [leptocercal] Yaprağımsı kuyruğu olan.
yapraksı
[foliaceous] Morfolojik bakımdan açıklayıcı terimdir; tallus
yaprak görünümündedir (uzunluk ve genişliğine karşın kalınlığı zayıftır -
azdır).
yapraksı solungaç tipi [eulamellibranch gill type] Midyelerde
solungaçtaki solungaç yaprakçığı iki katlı katlanmıştır. Solungaç yaprakçıklar
ve yapraklar arasında doku bağlantısı vardır.
yara [sore] Tallus
yüzeyindeki iyice sınırlanmış çoğalma bölgelerini oluşturan kist grubudur.
yaralayıcı araç [wounding gear, grappling gear] Balığı yaralayan ya da öldüren cinsten zıpkın, kancalı kancasız tekli ya da
çok çatallı mızrak, ok, vb av aracı.
yararlanılabilirlik [availability] 1- Bir popülasyon ya da stoğun ya da bunların parçasının
belirli bir yer ve zamanda (balıkçılık mevsiminde) avlanılabilir durumda
olması.
yararlanılabilirlik [availability] 2- Belli bir tür ya da boydaki
balığın bir av alanında belirli bir av aracıyla avlanabilir olup olmadığı.
yararlanılabilirlik [availability] 3- Birim çaba başına düşen av. Harcanan güç birimi başına düşen av.
yararlanılan stok [utilised stock, utilised population] Stoğun yaşayan ve gelecekte avlanılacak parçası.
yararlanma oranı [rate of utilisation] ® Sömürme
oranı.
yardımcı tekne [assisstant boat] Gırgır
balıkçılığında sürünün sarılmasında kullanılan ve avcı teknede taşınan küçük
deniz aracı.
yarı anadrom [semi-anadromous] ® Yarı-yukarıgöçer.
yarı gezgin solungaç ağı [semidrift gill net] Bir ucu çapayla
sabitlenmiş, diğer ucu serbest olup gezer halde kullanılan solungaç ağı.
yarı jeostrofik hareket [quasi-geostrophic motion] Coriolis kuvvetine yaklaştığı düşünülen su hareketini
belirten terim.
yarı tabansal (yarı
demersal) [semidemersal, semipelagic] Yaşamlarının bir kısmını tabanda, bir kısmını tabanın üstünde su kolonunda
geçiren balıklar.
yarı yukarı-göçer (yarı anadrom) [semi-anadromous] Tatlı-su ile tuzlu-su
arasında tamamlanmamış göç.
yarı yüzücü [semipelagic, semidemersal] ® Yarı
tabansal (demersal).
yarı yüzücü trol [semipelagic trawl] Gerektiğinde tabanda
da çekilebilen fakat genellikle tabana değdirilmeden çekilen trol ağı.
yarı-çift-göçer (yarı
diadrom) [semi-diadromous] Acı-suda –delta
alanlarında yaşayıp yalnız yumurtlamak için tatlı-suya giren balıklar.
yarı-demersal [semidemersal, semipelagic] ®
Yarı-tabansal.
yarı-diadrom [semi-diadromous] ®
Yarı-çift-göçer.
yarı-geçirgen [semipermeable] Çözeni geçiren ancak
çözüleni geçirmeyen zar (membran).
yarık [incise] 1- Doku yüzeyinin hassas, dar, düz ya da kavisli, uzun ya da kısa
yarılması.
yarık [slit] 2- Doku yüzeyinin uzun, düz, dar kesilerek yarılmış olması hali.
yarılanma ömrü [half-life]
1- Radyoaktif maddelerin atomlarının
yarısının parçalanma süresi. Bu terim kirleticiler ve tarım ilaçları için de
kullanılmaktadır.
yarılanma ömrü [half-life] 2- Yarılanma ömrü belirli bir
miktar maddenin yarısı kadar azalması için geçen süredir ve t1/2 kısaltması
ile gösterilir. Bunun tersi bir kat artma (doubling time) ikiye katlanma
süresidir.
yarım ay [lunule
– half-moon] ®
Hilal.
yarım günlük [semi-diurnal] Yarım günlük döngüsü,
süreçleri olan.
yarımgaga balığı [African halfbeak] 1- ® Hyporhamphus picarti.
yarımgaga balığı [blackbarred halfbeak] 2- ® Hemiramphus far.
Yarımgagalıgiller [halfbeaks] ®
Hemiramphidae.
yarımkordalılar [Hemichordata] İkincilağızlılar
(Deuterostomia) süper-kabilesinin bir kabilesidir. Enteropneusta,
Pterobranchia, Planctosphaeroidea sınıflarını kapsar. Vücutları solucan
şeklindedir. Kordalıların kardeş grubu olarak kabul edilir. Kabilede 100 kadar
yaşayan tür bulunmaktadır. Sınıflandırmaları henüz kesinleşmemiştir.
yarı-pelajik [semipelagic, semidemersal] ®
Yarı-tabansal (demersal).
yarı-pelajik trol [semipelagic trawl] ® Yarı-yüzücü trol.
yarış (doğrudan
müdahale) [competition] 1- Her iki türün de olumsuz
etkilendiği-zarar gördüğü ilişki (- -). Örnek; Eupomacentrus planifrons yaşadığı yeri hemcinslerine karşı koruma
ve tecavüzü önleme davranışı göstermektedir. Bu davranış, doğrudan müdahale ve
saldırganlık şeklinde oluşan bir yarıştır.
yarış (dolaylı
müdahale) [competition]
2- Besin kaynağının kıtlığı ve her iki türün de zarar gördüğü-olumsuz
etkilendiği ilişki (- -). Örnek; kıyıdan
açığa doğru gel-git ve dalga etkisi altındaki taşlık kayalık kesimin orta
kısmında yer alan iri Balanus balanoides
ile üst kısımda yer alan cüce Chthamalus
stellatus’un oluşturduğu kuşak bu iki türün birbirleriyle besin için
yarıştığı dolaylı bir müdahale yarışıdır.
yarış [competition] 4- Aynı alan ve kaynağı kullanan, aynı ya da farklı türden iki ya
da daha çok organizmanın birbirleriyle zararlı (- -) etkileşimidir. Bu tanıma
yırtıcı davranışı (yeme/yenme) dahil değildir.
yarış göstergesi [competition index] Akvakültürde birden
çok türün bir arada yetiştirilmesi halinde üründeki değişikliklerin göstergesi.
yarısaydam halka [translucent zone,
hyaline zone] Otolitte parlak halka. Üstten ışıklandırmada koyu görünen
halka.
yarıştan atılan [competitive exclusion] Benzer gereksinimi
olan ve sınırlı kaynağı kullanan iki tür bir arada yaşayamazlar. Bunlardan biri
(daha zayıf olan) yarışı yitirir ve atılır.
yarı-yoğun kültür [semi-intensive culture] 1- Balıkların yetiştirilmesinde
doğal üretimi artırmak ve bu yolla besin kaynağı yaratmak için gübrelemeden
yararlanılmasıdır. Bu tür kültürde yemleme düzeyi çok düşük olup ancak
destekleme amaçlıdır.
yarı-yoğun kültür [semi-intensive culture] 2- Balıkların yaşam döngülerinin bir
kısmının (özellikle erken evrelerinin) kontrollü ortamda geçirmeleri daha sonra
salıverilmeleridir.
yasadışı isim [nomen
illegitimum (nom. illeg.)]
Geçerli ve yayınlanmış fakat daha önce tanımlandığı için
kural gereği red edilen isim.
yasak
isim [nomen
vetitum (nom. veti.)] Bir cinsi, cins ve alt cins şeklinde ayırmayan,
yayınlanmış olmakla birlikte kabul edilmeyen isim.
yasak kuşak [exclusion zone] Deniz yapıları
(platform), boru hattı, tarihi ve arkeolojik batık vb’nin bulunduğu ve
balıkçılığın hatta seyir halinde geçişin yasaklanmış olduğu alan.
yasal
isim [nomen legitimatum
(nom. legit.)] Kurallara uygun yayınlanmış isim.
yassı balık [flatfish] Yanyüzergiller (Pleuronectiformes) takımının yassı bireyleri. ® Bothidae (Pisigiller, Yanyüzerler). ®
Pleuronectiformes (Yanyüzergiller).
yassı balıklar [flat fishes] Genelde bilinen oval şekilleri değişerek yassılaşmış balıklar. ® Bothidae (Pisigiller, Yanyüzerler). ® Pleuronectidae (Yanyüzergiller).
yassı denizkurdu [Nereis,
nereid] ® Nereis
diversicolor.
Yassıbaşgiller [flatheads]
®
Platycephalidae.
yassıbaşkaya balığı [flatsnout goby] ® Neogobius
platyrostris.
yassılmış [depressed] Yassılaşmış canlı, örneğin
vatoz.
Yassısolungaçlılar [Lamellibranchiata,
Pelecypoda, Bivalvia, bivalve,
mussels] ®
Midyeler.
yaş [age] Balık yaşamında tamamlanmış yıl sayısıdır.
