İ [son güncelleme 05 Mart 2016]

iade [backing down] Soyu tükenmekte olup koruma altındaki deniz canlılarını örneğin deniz memelilerini denize salıvermek.

iade cins adı [genus revivisco (gen. rev.)] Yeniden gözden geçirilen ve eski haline iade edilen cins adı. 

ib. (kıs) [ibidem, ibid.] ® ibid.  

ibid. (kıs) [ibidem, ib.] Aynı yerde. Aynı yazar.

ibiklihorozbina balığı [peacock blenny] ® Salaria pavo.

iç organlar [viscera] Vücut boşluğunda yer alan bütün iç organlar ve iç organlar kompleksidir.  

iç zar [internal (inner) membrane] Histioteuthis cinsinde, zar kolların iç kenarlarını birleştirir.

içasalak [endoparasite] Konağın (bir diğer organizmanın) içerisinde yaşayan asalak.

içbeslenme [lecithotrophy] Besinin yumurta sarısından sağlanması.

içbükey [concave] Bir yüzgecin ortasının uçlardan daha kısa oluşu. Dışbükey’in tersi.

içdeniz [inland sea] Etrafı karalarla çevrili bir boğaz ya da eşik ile diğer deniz ve okyanuslara bağlanmış deniz.

içderi [dermis] Derinin dışarı ile teması olmayan iç tabakası.

içdöllenme [internal fertilisation] Erkeğin atmığı dişiye aktarmasıdır. Fakat çoğu balık yumurta ve atmığı dışarıya, suya bırakır ve döllenme vücut dışında gerçekleşir.

içfauna [infauna] Yumuşak taban ve çökel içerisinde yaşayan hayvanların tümü.

içgöç (stoğa katılma) [recruitment] 1- Bir alanın bir tür ya da faunaca yeniden yurtlandırılması.

içgöç (stoğa katılma) [recruitment] 2- Genç balıkların beslenme alanlarından erin balıkların bulunduğu alana göçerek kademeli katılması ya da büyüme yoluyla ağ ile avlanılır boy ya da yaşa ulaşmasıdır. Genç balıkların %50’sinin erin stoğun bulunduğu alana, yaş ya da boya ulaşması, halini tanımlar ve bu aşamadaki balıkların yaş ya da boyuna da stoğa katılma (içgöç) yaşı ya da boyu denir.

içgöç aşırı avcılığı (stoğa katılma aşırı avcılığı) [recruitment overfishing] Üstüne çıkıldığında içgöç miktarını belirgin oranda azaltan avcılık payıdır. Bunun göstergeleri şunlardır: Çok azalmış ana-baba stoğu. Avda yaşlı balık oranlarının giderek azalması. İçgöçün yıldan yıla zayıflaması. Bu durumun uzunca bir süre devam etmesi, çevresel koşullardaki olumsuzlukla birlikte stoğun çökmesine yol açar. Çöken stoğun kendisini toparlaması türden türe ve değişen koşullara bağlı olarak 25-30 yıl ya da daha fazla sürebilir. Az yavru veren türler (örneğin köpek balıkları) içgöç aşırı avcılığına çok hassastır. Çok yavru veren (çok yumurta üreten) morina, lahoz gibi balıklarda koşullar uygun ise az sayıda ana-baba stoğu iyi bir içgöç kuşağı verebilir.

içgöç boyu (stoğa katılma boyu) [length at recruitment] Genç balıkların %50’sinin erin stoğun bulunduğu alana, ya da boya, ulaşması halini tanımlar ve bu aşamadaki balıkların boyuna da stoğa katılma (içgöç) boyu denir.

içgöç düzeyi (stoğa katılma düzeyi)  [recruitment level] Tanımlanmış bir yıllıktan hayatta kalarak eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşan, üremeye katılanların nihai sayısıdır. 

içgöç eğrisi (stoğa katılma eğrisi) [recruitment curve, reproduction curve] ® Üreme eğrisi.

içgöç stoğu (stoğa katılanlar stoğu) [recruit stock] Avlanan stoğa her yıl katılan yeni kuşak stoğu.

içgöç yaşı (stoğa katılma yaşı) [age of recruitment] Genç balıkların %50’sinin erin stoğun bulunduğu alana, ya da yaşa, ulaşması halini tanımlar ve bu aşamadaki balıkların yaşına da stoğa katılma (içgöç) yaşı denir.