Belirsizlik durumunda verilen yıllık yaş değerinin ardına artı (+) işareti
konur. Örnek; 3+ (üç yaşından büyük 4 yaşından küçük) gibi.
yaş ağırlık [wet weight] Balığın bütün
halindeki ağırlığı.
yaş belirleme [age determination] ® Yaş tayini.
yaş bileşimi (yaş kompozisyonu) [age composition] Aynı türe ait bir
popülasyon, stok ya da avdaki farklı yaş gruplarının birbirine oranıdır. Kısaca
bir popülasyon ya da stoktaki balıkların yaş dağılımıdır. Sağlıklı stoklarda
yaş bileşenlerinin (kompozisyonlarının) dağılım alanı geniştir yani her yaştan
birey vardır.
yaş çökelme (asit
yağmuru) [wet
deposition, acid deposition] Yağmur damlacıkları kükürt
dioksit, azot oksit gibi tabakadan geçerken asitli yağmur halini alır ve pH’si
7’nin altına düşer. Bunun göllerde nötralize edilememesi balıklar ile yumurta
ve kurtçuklarının (larvaların) yaşam payını etkiler.
yaş dağılımı [age distribution] Aynı türe ait popülasyon, stok ya da avın her yaş sınıfındaki birey
sayıları ya da bunun yüzdesi.
yaş doğrulama [age
validation] Yaş tayini öncesi yıllık halkaların (hızlı ve yavaş
büyüme dönemlerine ait halkaların) bir yıllık büyüme dönemini temsil ettiğinin
gösterilmesi.
yaş frekansı [age frequency]
Popülasyon, stok ya da avdaki aynı türe ait bireylerin yaşlarının
dökümü. ® Yaş
dağılımı.
yaş grubu [age group (AG)] Belirli bir yaşta olan balıklar.
Örneğin bu yılın Temmuz ayında yumurtlanmış hamsiler gelecek yılın
Temmuz ayına kadar sıfır yaş grubundadır (AG 0). İzleyen dönemde (2. Temmuz’dan
sonra) AG I olurlar.
yaş kompzisyonu [age composition] ® Yaş bileşimi.
yaş okuma [age reading] ® Yaş tayini.
yaş sınıfı [age class] Popülasyon ya da stokta aynı yaşta olan bireyler. 2000 yılında yumurtadan çıkmış (doğmuş !)
balıklar her zaman 2000 yıl sınıfındadır. Buna karşın 2005 yılında beşinci yaş
sınıfındadırlar.
yaş tahmini [age estimation]
® Yaş
tayini.
yaş tayini [age determination, age reading, ageing] Balıkların sert aksamlarındaki büyüme halkalarının yorumlanmasıyla
yaşlarının belirlenmesine denmektedir. Balıkların sert aksamlarında hızlı ve
yavaş büyüme dönemlerinde oluşturdukları halkaların sayılmasıyla yaşlarının
belirlenmesidir. Balıklar hızlı (yaz), yavaş (kış) büyüme dönemlerinde
oluşturdukları büyüme halkalarının yanında gerginlik (stres) (örneğin
yumurtlama, açlık, yaşam koşullarındaki ani değişmeler) nedeniyle de halka
oluşturmaktadır. Bu nedenle yaş tayinine yaş tahmini de denmektedir.
yaş tayini tekniği [ageing
technique] Balığın yaşının, sert
aksamlarındaki halkalardan belirlenmesinde kullanılan yöntem.
yaş yapısı [age structure]
® Yaş
frekansı. ® Yaş dağılımı.
yaş/kuru filtre [wet/dry filter, ammonia tower] Bakteri
büyümesi ve nitrat oluşmasını sağlamak için suyun hava ile muamelesinde
kullanan biyolojik filtreleme. Bunun alışılagelmiş şekli damlama ve döner
çarklı filtrelemedir. Hava su karışımı bakteri büyümesini etkiler, bakterilerde
amonyağı nitrata dönüştürür. Buna ayrıca amonyak kulesi de denmektedir.
yaşa dayalı [age specific] Yaş etkenine bağlı.
yaşa dayalı doğurganlık [age specific fecundity] Doğurganlığın
(fekonditenin) yani yumurta sayısının yaş etkenine bağlılığı.
yaşa dayalı kalım payı [age specific survival rate] Belirli bir sürede, belirli bir yaştaki balıklardan hayatta kalanların
(yaşayanların) ortalama oranı.
yaşa dayalı ölüm [age
specific mortality] Ölümün yaşın bir
fonksiyonu olarak verilmesi.
yaşa dayalı tabur çözümlemesi [age-cohort analysis] Her yaş grubundan
avlanan balık sayıları kullanılarak, belirli bir avı verebilecek balık miktarı,
doğal ölümlerin bilinmesi halinde geriye doğru hareket edilerek, stoğa
katılanların sayılarının tahminidir. Yaşa dayalı tabur analizinin kestirimci
olanına Thompson ve Bell Modeli denmektedir.
yaşa dayalı tahmin [age-structured assessment] Stokta değişik
yaştaki balıkların göreceli bolluğuna dayalı olarak stok durumunun tahmini.
yaşa göre ağırlık [weight-at-age] Belirli bir stoğun
her yaş sınıfındaki bireysel ortalama ağırlıklarıdır. Yaşa göre ağırlık zaman
ve stoklar arasında değişir.
yaşa göre av [catch-at-age] Yaşa dayalı av da denilebilir. Avlanan tahmini balık sayısının balık yaşına
ve avlandığı yıla ya da diğer faktörlere (araç ya da ülkeye) göre tablosu.
yaşa göre büyüklük [size-at-age] Belirli bir yaşta
balığın boyu ya da ağırlığıdır.
yaşam döngüleri [life - cycles] 1- ® Diplo-biontic.
yaşam döngüleri [life - cycles] 2- ® Diplo-haplontic.
yaşam döngüleri [life - cycles] 3- ® Diplontic döngü.
yaşam döngüleri [life - cycles] 4- ® Haplo-biontic.
yaşam döngüleri [life - cycles] 5- ® Haplontik döngü.
yaşam döngüsü [life
cycle] Yumurtanın döllenmesinden canlının ölümüne kadar geçirdiği
birbirini izleyen değişik aşamalar.
yaşam oranı [survival rate] ® Kalım payı.
yaşam öyküsü [life history] Bir canlının üreme,
büyüme, besin ve beslenme, hareket ve ölümü dahil bütün yaşam döngülerinin
açıklanması.
yaşam süresi [life-span] ® Ömür.
yaşam-alan [habitat] Canlı ya da canlıların yaşadığı yer.
®
Yaşam-ortam.
yaşam-alan ıslahı [habitat improvement] Balıkçılık idaresinde
balıklara daha iyi yaşama olanağı sağlamak için canlının yaşadığı alanda
yapılan iyileştirme (merdiven yapma, yapay resif, yapay üreme alanı, dinlenmek
için kuytu bölümler oluşturma) çalışmaları.
yaşam-ortam (biyotop) [biotope] 1- Bir ya da birçok türün
yaşadığı daha doğrusu yaşayabildiği belirli özelliklere sahip yer, bölge. ® Yaşam-alan.
yaşam-ortam (biyotop) [biotope] 2- Canlının yaşadığı, yaşamın olduğu yer, bölge, alan çevre yani
biyolojik ortam. ® Yaşam-alan.
yaşayabilir popülasyon [viable population] Yaşama kabiliyeti ve
evrilme potansiyelini sürdürebilecek durumdaki popülasyon.
yaşayamaz [non-viable] Yaşamını sürdürme
yeteneği olmayan.
yaşayan fosil [living fossil] Uzun süreden beri
morfolojik özellikleri değişmemiş. Örnek; ® Latimeria.
yaşayanlar eğrisi [survivorship curve] Ömür beklentisi
istatistiğinde kullanılan grafik.
yaş-boy anahtarı [age-length key] Yaş-boy anahtarları çift frekans dağılımı tabloları olup genellikle
sütunlar yaşı satırlar ise frekans değerlerini içerir. Yaş-boy anahtarı
oluşturulmuş bir stoğun çok sayıda pazarlanan bireyinin boy ölçümleri
kullanılarak stoğun avlanan kısmının boy dağılım değerleri yaş dağılımı
değerlerine çevrilir.
yaş-boy bileşimi [age-length composition] ® Yaş-boy anahtarı.
yaş-boy eğrisi [age-length curve] Yaş ile boy arasındaki
ilişkiyi gösteren eğri. Yaş-boy anahtarının basitleştirilmiş şekli.
yaşlanan balıkçılık [senescent fishery] Genellikle aşırı
avcılık nedeniyle bir kaç yıl boyunca önemli ölçüde azalan ürün elde edilen
balıkçılık.
yaşlandırma [ageing] Popülasyon, stok ya da
bireysel balığın yaşının belirlenmesi.
yaşlanmak [ageing] Balıkların yaşı ve yaşlanması.
yaşlı göl [dead lake] Yaşlanmış olup sucul
bitkilerle kaplanmak üzere olan karayla çevrili su kütlesi.
yaşlılık dönemi [senescent period] Balığın büyümesinin çok
az ve yavaş olduğu, yumurta ve atmığı üretememe aşamasına ulaştığı ihtiyarlık
dönemi. Türe bağlı olarak bu süreç birkaç günden birkaç seneye kadar
uzayabilir.
yaş-tabur analizi [age-cohort analysis] ® Yaşa dayalı tabur çözümlemesi.
yaş-tabur çözümlemesi (yaş-tabur analizi) [age-cohort analysis] ® Yaşa dayalı tabur çözümlemesi.
yaştaki balık sayı [number-at-age] Belirli bir yılda stoktaki
her yaş sınıfında bulunan balık sayısı.
yatay [horizontal] Dikey ile 900’lik
açı yapan yönü belirtir.
yatay aktarma [horizontal transmission] Hastalığın bir
balıktan diğerine temasla ya da çevreden geçmesi.
yavru balık [fry] 1- Yumurta kesesini tüketmiş ve dış beslenmeye geçmiş
balık.
yavru balık [fry] 2- Yumurtadan çıkmadan parmak-boya kadar geçen evrelerden
birinde bulunan balık.
yaygın
büyüme [diffuse
growth] Tal hücrelerinin birçoğunun
bölünebilme özelliğine sahip olduğu büyüme şeklidir.
yayıcı (diffüzör) [diffuser] Sıvı ve gaz atıkları alıcı ortama daha iyi dağıtmak için kullanılan görece
küçük delikli (gözenekli) düzenek (örneğin boru).
yayılma (difüzyon)
[diffusion] 1- Bir sıvı ya da gazın diğeri içerisinde molekül hareketleriyle
dağılmasıdır. ® Brown hareketi.
yayılma [propagation] 2- Farklı yöntemlerle ana-baba stoğundan gelen balık sayısını artırmak.
yayılma [propagation] 3- Ses dalgalarının su ortamında
yayılması.
Yayınbalığıgiller [freshwater catfishes] ® Siluridae.
yay-tallus [arc-tallus]
Bölünme kabiliyeti olan yalıtılmış bireysel hücrelerden oluşan tallus, esasen
koloni halinde yaşar.
yaz havuzu
[aestival pond] 1- Yalnız yaz süresince oluşan su birikintisi.
yaz havuzu
[aestival pond] 2- İçinde tüm yıl boyunca su olan fakat kışın tabana kadar donan, dolayısıyla
içinde geçici süreyle balık bulunan su birikintisi.
yaz kırımı [summer kill] Yaz dönemlerinde
balıkların ani ölümü.
yazılı hani [painted
comber] ® Serranus scriba.
yazılı orkinos [albacore] ® Thunnus alalunga.
yazılıhani balığı [painted comber] ® Serranus
scriba.
yazılıorkinoz [little tunny] ® Euthynnus
alletteratus.
yaz-katli [summerkill] Kapalı su kütlesinde yaz
aylarındaki oksijen yetersizliği ya da zehirleyici alg patlaması sonucu oluşan
balık ölümü.
YE (YE) (kıs) [equilibrium
yield, equivalent sustainable yield, sustainable yield] ®
Sürdürülebilir ürün. ® Denge ürünü.
yedi-yapraklı solungaç tipi [septibranch gill type] Derinde yaşayan
bazı midyelerde solungaç kaslı, yatay, delikli bir çeper (septum) ile
değiştirilmiş hali.
yedi-yarıklı balık [sharpnose sevengill shark] ® Heptranchias perlo.
yediyarıklıcanavar [sharpnose
sevengill shark] ® Heptranchias perlo.
yeğinlik [intensity] 1- Balıkçılığın etkinliğidir.
yeğinlik [intensity] 2- Birim alandaki balıkçılık çabasıdır. Bu, balıkçılık
ölümüyle F=q(f/A) ilişkisi şeklinde orantılı olmalıdır. Burada f/A balıkçılık
yeğinliği ve q avlanabilirlik katsayısıdır.
yeke [tiller, rudder tiller] Dümen başına takılan
ve dümeni elle kullanmaya yarayan kol. ® Dümen.
yelken balığı [Mediterranean spearfish] ® Tetrapturus
belone.
Yelkenbalığıgiller [billfishes] ®
Istiophoridae.
yelpazelemek [fanning] Yüzgeçlerin yumurtaların üstünde
hareket ettirilmesiyle havalandırılması ve çökellerin uzaklaştırılması.
yem [bait] 1- Olta, sepet, pinter benzeri av araçlarına takılan ya da
konulan doğal ya da yapay beslenme maddesi.
yem [fishmeal] 2- Kültür balıkçılığı ve hayvan
besiciliğinde kullanılan proteince zengin olup balık ve balık yan ürünlerinden
elde edilen besin.
yem [fodder] 3- Besin değeri görece
düşük besin maddeleri ya da akvaryum yemi.
yem [forage] 4- Bir balık türünün besin maddeleri.
yem balığı [bait fish, forage fish] 1- Mesleki ya da sportif balıkçılıkta yem olarak kullanılan diğer balık.
yem balığı
[fodder fish] 2- Diğer organizmaları beslemek için
kullanılan balıklar. Örnek; hamsinin som balığı yemi olarak kullanılması, ya da
yan avın hayvan yemi olarak değerlendirilmesi.
yem dönüşüm etkinliği [feed conversion efficiency] 1- Oluşturulan balık yeminin ete dönüştürülme ölçüsüdür.
yem dönüşüm etkinliği [food conversion efficiency] 2- Kültür
balıkçılığında belirli bir canlı ağırlıkta balık üretmek için gerekli olan
besin maddesi miktarıdır. Yem değişim oranı olarak da gösterilmektedir. Bir
çalışmaya göre 3 ton doğal balık ile balık çiftliklerinde ancak 1 ton som
balığı yetiştirilebilmektedir. Diğer deniz balıklarında bu miktar 5 tonun
üstüne çıkabilmektedir.
yem dönüşüm faktörü [food conversion factor] Tüketilen yem
miktarı (kg) bölü yemi alan balığın brüt ağırlık artışı (kg).
yem dönüşüm oranı [food conversion ratio] Net yem miktarı
bölü balık ağırlığı (net artış). Bir diğer tanım; Verilen yem bölü hasat
ağırlığı eksi başlangıçtaki ağırlık.
yem etkinliği [feed efficiency] 1- Tüketilen birim yem başına canlı
ağırlık artışıdır. Kazancın verilen yem miktarına bölünmesi şeklinde de
hesaplanabilir ki buna yenmeyen yemden (kayıptan) gelen hata katılmış olur.
yem etkinliği [food efficiency] 2- Toplam balık üretimi çarpı 100 bölü toplam yem miktarı (kg).
yem havuzu [feed pond] Kültür işletmesinde yem (besin)
üretimi için kullanılan havuz.
yem karışımı [food mixture] Kültür balıkçılığında besin karışımı formülüne uygun temel besin
elementlerini doğru miktarlarda içeren yem.
yem katkı maddesi [feed additive] Yem hazırlanmasında
besleyici değeri olmayan, bağlayıcılar, boya, hormon, mikrop öldürücü ve
benzerinden oluşan kimyasal maddeler.
yem kazanç oranı [feed gain ratio] Belirli bir ağırlık
artışını sağlamak için kültür balıkçılığında kullanılan yem miktarıdır.
yem kullanma oranı [food utilisation rate] Balık vücudunun
protein artışı çarpı 100 bölü tüketilen yemdeki protein miktarı.
yem seçimi [feed selection] Aynı anda farklı yemler
verildiğinde balığın seçtiği yem. Bu doğrudan balığın yediği yemin gözlenmesi
yoluyla belirlenebileceği gibi, mide muhtevası ya da yenmemiş besin
maddelerinden de belirlenebilir.
yem üstünde [on-the-feed] Yemlenen ya da yem
arayan balık.
yeme [ingestion] 1- Besin alma, yutma.
yeme [predation] 2- Birinin yararlandığı
diğerinin yok olduğu ilişki. Yiyen yenilenden büyüktür (+ -). Örnek; her türlü
yırtıcı ve bunlara besin olan organizmalar. Aslan-ceylan, büyük balık-küçük
balık, balık-zooplankton vs.
yemek borusu [oesophagus] Yutak ile mide
arasında tüp şeklindeki vücut parçası.
yemekhane [mess] Gemideki personelin yemek yediği
yer.
yemeklik balık [food fish] Doğrudan insan
tüketimi için uygun balık. Yenilebilir balık.
yengeç [edible crab] ® Cancer pagurus.
yengeç dönencesi [cancer] Kuzey yarımküredeki dönence. Yaz
dönencesi-Gündönümü. Güneşin kuzeyden güneye yönelmesi.
yeni [recent] Yaşamakta olan, günümüzde var
olan.
yeni cins [genus novum
(gen. nov.)] Yeni tanımlanan türü belirtme ve önermede kullanılan terim.
yeni cins ve tür [genus et species nova (gen. et sp.
nov.)] Yeni bulunan cins ya da türü belirtme ve önermede
kullanılan terim.
yeni
isim [nomen
novum (nom. nov.)] Bu yeni bir tür ya da yeni bir cins anlamına gelmez.