içgöçe göre ağırlık (stoğa katılıma göre ağırlık) [weight-at-recruitment] Avlanabilir stoğa katılan (içgöçerin) ağırlığı.

içgöçer (stoğa katılan) başına düşen doğurganlık [fecundity-per-recruit] Toplam doğurganlık. Yani, bir yıllığın ya da tertibin yaşamı boyunca ürettiği yumurta sayısının yıllık ya da tertibin başlangıç sayısına ya da bir stoğun bir yılda ürettiği yumurta sayısının stoğa katılan birey sayısına bölünmesiyle elde edilen sayıdır. Sistem durağan kabul edildiğinde bu değer çözümsel stoğa katılan birey (iç-göçer) başına düşen ürün modelinden elde edilir.

içgöçer (stoğa katılan) başına düşen ürün [yield-per-recruit] Beverton ve Holt’un geliştirmiş oldukları tek türlü ürün (hasat) denkleminin çözülebilmesi için iç-göçerlerin sayılarının bilinmesi gerekmektedir. İç-göçer sayısının belirlenmesindeki zorluk ve belirsizlikler nedeniyle ürün denklemindeki iç-göçer sayısı (R) eşitliğin soluna Y/R şeklinde geçirilerek denklemin çözülmesi kolaylaştırılmıştır. Ya ilk avlanma yaşı (tc) ya da boyu (lc) ile balıkçılık ölüm payı (F =q.f) ve doğal ölüm verileri kullanılarak Y/R denge değeri her bir F ya da tc @ lc için hesaplanabilir. ® Eşdeğer ürün çizelgesi. 

içgöçer (stoğa katılan) başına düşen ürün çözümlemesi [yield-per-recruit analysis] En uygun balık büyüklüğünü avlamak için balıkçılığın nasıl oluşturulmasını belirlemektir. Yani en uygun balıkçılık ölüm düzeyi ile büyüme, doğal ölüm ve balıkçılığın nasıl etkileştiğine ilişkin çözümlemedir. İç-göçer başına düşen ürün çözümlemesi, stok büyüklüğündeki değişmeler sonucu içgöçteki değişiklikler ile çevresel etkileri dikkate almaz. ® İç-göçer başına düşen ürün.

içgöçer (stoğa katılan) başına düşen yumurtlayan stok biyokitlesi [Spawning Stock Biomass per Recruit (SSB/R)] 1- Belirli bir yaştaki içgöçerin yumurtlayan stok biyokitlesine, beklenen ve ömrü boyunca yapabileceği (örneğin 2 birey/yaş grubu gibi bir) katkıdır. Verilmiş bir sömürme yapısı, büyüme ve doğal ölüm oranında her bir F düzeyi için beklenebilir SSB/R denge değeri hesaplanabilir. Verilen bir x yaşı için SSB/R’nin en yüksek değerine balıkçılığın olmadığı (F=0) durumunda ulaşılır.

içgöçer (stoğa katılan) başına düşen yumurtlayan stok biyokitlesi [Spawning Stock Stock Biomass per Recruit (SSB/R)] 2- Yumurtlayan stok biyokitlesinin iç-göçer sayısına bölümüdür. 

içgöçer(ler) (stoğa katılan(lar) [recruit(s)] Küçük bireylerin zamanla büyüyerek, bunların %50’sinin belirli bir aşamaya (yumurtlama aşamasına), avlanacak boy ya da yaşa ulaşmış ve yumurtlama ve avlanma alanlarına göçmüş, yerleşmiş (yeni kuşağa ait) balıklar için kullanılan terimdir.

içgüdü [instinct] Bazı hayvanlarca iç ve dış uyarılara karşı türe özgü olup doğuştan gelen düzenli hareketlerdir.

içi-dışına [evert] Derinden yüzeye hızla çıkartılan balıkların yüzme kesesinin hızla genleşmesi sonucu midesinin ters dönerek ağızdan taşan balon görüntüsü vermesidir.

içkulak [inner ear] Tükelağızlılarda (Teleostomi) duyma organıdır. Yarım daire şeklinde kanalları ve kapsüllerinin içerisinde otolitlerin (sagitta sacculus’ta, asteriscus lagena’da, lapiilus utriculus’da) bulunduğu organdır. İçkulak perilimf denilen bir sıvı ile doludur. Basınç, denge, duyma ve hızlanmanın algılanmasını sağlar.

içme suyu [potable water, drinking water] İçilebilecek düzeyde arındırılmış (işlem görmüş) su.

içorganlar [viscera] Balığın vücut boşluğundaki organları.

içorgansız [gutted] Balığın sindirimle ilgili kısmının vücuttan çıkartılması. Solungaçlı ya da solungaçsız olabilir.

içorgansız ağırlık [gutted weight] Sindirimle ilgili (mide ve barsak vs) kısımları denizdeyken çıkartılmış balık ağırlığı. Balığın toplam ağırlığının bulunması için bir çevirme faktörü kullanılır.

içparazit [endoparasite] ® İç-asalak.

içsel [intrinsic] Birey, grup ya da sistem içerisinden kaynaklanan (gelen).

içsel artış oranı [intrinsic rate of increase] Yararlanılan stokta içgöç (stoğa katılma) ile artış ve buna eklenen büyüme ve bundan çıkartılan doğal ölüm sonucu tahmin edilen stok miktarındaki değişmedir.

içsel büyüme oranı [intrinsic growth rate] Birbirini izleyen süreçlerde balıkların yarış nedeniyle yavaşlatılmadan yaradılışı itibariyle ne kadar büyüyebildiğidir. Çoğunlukla üretim modelleriyle tahmin edilmektedir.

içsu [inland water] Karadaki göl, çukur, dere ırmak, kanal, baraj gölü ve deniz kulağı gibi yüzey sularını belirtir.

içsu balıkçılığı [inland fishery] Kıyıdan içeride, tatlı-su ya da acı-suda yapılan balıkçılık.

içsular [inland waters] Denizler ve okyanuslar dışında kalan genellikle tatlı sular.

içtaşıyıcı [internal bearer] İç dölleme sonrası cenini (embriyonu) ve ya da genç balığı taşıyan. Hamile.

içten gelen boşalma mekanizması [Innate Releasing Mechanism  (IRM)] Buna doğuştan gelen salıverme işleyişi de denmektedir. Hayvanların karşılaştıkları özel uyarıcı sonucu, içgüdüsel davranış şekillerinin ortaya çıkmasıdır.

içten gelen davranış [innate behaviour] Kalıtımın kontrolündeki türe özgü genel davranıştır.

idare birimi [management unit] Basitçe stok’tur. İdare edilecek popülasyon, tehdit ya da sömürü altındaki türdür.

idare organizasyonu [management organisation] Genellikle iki ülke arasında balıkçılığa yönelik faaliyetlerin düzenlenmesi, anlaşmanın sağlanması, danışma, karar alma, uygulama, kaynak paylaşımı, veri toplama, stok tahmini, izleme kontrol ve gözetlemeden sorumlu olmak üzere oluşturulmuş kurum. 

idari hedef [management objective] Balıkçılık idaresinin etken bir şekilde aradığı sayısal hedef. Örnek; filo kapasitesinin % kaç azaltılacağı şeklindeki idari faaliyet.

idari işlem [management procedure] Toplanacak verilerin tanımlanması, nasıl çözümleneceği (analizi) ve sonuçlarının nasıl uygulamaya koyulacağına ilişkin faaliyet.

idari otorite [management authority] Devletin bir alan ya da kıyı kesiminde balıkçılığı düzenlemeyle yetkili ve sorumlu yasal birimi.

idari referans noktası [management reference point] Balıkçılığın ya da balıkçılık kaynağının istenen ya da istenmeyen durumunu gösteren alışılagelmiş ve kabul edilmiş değerleridir. Referans noktaları örneğin yumurtlayan biyokitle, balıkçılık ölüm düzeyi şeklinde biyolojik olabileceği gibi çaba, kapasite düzeyi şeklinde teknik ya da istihdam, gelir şeklinde olmak üzere ekonomikte olabilir. Bunlar genellikle kritik değerler olarak modellerden hesaplanırlar.

idari strateji [management strategy] Dar anlamda belirli bir veri toplama sistemi, belirli bir stok tespiti tekniği, belirli hasat kontrol kural(lar)ı ve uygulamasını kapsar. Seçenekli stratejiler birbirleriyle benzeşim modelleri kullanılarak karşılaştırılabilirler.