Eski bir ismin yerine geçmesi için önerilen isimdir.
yeni kuşak [new generation] Yumurtlama sürecinden
sonra oluşan yeni döl.
yeni nesil [new generation] ® Yeni kuşak.
yeni tank sendromu [new tank syndrome] Yeni yapılmış akvaryumlarda ilk bir ayda nitrat giderici bakterilerin
azlığı nedeniyle amonyak ve nitrit düzeyi tehlikeli olacak boyutta artabilir. ® Eski tank
sendromu.
yeni
tür [species
nova (sp. n., sp. nov.)] Bilimsel adı, türü tanımlayana göre konulmamış
tür.
yeniden aşılama [reintroduction, re-introduction] Bulunduğu
sudan kaybolmuş bir türün o suda yeniden var olması ve türün korunması için
yapılan aşılama. Bu işlemde balıkçılığın desteklenmesi söz konusu değildir.
yenileme [rehabilitation] 1- Doğal ya da insan etkisiyle kaybolmuş stoğun yeniden
oluşturulması.
yenileme [restoration] 2- Aşırı avcılık ya da kirlilik sonucu kaybolmuş balık türünün o
suya aşılanması.
yenilenebilir kaynak [renewable
resource] Doğal yolla kendisini yenileyen canlıları tanımlar.
Örnek; ağaç, balık, midye vs. ® Yenilenebilir kaynaklar.
yenilenebilir kaynaklar [renewable resources] Doğal canlı kaynaklar
maden yatakları gibi kullanıldıkça miktarı giderek azalan kaynaklardan
değildirler. Bunlar, kullanımla yerine yenilerinin geldiği, (genç kuşakların)
eklendiği açık sistemlerdir (kaynaklardır).
yenilenme (rejenerasyon) [regenaration] Bir canlının yitirilen ya da yaralanan vücut parçalarını (doku, organ
vb’ni) yeniden oluşturma, eski işlevini yapabilecek düzeye
getirme yeteneğidir. Bu yetenek
hayvanlar aleminin ilkel gruplarında daha yüksek, gelişmiş olanlarında daha
azdır. Bazı polip ve medüzler ile yassı-solucanlar küçük bir parçadan canlının
tamamını oluşturabilirler ki buna tam-yenilenme (complete regeneration) denmektedir.
Yer solucanları vücutları ikiye bölündüğünde diğer kısmı oluşturabilirler ki
buna gövde yenilenmesi (body regeneration) denmektedir. Kabuklular,
iki-yaşayışlılar ile sürüngenler gibi hayvanlar kopan kuyruk, bacak vb uzantı
organlarını yenileyebilirler ki buna da organ yenilenmesi (organ regeneration)
denilmektedir. Kuşlar ve memeliler ancak kas ve kemik gibi dokularını
yenileyebilirler. Buna doku yenilenmesi (tissiu regeneretion) adı
verilmektedir.
yenilenme oranı [flushing rate] Bir sistemde suyun hangi
sıklıkta (hızda) değiştiğidir (yenilendiğidir).
yenilenme ürünü [replacement yield] Stok biyokitlesinin ne
artma ne de azalmasına neden olan ağırlık cinsinden ürünün hasat edilmesidir.
Popülasyon üretkenliği yüksekse uygun sömürme koşullarında yenilenme ürünü de
yüksektir. Stok aşırı ya da yetersiz avlanmakta ise yenilenme ürünü de azdır.
Alınan ürün yenilenme ürününe eşitse stok biyokitlesi de bir yıldan diğerine
değişmez.
yenilenmiş pul [regenerated scale, latinucleate scale, replacement
scale] Düşen pulların yerine balığın oluşturduğu yeni puldur.
Yenilenen pulun merkez kısmı kaybedilen pul büyüklüğünde olmasına karşın
üstündeki halka ve yarıkları eksiktir. Bu nedenle de yaş tayinleri için uygun
değildir.
yer [earth] 1- Dünya.
yer [place] 2- Bir nesne ya da organizmanın hacmi
nedeniyle kapsadığı ya da boş olan uzay parçası.
yer [position] 3- Diğer nesnelere göre konum. Mevki.
yer [site] 4- Bir olayın gerçekleştiği yer ve zamanı bilinen belirli bir
nokta.
yeraltı suyu [groundwater]
Yer yüzeyi altındaki su.
yerbiçimbilim (jeomorfoloji) [geomorphology] Yerküredeki engebeleri ve aşınım olaylarını inceleyen bilim.
yerel [endemic] Belirli bir bölgeyle
sınırlı ve bu bölgeye özgü, yerli.
yerel ad [common name] 1- Bir
yöreden, dil ya da ağızdan diğerine değişebilen balık adı.
yerel ad [trivial name, vernacular name] 2- Bilimsel adın dışında
yerel dilde kullanılan isim.
yerel benzemezlik [spatial heterogeneity] Basit model
uygulamalarında yok sayılan (dikkate alınmayan) yaşam-alanlar ile canlıların
dağılımlarının birbirinin benzeri olmayan doğası.
yerel saat
[local time] Boylamı temel alınarak bir noktadan güneşin gerçek geçiş
zamanına göre belirlenen saat.
yeri
belirsiz tür [species
indeterminate (sp. ind.,
sp. indet.)] Özgün (original) tanımlamasından tanınamayan
tür.
yerine yerleştirme [substitution] Balıkçılık biliminde eksik
veriler benzer kaynaklı verilerle tamamlanabilir. Örneğin, bir teknenin eksik
av değerlerinin yerine benzer özelliklerde olup aynı av alanında ve aynı av
aracıyla (ağla) elde edilen başka bir teknenin değerleri yerleştirilebilir.
yerküre (jeosfer) [geosphere] Yeryüzünün katı ve cansız bölümü. Yerkürenin atmosfer (havaküre), hidrosferden (suküre)
ayrılan katı kısmı ya da bu üç tabakanın bileşimi.
yerleşik [sedentary] 1- Bulunduğu belirli bir
alanı terk etmeyen, yer değiştirmeyen.
yerleşik [sedentary] 2- Fazla yer değiştirmeyen. Bulunduğu, salıverildiği yerden 1,5
km’den fazla uzaklaşmayan balık.
yerleşik tür [settled species] Aynı ve tek bir kesimde
yaşayan ne kısa ne de uzun mesafeli hareket ve göç eden balık. Örnek; mercan
resifi balıkları.
yerleşme [settlement] Yüzücü (pelajik) kurtçuk
(larva) ya da genç bireylerin zemindeki yaşama şekline uyum sağlama olayı.
yerleşme başarısı [settlement success] Yerleşme işlemini
tamamlayan balık sayılarının ölçüsü.
yerleşmemiş [non-established] Dışarıdan getirilmiş
olup yumurtlamayan balık.
yerli [indigenous] 1- Baştan beri orada
olan, yerli.
yerli [native] 2- Eskiden beri, tarihsel olarak bir alanda (orada)
bulunan.
yerli [native] 3- Doğal topluluğun üyesi olan tür.
yerli [resident] 4- Göç etmeyen ve belirli bir bölgede kalan balık.
yerli balıkçılık [native fishery] Balıkların yerli olan
halk tarafından avlanması.
yerli stok [native stock] Doğuştan orada bulunan
stok. Yerli olmayan stoklarla karışmamış olup diğer etkilerle de kalıtsal
özelliği önemli ölçüde etkilenmemiş, eskiden de bilinen dağılım alanında var
olan stok.
yersolucanı [earthworm, nightcrawler] Olta yemi olarak kullanılan kara solucanı (Lumbricus terrestris). Halkalıkurtların
(Annelida), solucanlar (Oligochaeta) takımından bir tür olup tarla ve
bahçelerde genellikle toprak altında yaşar. Bu solucanın denizdeki eşdeğeri
Halkalıkurtların Çokkıllılar (Polychaeta) takımından Arenicola marina olabilir.
yeşil kaplumbağa [green
sea turtle] ® Chelonia mydas.
yeşil kaya [grass gob] ® Zosterisessor
ophiocephalus.
yeşil su [green water] İçerisinde bitkisel
planktonların bol bulunduğu verimli su.
yeşil suyosunları [green algae] Klorofilli su yosunları
sınıfı olup çoğu tatlı-suda bulunur. Bir kısmı ise denizlerin üst kesimlerinde
görece kıyıya yakın yaşarlar. Beş takıma ayrılır: i) Volvocales; ii)
Protoccales; iii) Siphonales; iv) Siphonoclodales; v) Ulotricales.
yeşil yumurta [green eggs] Yeni sağılmış ya da yeni döllenmiş yumurta.
yeşilgöz balığı [shortnose greeneye] ® Chlorophthalmus
agassizi.