-iform (sonek) [x-şeklinde] Örnek; fusiform (fusiform)-iğ şeklinde.

iğ biçimli [fusiform] Balık vücudunun iğ şeklinde (akma) biçimli olması. Örnek; Uskumrugiller (Scombridae) ailesi fertleri. 

iğne [fiddle, net needle, mending needle] 1- Balık ağlarının çoğunlukla tamir ve bakımında (bazen örülmesinde) kullanılan farklı malzemeden yapılmış, arka tarafı çatal ön kısmı oval ve ip sarmaya yarayan oyuk ve dili olan bir cins iğne. ® Balıkçı iğnesi.

iğne [hook] 2- Oltaların ucuna takılan küçük, takılınca (yutulunca) çıkmayan çengel. Bu tür iğneler kullanım şekillerine göre farklılıklar gösterir ve düz, eğri, çapraz, çarpık, çatal, uzun, küt, ikili, üçlü, halkalı, delikli, sinek, hırsız ve piç iğneler diye anılırlar.

iğne [sting] 3- Dikenli vatozların testeremsi ucu sivri ve ağılı batırıcı organı.

iğne balığı [black-striped pipefish] ® Syngnathus abaster.

İğnebalığıgiller [pearlfishes] ® Carapidae. 

iğneli vatoz [Tortonese's stingray] ® Dasyatis tortonesei.

iğnelikeler [blackchin guitarfish] 1- ® Rhinobatos cemiculus.

iğnelikeler [common guitarfish] 2- ® Rhinobatos rhinobatos.

iğnelikeler balığı [Lusitanian cownose ray] ® Rhinoptera marginata.

iğnelivatoz [common stingray] 1- ® Dasyatis pastinaca.

iğnelivatoz [pelagic stingray] 2- ® Pteroplatytrygon violacea.

iğnelivatoz [roughtail stingray] 3- ® Dasyatis centroura.

iğnelivatoz [spiny butterfly ray] 4- ® Gymnura altavela.

iğnelivatoz [starry ray] 5- ® Raja asterias.

iğne-tallus [nemato-thallus] Ana ekseni olmayan tallus. Tallus çok hiyerarşik (sıradüzenli) tipik şekilli iplikçik yapılıdır (fakat çok sayıdaki diğer şekillerden de türemiştir). Hepsi aynı değere sahiptir ve sürekli büyüyebilirler. İki tip iplikçikle tanınır; biri sürünür, diğeri ise diktir.

iğsi [fusiforme] İğ şekilli.

ihmali isim [nomen neglectum (nom. neglec.)] Geçerli şekilde yayınlanmış fakat bir şekilde dikkate alınmamış isim.

İhtiyar Balıkçı [The old man and the sea] E. Hemigway’in bir balıkçının uzun avsız geçen bir dönemin sonunda büyük bir balığı avlamasını anlatan eseri.

ihtiyarlık dönemi [senescent period] ® Yaşlılık dönemi.

ihtiyat [reserve] Balıkçılık sezonu başında kotanın bir kısmının av tahminindeki belirsizlikleri karşılamak için saklı tutulması.

ihtiyati TAC [precautionary TAC] Bilimsel öneri, bulgu olmadan konulan TAC.

ihtiyo- (önek) [ichthyo-] Balıklara ait.

ihtiyoakanthotoksin [ichthyoacanthotoxin] Balık ağısı (zehiri). Balıkların ürettiği ağı.

ihtiyodont [ichthyodont] Fosil balık dişi.

ihtiyofaj [ichthyophagy] Balık tüketen.

ihtiyofauna [ichthyo-fauna] 1- Balıkları içeren fauna.

ihtiyofauna [ichthyofauna] 2- Bir bölgedeki balık türleri ve yaşamı.

ihtiyofobi [ichthyophobia] Balıklardan korkma.

ihtiyofthira [ichthyophthira] Balık paraziti olan canlılar (kürekayaklılar- Copepoda, Kabuklular-Crustacea).