Yeşil-gözlügiller (örümcek balıkları) [greeneyes] ®
Chlorophthalmidae.
yeşillapin balığı [green wrasse] ® Labrus viridis.
yetersiz avcılık [underfishing] Balık stoğunun az
sömürüldüğünü ifade eder. Balıkların az avlandığı durum.
yetersiz avlanmış [under fished] Mevcut düzeyin
üzerindeki avcılığı sürdürebilecek stok.
yetiştirme alanı [rearing habitat] Kurtçuk (larva) ve
genç balıkların besin ve korunak buldukları yer.
yetiştirme havuzu [rearing pond] 1- Doğaya bırakılmadan önce yapay oluşturulmuş su kütlesinde genç
balıkların semirtilmesi.
yetiştirme havuzu [rearing pond] 2- Balığın büyütüldüğü her türlü havuz.
yetiştirme istasyonu [rearing station] Kuluçkaya alma ve
semirtme kuruluşu.
yetiştirmek [rear] Yapay ya da doğal çevrede
beslemek ve bakmak.
yığıcı aygıt [aggregating device] Balıkları cezp ederek
yığan aygıt.
yığılma [aggregation]
Canlıların (köpek balıklarının) avlanmak için bir araya gelmesi. Buna
avcılar birliği anlamında ‘hunting aggregation’ denmektedir.
yıkım (katabolizma) [catabolism] Metabolizmanın bir parçasıdır ve maddenin parçalanarak
küçük maddelere (birimlere) ayrılmasıdır. Yani canlı malzemenin bozunma ve
bozulma yoluyla değerini yitirme (artık haline gelme) olaylarının tamamıdır. Bu
olay, canlı gözenin (hücrenin) ihtiyaç duyduğu enerjiyi kimyasal yoldan sağlar.
Anabolizmanın tersi olup kısaca karmaşık moleküllerin daha küçük parçalara
dönüştürülmesidir. ® Özümlenme (anabolizma).
yıkıntı [debris]
1- Malzemenin parçalanması sonucu
oluşan parçalar.
yıkıntı [debris]
2- Parçalanan ya da dağılan
organik maddenin kalıntıları, doku ve gözeler (hücreler).
yıl boyunca balıkçılık [year-round fishery] Bütün yıl boyunca
aralıksız devam eden balıkçılık.
yıl sınıfı [year class] Belirli
bir yılda yumurtlanan ya da yumurtadan çıkanlar. Bu balıklar stoğa katılıp
avlandıkları, yaşam sürelerince yumurtadan çıktıkları (doğdukları !) yılın
sınıfı olarak anılırlar. Bunlara ayrıca döl (brood), yıl dölü (year brood),
tertip (cohort), kuşak (jenerasyon) da denmektedir.
yılan balığı [eel, European eel] ® Anguilla anguilla.
yılan sepeti [eel basket, eel buck, eel pot] Yılan
balığını avlamada kullanılan bir cins dar gözlü sepet tuzak.
yılan tarağı [eel comb] ® Yılan tırmığı.
yılan tırmığı (yılan
tarağı) [eel rake, eel comb] Ucu tırmık şeklinde dişli bir cins yılan balığı av aracı.
yılanbalığı [armless snake eel] 1- ® Dalophis imberbis.
yılanbalığı [eel, European eel] 2- ® Anguilla anguilla.
Yılanbalığıanasıgiller [eelpouts] ® Zoarcidae.
Yılanbalığıgiller [eels, freshwater eels] ® Anguillidae.
yılankurdu balığı [armless snake eel] 1- ® Dalophis imberbis.
yılankurdu balığı [Rufus snake eel] 2- ® Ophichthus rufus.
yılankurdu balığı [serpent eel] 3- ® Ophisurus serpens.
Yılankurdu balığıgiller [snake eels] ®
Ophichthidae.
yılansı balık [snake blenny] ® Ophidion
barbatum.
Yılansıbalıkgiller [cusk-eels]
®
Ophiidae.
yılanyıldızları [Ophiuroidea, brittle stars] Echinodermata Derisidikenliler kabilesinin
bir ailesidir. Oegophiurida, Ophiurida ve Phrynophiurida takımlarını kapsar.
Deniz yıldızlarına yakın akrabadırlar. Tabanda 5 adet hareketli kollarını
kıvırarak sürünürler. Kol uzunluğa 60 cm’yi bulabilir. Görece sığ suda
yaşarlar. Günümüzde toplam 1,500 türü
yıldız [north] Kuzey.
yıldız balığı [blue butterfish] ® Stromateus
fiatola.
Yıldızbalığıgiller (yıldız balıkları) [butterfishes] ®
Stromateidae.
yıldız-karayel [north-northwest] Kuzey-kuzeybatı.
yıldızlı vatoz [starry ray] ® Raja
asterias.
yıldız-poyraz [north-northeast] Kuzey-kuzeydoğu.
yıllar arasında [inter-annual] Popülasyonlar ya da
olayları yıllar itibarıyla (yıllar arasında) karşılaştırma.
yıllık [year brood, year class] Tertip. Yıllık
sınıfı. O yılda doğanlar.
yıllık artık üretim [annual surplus production] Popülasyon büyüklüğünü değiştirmeden artık (fazla)
biyokitlenin alınabileceği (avlanabileceği) savıdır.
yıllık balık [annual fish] Yaşam döngüsünü bir yılda tamamlayan
ve ölen balık.
yıllık büyüme oranı [annual growth rate] Balığın bir yıllık süredeki ağırlık artışıdır (son ağırlık/başlangıç
ağırlığı).
yıllık devir [annual turnover] 1- Bir yıllık sürede üretilen toplam biyokitledir.
yıllık devir [annual turnover] 2- İlkbahar ve sonbahar dönemlerinde
rüzgârlarla suyun karışması ve sıcaklığın yüzeyden tabana eşitlenmesi.
yıllık doğal ölüm oranı [annual
natural mortality rate] Bir yıllık sürede balıkçılık hariç ölen balıkların
sayısının, o yılın başında sağ olan balık sayısına oranıdır. Buna koşullu doğal
ölüm oranı (conditional natural mortality rate) ve mevsimsel doğal ölüm oranı
da (seasonal natural mortality rate) denmektedir. ® Yıllık ölüm
oranı.
yıllık halka [annual
ring] 1- Bir yıllık sürede oluşan büyüme halkası.
yıllık
halka [annulus, çoğ., annuli] 2- Değirmi şekilli yapı. Örnek; balıkların otolitlerindeki büyüme halkası.
yıllık marka [year mark] ® Yıllık
halka.
yıllık ölüm [annual mortality] Bir yıllık sürede ölen balıkların oranı.
yıllık ölüm oranı [annual mortality rate] Balıkçılık ölümleri hariç bir yılda ölen balıkların sayısının o yılın
başında yaşayan balık sayısına oranıdır.
yıllık sınıfı [cohort] Buna tertip de denmekte olup aynı yıl doğan
balıkları ifade eder. Örneğin 2004 yılı tertibi lagos balıkları 2004 yılında
yumurtadan çıkmış (doğmuş !) bütün lagos balıklarını kapsar. Bu balıklar 2005
yılında 1 yaşında olurlar. Stoklar bazen çok az bazen çok yüksek sayıda tertip
verirler. Bu durum izleyen yıllardaki stok bolluğunun belirlenmesinde önemli
bir yer tutar.
yıllık toplam ölüm oranı [annual
total mortality rate] Bir yıllık sürede ölen balıkların sayısının, o yılın
başında sağ olan balık sayısına oranıdır.
Buna güncel ölüm oranı (actual mortality rate) ve ölüm katsayısı da
(coefficient of mortality) denmektedir.
® Toplam
ölüm oranı.
yıllık üretim [annual production] 1- Balık çiftliğinde üretilen porsiyon büyüklüğüne ulaşmış balıkların ton
cinsinden ağırlığı.
yıllık üretim [annual production] 2- Belirlenmiş bir alanda (ırmak, göl vb) üretilen balıkların miktarı.
yıl-üstü [over yearling, overyearling] Irmakta en
az bir kış geçiren (Salmonidae) Alabalıkgillerden balık.
yırtıcı [predator] Yiyen, tüketen. Başka hayvanları öldürerek yiyen.
yırtıcılık [predation] Diğer hayvanları yiyerek
beslenmek.
yoğun kültür [intensive culture, intensive farming] Dikkatli
kontrol edilen çevrede çok yüksek sayıdaki balıkların kültürüdür. Kültürdeki
balık sayısı (besin, oksijen, su miktarı ya da değiş tokuşu vb gibi) dış
girdilere bağlıdır. Orta ve uzun vadede yoğun kültür sistemleri sürdürülebilir
değildir.
yoğunluğa bağlı büyüme [density
dependent growth] ® Sıklığa bağlı büyüme.
yoğunluğa bağlı olmayan büyüme [density
independent growth] ® Sıklığa bağlı olmayan büyüme.
yoğunluk [density] 1- Birim hacme düşen kütle.
Kütle bölü hacim.
yoğunluk [density]
2- Birim alan ya da hacimdeki balıkların ağırlık ya da sayısı.
yontu [sculpture] Karındanbacaklılarda
pürüzlü, kabartmalı, süslemeli kabuk yapısı. Alışılagelmiş günlük kelimelerin
kullanılmasıyla birçok kabartı (rölyef) tanımlanabilir. Örnek; kaburgalar,
kenarlar, boyutlar, nervür, varisler, bağlanma–düğüm çizgileri, dikenler,
iğneler şişlikler vs.
yosun kaya balığı [grass gob] ® Zosterisessor
ophiocephalus.
yosun patlaması [algal
bloom] Sudaki besin maddelerinin (gübrelerin) artması sonucu su
yosunlarının miktarlarındaki ani artma.
yosunbilim [algology] Su yosunları bilimi.
Su yosunlarını inceleyen bilim dalı (fikoloji).
yosunhayvanları [Bryozoa, moss animals] Bryozoa
kabilesi Ectoprocta adıyla da anılmakta olup Stenolaemata,
Gymnolaemata ve Phylactolaemata sınıflarından oluşmaktadır. Zarif, milyonlarca
bireyin bulunduğu koloni oluşturan hayvanlar olup mercan resifi benzeri CaCO3
iskeletleri vardır. Genellikle sıcak tropik sular başta olmak üzere tüm
denizlerde bulunurlar. Yaklaşık 5,000 yaşayan türü vardır. 50 kadar türü
tatlı-suda yaşar. Her türlü sert malzeme üstüne yapışık 8,000 m derinliğe kadar
rastlanılabilirler. Bir türü güney kutup bölgesinde su kolonunda yüzer.
İskeletleri çeşitli şekilde büyür. Beslenmeleri uzmanlaşmış kirpikli dokunaç
tacıyla (lofofor-lophophore) olur. Kan dolaşım sistemleri yoktur. Gaz değişimi
bütün vücut, özellikle dokunaçlar üzerinden olur. Erdişi (hermafrodit) olan
yosunhayvanları eşeyli (cinsiyetli) ve eşeysiz (cinsiyetsiz) çoğalırlar.
yosunkıran (algisid) [algicide] Yosunları öldüren kimyasallar. Genelde bilinen bitkikıralar yosunları da
kırmaktadır. Ancak musluk suyuna katılan klor da yosunları kırmakta ise de
doğrudan yosunkıran olarak değerlendirilmez.
yosunlar (algler) [algae] Kısmen ya da tamamen su altında ya da nemli yüzeylerde yaşayan, klorofil
ve diğer fotosentez pigmentleri içeren bitkisel organizmalara verilen toplu ad.
yönlendirici [guide] 1- Balıkları bir yere yönelterek avlamak ya da tehlikeden
uzaklaştırmak için kullanılan ışık, hava kabarcığı, ses, elektrik, çit, perde
vb, gibi her türlü vasıtadır.
yönlendirici [guide] 2- Oltacıları en uygun av alanına götüren meslek erbabı
kişi.
yönlendirici [leader] 3- Balığı tuzak tipli ağa yöneltmek için ağ ya da farklı
malzemeden yapılmış set, çit.
yönlendirici ağ [leading net] ®
Yönlendirici.
yönler [courses] Denizcilikte 4
ana yön ile bunların arasındaki yönler şunlardır:
Batı |
[west] |
Günbatısı. |
Doğu |
[east] |
Gündoğusu. |
Güney |
[south] |
Kıble. |
Kuzey |
[north] |
Yıldız. |
Güneydoğu |
[south-east] |
Keşişleme. |
Güneybatı |
[south-west] |
Lodos. |
Kuzeydoğu |
[north-east] |
Poyraz. |
Kuzeybatı |
[north-west] |
Karayel. |
Batı-güneybatı |
[west-southwest] |
Günbatısı-lodos. |
Batı-kuzeybatı |
[west-northwest] |
Günbatısı-karayel. |
Doğu-güneydoğu |
[east-southeast] |
Gündoğusu-keşişleme. |
Doğu-kuzeydoğu |
[east-northeast] |
Gündoğusu-poyraz. |
Güney-güneybatı |
[south-southwest] |
Kıble-lodos. |
Güney-güneydoğu |
[south southeast] |
Kıble-keşişleme. |
Kuzey-kuzeydoğu |
[north-northeast] |
Yıldız-poyraz. |
Kuzey-kuzeybatı |
[north-northwest] |
Yıldız-karayel. |
yörünge [trajectory] Havanın izlemiş
olduğu yol.
yukarı-göçer (anadrom) [anadromous] Üremek
(yumurtlamak) için yukarı (nehir ve ırmakların kaynağına doğru) tatlı-suya
göçen balıklar. Örnek; Alabalıkgiller (Salmonidae) ailesi türleri.
yukarı-göçer balıklar (anadrom balıklar) [anadromous fish] Yaşam süreçlerinin büyük bir kısmını denizde geçiren ve yumurtlamak için
tatlı-suya göçen balıklar. Örnek; som ve deniz alası.
yumrucuk [tubercle] Deride görülen kabarcık.
yumrumsu
[umbonal] Midyede kanca
ile ilgili olan (ya da yumru - umbo).
yumruya dönme [umbonal
reflection] Midye kabuğunun sırtsal iç kenarının dışa, kanca alanının
üst kısmına doğru uzaması.
yumurta - larva çalışmaları ve
stok tahmini [egg and larvae surveys and
stock assessment] İlk kez 1877 yılında Victor Hensen batı Baltık
Denizi-Kiel ve Eckernförde körfezlerinde bulunan yaldızlı pisi (Pleuronectes platessa) ve morinanın (Gadus morhua) yumurta sayılarından
hareket ederek ana-baba (sayılarını) yani stok büyüklüklerini hesaplamıştır. Bu
türden çalışmalar bazen çok güncelleşse de önemli dar boğazlarla karşı
karşıyadırlar. i) öncelikle
çalışılacak türün yumurtlama davranışı ve yumurtlama alanının bilinmesi, ii) örnekleme istasyonlarının sıklığı
ve temsil eder nitelikte olması, iii)
yumurtlamanın en yoğun olduğu döneme denk düşmesi, iv) örneklerin su kolonunu kapsar şekilde alınması ile v) ilgi türün doğurganlığının bilinmesi
ve dikkate alınmasını, vi) ilgi türün erken evrelerdeki
tanımının doğru yapılması ve vii)
stok tahmini için farklı evrelerdeki yumurta ve larva ölüm oranlarının
bilinmesini gerektirmektedir. Tüm bunların eksiksiz yapılması halinde bile
yapılan stok tahmininin %50’lik güvenirlik aralığında olduğu belirtilmektedir.
yumurta (zigot) [zigot] 1- İki eşey hücresinin kaynaşması
sonucu ortaya çıkar. Döllenmiş yumurta.
yumurta [egg] 2- Farklı renk ve 1,0
mm’den büyük ve 6,0 mm’den küçük balık yumurtası.
yumurta [roe] 3- Yumurtalıktaki
(ovaryumdaki) yumurta. Sert olanı dişiye yumuşak olan (soft roe) erkeğe ait
anlatımdır.
yumurta [spawn] 4- Balık ya da diğer organizmaların
yumurtası.
yumurta almak [egg take] Kuluçkalıklarda
yumurtlayan erin bireyden alınan yumurta sayısı.
yumurta büyüklüğü [egg size] Yuvarlak yumurtada en
büyük çap, oval yumurtalarda ise en ve boy.
yumurta incelemesi [egg survey] Uygun plankton ağları
kullanılarak yumurta bolluğunun belirlenmesi. Bu inceleme yumurtlayan
(ana-baba) stok miktarını ya da yumurtlamanın önemini belirlemede kullanılır. ® Yumurta - larva çalışmaları ve stok tahmini.
yumurta kanalı [oviduct] Yumurtalıktan yumurtaların
dışarı taşındığı kanal.
yumurta kapsülü [egg-capsule, egg-case] Myxini,
Elasmobranchii ve Holocephali’de gelişmekte olan ceninin (embryonun) bulunduğu
keratinli yumurta kabuğu.
yumurta keseli kurtçuk [yolk-sac larva] Yumurta keseli larva. Yumurtadan çıkmış fakat dış beslenmeye geçmemiş ve
yumurta sarısıyla beslenmeye devam eden balık kurtçuğu (larvası).
yumurta keseli larva [yolk-sac larva] ® Yumurta keseli kurtçuk.
yumurta kesesi [egg sac] 1- Bir balığın yumurtalarını
çevreleyen zar.
yumurta kesesi [yolk sac] 2- Larvaların beslenmesi için gerekli yumurta sarısını ihtiva eden kese.
yumurta sarısı [egg yolk (yolk)] Yumurtanın protein ve
diğer besin maddeleri içeren, cenin (embryon) ve kurtçuğu (larva) besleyen
kısmı. Embriyonal gelişme için gerekli olan yarı kristal besin deposu.
yumurta sarısı damarları [vitelline vesicles] Yumurta sarısı
bölgesindeki atar ve toplar-damarlar.
yumurta sayısı [number of eggs] 1- Dişinin ürettiği olgun yumurta sayısıdır. ® Doğurganlık. ® Döl
verimi.
yumurta sayısı [number of eggs] 2- ® Deniz balıklarında yumurta sayısı.
yumurta tutma [spawn binding] Akvaryumda erkek
bireyin bulunmaması nedeniyle olgun yumurtalardaki başarısızlık. Yumurtalar
suya bırakılabileceği gibi, balık tarafından geri emilebilir ya da bozulabilir.
yumurta üretim yöntemi [egg production method] O bölgede
yumurtlayan ana-baba popülasyon büyüklüğünün plankton ağı kullanılarak
örneklenen yumurta miktar-larından belirlenmesi.
yumurta yaşayabilirliği [egg viability] Bir yumurtanın normal
gelişme yeteneği.
yumurta zarı [zona
radiata] Kemikli balıkların kalınlaşmış, oldukça karmaşık yumurta
zarı. Zarın genellikle ışınsal (radyal) bir görünümü vardır.
yumurtadan-smolta kalanlar [egg-to-smolt survival] Bir grup balığın
üretmiş olduğu döllenmiş yumurta sayısı ile bunlardan smolt aşamasına ulaşmış
olanlar arasındaki sayısal fark.
yumurtalı dönem [egg-bearing season] Dişi balığın yıl
içerisinde yumurta taşıdığı süreç.
yumurtalık [ovary] Yumurta üreten dişi üreme organı.
yumurtalık sisti [ovary cyst] Yumurtalığın, şişmiş, nereden
ve nasıl oluştuğu bilinmeyen sarımsı ya da kırmızımsı sıvıyla dolu olması
şeklinde görülen hastalık.
yumurtlama [spawning] Yumurta ve atmığın döllenme
için suya bırakılması.
yumurtlama alanı [spawning area] 1- Yumurtlamanın gerçekleştiği
bölge.
yumurtlama alanı [spawning ground, spawning place] 2- Balıkların yumurta
bıraktıkları özel koşullara sahip bölgedir ve avcılığın yanında birim stok’un
belirlenmesi için de kullanılır.
yumurtlama balıkçılığı [spawning fishery] Yumurtlama davranışı ve
bölgesine ait bilgilere dayalı balıkçılık.
yumurtlama bölgesi [spawning ground, spawning place] ® Yumurtlama
alanı.
yumurtlama dönemi [spawning period] ® Üreme dönemi.
yumurtlama göçü [gametic migration, spawning migration] 1- Çoğalmak amacıyla örneğin
yumurtlamaya uygun alanlara gitmek. ® Üreme göçü. ® Göç.
yumurtlama göçü [spawning migration] 2- Balıkların beslenme ya da kışlama alanından yumurta bırakacakları alana,
bölgeye hareketi.
yumurtlama halkası [spawning mark] ® Üreme halkası.
yumurtlama havuzu [spawning pond] Doğal yumurtlamayı
sağlamak için akvakültürde bu amaçla oluşturulan özel yapay havuz.
yumurtlama kanalı [spawning channel] Belirli bir balığın
ihtiyaçları doğrultusunda akıntı hızı, su derinliği vb’nin en uygun koşulda
tutulduğu ve kontrol edildiği yapay kumlu çakıllı tabana sahip yumurtlama
alanı. Ekonomik getirisi yüksek balıklar için özellikle dikkate alınmaktadır.
Örnek; Mersin balıkları.
yumurtlama mevsimi [spawning season] ® Üreme mevsimi.
yumurtlama rengi [spawning colour] Yumurtlama sürecinde
balıkların aldığı renk.
yumurtlama sonrası [post-spawning] Yumurtlama sonrası
dönemle ilgili.
yumurtlama yeri [spawning ground, spawning place] ® Yumurtlama
alanı.
yumurtlamak [spawn] Üreme aşamasında çok sayıda yumurtaları
bırakmak (dökmek) ve döllemek.
yumurtlamanın yayılması [spawning spread] Yumurtlamanın
başlaması ile tek bir batın değil bir çok batın süren yumurtlamanın sona ermesi
arasında geçen süreç.
yumurtlamış [spawned out, spent fish] Yumurtlamayı tamamlamış
(yumurta ve atmığı bırakmış) olup bitkin haldeki balık.
yumurtlayan [egg layer] 1- Balık çoğalmasının
temel şekli. Vücut dışına bırakılan yumurtalar erkek tarafından döllenir.
yumurtlayan [spawner] 2- Özellikle yumurtlama
dönemindeki dişi balık.
yumurtlayan popülasyon [spawning population] Yumurtlama döneminde
popülasyonun erinleşmiş bireyleri.
yumurtlayan stok [spawning stock] Stoğun eşeysel (cinsi)
olgunluğa ulaşmış yumurtlama kabiliyetindeki kısmı. Belirli bir yaş ve boyun
üstünde olup %50’si eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşmış bireylerin sayısı ya da
biyokitlesi ki buna erin stok da denmektedir.
yumurtlayan stok biyokitlesi [Spawning Stock Biomass (SSB)] 1- Bir stokta eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşmış balıkların
toplam ağırlığıdır. Bunun miktarı yıllığın şiddeti, sömürme şekli, büyüme,
balıkçılık ve doğal ölüm oranları, eşeysel olgunluğun başlaması ile çevresel
faktörlere bağlıdır.
yumurtlayan stok biyokitlesi [Spawning Stock Biomass (SSB)] 2- Yumurtlayacak
yaşa (boya) ulaşmış balıkların toplam ağırlığıdır. Bireylerinin %50’si eşeysel
(cinsi) olgunluk yaşı ve boyuna ulaşmış balıkların toplam ağırlığıdır.
yumurtlayan tuzağı [spawner trap] ® Anaç tuzağı.
yumurtlayan-içgöçer ilişkisi [spawner-recruit relationship] Stoka katılan genç balık ya da içgöçer sayısının ana-baba sayısıyla olan
bağlantısı, ilintisi.
yumurtlayanlar biyokitlesi [spawning biomass] Bir popülasyonda eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşmış bütün balıkların toplam
ağırlığıdır.
yumurtlayan-stoğa katılan ilişkisi
[spawner-recruit relationship] ®
Yumurtlayan-içgöçer ilişkisi.
yumurtlayan-yumurtlayan oranı [spawner-to-spawner ratio] Bir önceki
yumurtla-yanlardan gelen kuşağın ürettiği yumurtlayanlar sayısının tahminidir.
Yumurtlayan-yumurtlayan oranının 1,0 olması ortalama olarak her yumurtlayanın
yumurtlama aşamasına kadar yaşayan bir yeni kuşak verdiğini ima etmektedir.
yumurtlayıcı [ovipar, oviparity] Yumurta bırakan.
Yumurtaları vücut dışında gelişip kuluçka evresi tamamlanan.
yumuşak ışın [soft ray] Boğumlu, bölümlü
basit ya da çatallı yüzgeç ışını.
yumuşak
mercanlar [soft corals] ® Octocorallia.
yumuşak salma [soft release] Stoku desteklemek vb
amaçla balıklar salıverilmeden önce yeni ortama uyum sağlamaları ve
üzerlerinden taşınma vb gerginliği atmaları için bir süre salıverilecekleri
yerde bekletildikten sonra salıverilmeleri. ® Sert salma.
yumuşak su [soft water] Çözünmüş kalsiyum (Ca)
ve magnezyum (Mg) tuzları derişiminin (konsantrasyonunun) az olduğu su.
yumuşakçalar [Mollusca,
mollusks, molluscs] Hayvanlar aleminin önemli bir
kabilesi olup Aplacophora, Caudofoveata, Bivalvia, Polyplacophora,
Monoplacophora, Scaphopoda, Gastropoda, Cephalopoda olmak üzere 8 yaşayan
sınıftan oluşmaktadır. Kabilede toplam 112,000 türün bulunabileceği tahmin
edilmektedir. Vücut boşlukları kanla dolu hemosöl’dür (hemocoel)’dir. Gerçek
vücut boşluğuna sahiptirler. Vücut genellikle göz ya da dokunaç taşıyan baş,
kaslı bacak ve iç organları saran kitleden oluşur. Kaslı bacak, manto ve dış
kabuk önemli özelliklerindendir. Sindirim organları tam olup ağızdan anüse
uzanır. Sinir (beyin), boşaltım (nephridium), dolaşım (açık) ve solunum
(solungaç ve akciğer) sistemlerinin organizasyonu bulunur. İskelet vardır.
Gelişmeleri bir ya da iki trokopora kurtçuk (larva) evresinden geçer. Bunlardan
biri veliger evresidir.
yumuşakçamsılar [Molluscoidea, anthoid mollusca] Bunlar omurgasızlar
olup Brachiopoda ve Bryozoa sınıflarını kapsar. Önceleri yumuşakçaların alt
bölümü sanılmıştır.
Yumuşak-yüzgeçliler [Malacopterygii] Omurgalı kemikli balıklar
üst-takımıdır. Yüzgeçlerinin yumuşaklığı kıkırdağımsı olması nedeniyle bu adla
anılmışlardır. Bu takımda yer alan aileler şunlardır: Siluridae, Cyprinidae,
Esocidae, Salmonidae, Clupeidae, Pleuronectidae, Cyclopteridae, Anguillidae ve
Echeneididae.
yunker balığı [Mediterranean rainbow wrasse] ® Coris julis.
yunus [dolphin] Deniz ve nehirlerde
yaşayan memelilerden bir grup.
Yunusbalığıgiller [dolphins] ® Delphinidae.
yurtlanma (kolonizasyon) [colonisation] Daha önce o
alan ve bölgede bulunmayan bir türün o bölgeye yerleşerek üreyebilmesidir.
yutargöze (yutarhücre) [phagocyte] Organik ya da
inorganik maddeyi sararak içine alan ve sindiren hücre.
yutarhücre
[phagocyte] ® Yutargöze.
yutma [ingestion, swallow] Besin maddesini
yutarak ya da emerek alma işlemi.
yuvarlak havuz [circular pond] Merkezinde
boşaltma tertibatı olan ve içerisinde dairesel akıntı oluşturulabilen ve balık
yetiştiriciliğinde kullanılan yapay havuz.
yuvarlak kayabalığı [giant goby] ® Gobius cobitis.
yuvarlak pullular [Cycloganoidea] Balıkların Tükelağızlılar (Teleostomi) alt sınıfına giren bir takımı. Kemik
iskeletli olup vücutları pulla örtülüdür. Kuyruk yüzgecinin üst kısmı uzundur
(heteroserktir). Kel-turna-balığıgiller (Amiidae) ailesinden bir türü günümüzde
yaşamaktadır.
yuvarlak rina [round stingray] ® Taeniura
grabata.
Yuvarlakağızlılar [Cyclostomata] Omurgalıların çenesizler
(Agnatha) üst-sınıfında yer alan bir altsınıftır. Çenesiz balıklardır. Dairesel
sıralanmış dişleri vardır. Ağızlarını kapatamazlar ve suyu sürekli ağızlarından
geçirirler.
Yuvarlakyüzgeçliler [lumpfishes] ® Cyclopteridae.
yüksek ağızlı trol [high-opening trawl] Tabanda ya da tabana
yakın balıklar ile su kolonunda bulunan yüzücü (pelajik) balıkları da avlamada
kullanılan dikey ağız açıklığı büyük olan özel dizayn sürütme ağı.
yüksek enlemler [high latitudes] Kuzey ve güney
yarımkürelerde 600 ile 900 enlemleri arasında kalan
kuşak. Kutup bölgesi.
yüksek lisans okulları [graduate schools of marine sciences] ® Deniz
bilimleri enstitüleri.
yükselme [rise] ® Çıkma.
yükselti [sill, ridge] Basenleri (çukurlukları)
birbirinden ayıran tepe(ler).
yürek midyesi [cockles] ® Cardium edule.
yürüyen yayın balığı [walking catfish] Clarias batrachus (Asya) ve Clarias
gariepinus (Afrika) yaşayan bu yayın balıkları göğüs yüzgeçlerini dik
tutarak yakındaki uygun tatlı-su kaynağına karada yürüyerek (sürünerek)
giderler. Karadaki hareketleri boyunca solungaç kapaklarını kapalı tutarlar.
Hava soluyabilirler. İstilacı tür olarak tanınmışlardır.
yüzen [natant] Suda yüzen, gezgin.
yüzer solungaç ağı [floating gill net] Çapaya, tekneye ya da
başka yapılara bağlanmış, orta-suda ya da yüzeye yakın, kullanılan solungaç
ağı.
yüzer trol [floating trawl] ® Orta-su
trolü.
yüzer yem [floating feed] Kültür balıkçılığında
belirli bir süre batmadan su kolonunda kalan (ekstrude) yem. ® Ekstrude.
yüzey [surface] Genişliği ve boyu olup derinliği
(kalınlığı) olmayan.
yüzey ağı
[surface net] Üst (mantar)
yakanın su yüzeyinde tutulduğu ağ.
yüzey avcılığı [surface fishing] ® Yüzey
balıkçılığı.
yüzey balıkçılığı [surface fishing] Ton, orkinos vb
balıkların ticari avcılığında büyük çapari, gırgır, yem teknesi, zıpkın vb
kullanılarak yapılan balıkçılık.
yüzey suyu [surface water] Okyanus, deniz ve göllerdeki suyun üst kısmı ya da tabakası. Dar anlamda
akarsu.
yüzey trolü [surface trawl] İki tekneyle
yüzdürülerek çekilen ve sığ suda kullanılan trol.
yüzeyci [epigean] Yüzeyde yaşayan.
yüzgeç [fin] Balıkların hareket etmesiyle ilgili
kanat şeklindeki dış organ (gövde uzantısı).
yüzgeç açısı [angle of the fin] Kafadanbacaklılarda Yüzgecin arka
kenarı ile mantonun boylama-sına ekseni arasındaki açı.
yüzgeç aşınması [fin erosion, fin rot] Balık yüzgecinin
bakteriyel hastalık (örneğin Pseudomonas,
Aeromonas) ya da farklı nedenlerle
renginin, yapısının (doğal görünüşünün) değişmesi.
yüzgeç formülü [fin formula] Eski eserlerde sırt, karın, anüs yüzgeçlerindeki ışın sayıları örneğin
hamsi’de (Engraulis encrasicholus
ponticus D.12-15 ortalama 13.7 ışın. Anlamı sırt yüzgecinde 12-15 ışın
bulunmaktadır. Alabalık’da Salmo trutta
labrax D IV 9-10 A III 8 ışın.
Anlamı sırt yüzgecinde 4 dallanmış ışın genellikle de 9-10 dallanmış ışın; anüs
yüzgecinde 3 dallanmış ışın ve genelde 8 dallanmış ışın) bulunur şeklinde
şeklindedir.
yüzgeç ışını [fin ray(s)] Balıkların vücudunda,
yüzme, dönme, manevra yapma işlerinde kullandıkları vücuttan dışa doğru uzanan
zarlı yapılardır. Dikenli ve yumuşak ışın olmak üzere iki kısma ayrılırlar.
Dikenli olan kemiğimsi olup ucu sivri ve batıcıdır. Yumuşak olanlar esnektir.
Sert ışınlar bazen ve gerektiğinde balığın yaşının tayininde kullanılabilirken
yumuşak olanlar buna elverişli değildir.
yüzgeç kırpma [fin clip] Markalama ve tekrar yakalama ya
da benzeri çalışmalar çerçevesinde bireysel balığı işaretlemek amacıyla
yüzgecinin ucunu ya da yüzgecin bir kısmını belirli bir şekilde kesmek
(kırpmak). ®
Yüzgeçleri kesme. ® Yüzgeçleri
delme.
yüzgeç kökü [base fin] Yüzgecin
vücuttan çıktığı kısım.
yüzgeç yüksekliği [fin height] En uzun yüzgecin yüksekliği.
yüzgeç zarı [fin membrane] Sert ve yumuşak ışınları
birleştiren ince zar.
Yüzgeçayaklılar [pinnipeds] ® Pinnipedia.
yüzgeçler [fins] Sepioidea, Teuthoidea ve Cirrina alt takımındaki
Octopoda’daki az ya da çok uzun (farklı uzunluktaki) kaslı kanat çifti mantonun
sırtsal yanlarında bulunmaktadır.
yüzgeçleri delme [piercing fin rays] Markalama ve tekrar
yakalama ya da benzeri çalışmalar çerçevesinde bireysel balığı işaretlemek
amacıyla yüzgeçlerin belirli bir sırayla delinerek balığın işaretlenmesi.
Delinen yüzgeç kısmı kapansa da yerinde yara izi kalmaktadır. ® Yüzgeç
kırpma. ® Yüzgeçleri kesme.
yüzgeçleri kesme [cutting fin rays] Markalama ve tekrar
yakalama ya da benzeri çalışmalar çerçevesinde bireysel balığı işaretlemek
amacıyla yüzgeçlerin belirli bir sırayla kesilerek balığın işaretlemesi.
Kesilen yüzgeç kısmı yeniden oluşsa da yerinde yara izi kalmaktadır. ® Yüzgeçleri
delme. ® Yüzgeç
kırpma.
yüzgeçsiz-deniziğnesi balığı [snake pipefish] ® Entelurus
aequoreus.
yüzme [swim] Balığın sudaki hareketi.
yüzme hızı [swimming speed] Balığın yüzdüğü hız 0-6
m/s arasında olup sıkça saniyede boy olarak verilir. Sıçrama ya da ok şeklindeki
ani kaçma ya da avlanma hızlarını balık ancak 5-10 saniye sürdürebilir. Gezme
ya da sürdürülebilir hız aerobik olup süresi sonsuzdur. Buna karşın uzatılmış
hızlı yüzme anaerobik olup bir kaç dakikadan en çok bir saate kadar devam
ettirilebilir. Balıklarda hız genellikle boyla birlikte artar. Bazı cinslerin
en yüksek hızları şöyledir:
Yunus balığı 8-11 m/sec. Yayın balığı 15 m/sec. Fin balinası 15-20
m/sec. |
Ton, orkinoz 20-25 m/sec. Yelken balığı 20-30
m/sec. Kılıç balığı 35-40
m/sec. |
yüzme kesesi [swim bladder, gas bladder, air bladder] Balıkların karın boşluğunun dorsal (sırt)
kısmında yer alan içi gaz dolu membranımsı yapılı kese. Balıklarda bir, iki ya
da üç bölmeli olabilen bu kesenin ses üreten ve ileten, derinlikle değişen
basıncı aktaran organ olarak işlev gördüğü sanılmaktadır.
yüzme kesesi hastalığı [swim bladder disease] Tropik balıklarda
basınç ya da sıcaklığın değişmesi sonucu dengeyi sağlayan iç organların
etkilenmesidir. Balık ya tabanda yatar ya da yüzeyde yüzer.
yüzme zarı [natatorial (swim) membrane] Kafadanbacaklılarda bant ya da
kaslı kanat kolların ya da dokunaç çomaklarının ağızdan ırak yüzeyi boyunca
uzayan zar.
yüzücü (pelajik) [pelagic] Yaşamının büyük bir
kısmını su kolonunda yüzerek geçiren kısaca tabanda durmayan balık.
yüzücü
yengeçgiller [swimming crabs] ® Portunidae.