ihtiyohemotoksik balıklar [ichthyohemotoxic fishes] Kanı ağılı (zehirli) olan balıklar. Örnek; Anguillidae, Congridae, Muraenidae ve Ophichthidae ailesi fertlerinin çoğu yenilebilir olmasına rağmen taze kanlarının yutulması, zararlıdır.

ihtiyolit [ichthyolite] Balığın tümü ya da bir parçasının fosili.

ihtiyolog [ichthyologist] Balığı inceleyen kişi.

ihtiyoloji [ichthyology] ® Balıkbilimi.

ihtiyolojinin babası [father of ichthyology] Peter Artedi, (1705-1735). Eseri Linnaeus tarafından düzenlenen ve kendi klasik eseriyle birleştirilen Peter Arctaedius’un lakabı.

ihtiyomorfik [ichthyomorphic] Balık şekilli.

ihtiyonöston [ichthyoneuston] Nöston’un balık kısmı. Balık yumurta ve larvası.

ihtiyootoksik balıklar [ichthyootoxic fishes] Yumurtalık ve erbezlerinde ağı (zehir) üreten balıklar. Kasları ve diğer kısımları yenilebilir. Ağı üretimi ile yumurtalık-erbezi çalışması arasında tanımlanmış bir ilişki vardır. En tehlikeli cinsler Barbus, Schizothorax, Tinca (Cyprinidae) ve Stichaeus (Stichaeidae) ailesindendir.

ihtiyoplankton [ichthyoplankton] Balık yumurta ve larvaları (kurtçukları). Plankton ağından savuşamayan balık yumurta ve larvaları ile küçük yavruları için kullanılır. Bu gruptaki canlılar su kolonunun 200 m derinliğine kadar görülebilirler. Bir kısmı üst-yüzücü (epipelagic) kuşakta, çoğunluğu ışıklı tabaka kuşağında yer alır. Balık yumurtalarının hareket edecek yapıları yoktur. Ancak kurtçuklarının sınırlı hareket kabiliyetleri vardır. Bu hareket kabiliyeti coğrafi bölgeyi terk etmeye yetecek düzeyde olmayıp çok zayıftır ve bu nedenle de hayvansal planktonun parçasıdırlar. Ayrıca bir üst beslenme basamağının besinidirler.

ihtiyopterigium [ichthyopterygium] Balıkların hareketiyle ilgili sırt (dorsal), yağ (adipose), kuyruk (caudal), dışkıl (anal), karın (pelvic-ventral) ve göğüs (pectoral) yüzgeçlerdir.

ihtiyopterygii [ichthyopterygii] Yüzen fosil sürüngenler. Teleostemerlerin iki subepi-sınıfından biri.

ihtiyosid [ichthyocide] Balıköldüren. ® Balıkkıran.

ihtiyoterapi [ichthyotherapy] Bazı sazangil ailesi bireylerinin hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılması. Sivas’ın sıcak kaynak sularında yaşayan Garra rufa ve Cyprinion macrostomum’un sedef hastalığını (psoriasis) deri parçalarını ısırarak toplayıp iyileştirdiği söylemi.

ihtiyotoksikoloji [ichthyotoxicology] Balıklarda bulunan ağıları (zehirleri), bunların etkileri ve tanısı ile ağı kırıcılarını (panzehirini-antidotlarını) ele alan inceleme alanı.

ikame isim [nomen substitutum (nom. subtit.)] Eski ya da yeni mevcut ismin, ya da geçersiz ismin yerine önerilen isim.  

ikili isimlendirme [binary nomenclature] Linne’nin organizmaları isimlendirme sisteminde iki isim kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi cins (Genus), ikincisi ise tür (species) adıdır ve yazılış şekli Genus species’dir. Buna örnek (insan) Homo sapiens’dir. Bu sitemde isim;

-i          ile bitiyorsa bu isim bir erkek isimden türetilmiştir.

-ae       ile bitiyorsa bu isim bir dişi isimden türetilmiştir.

-orum   ile bitiyorsa bu isim bir erkek grubu isminden türetilmiştir.

-arum   ile bitiyorsa bu isim bir dişi grubu isminden türetilmiştir.

-ensis   ya da -ense ile bitiyorsa bu isim bir yer isminden türetilmiştir.

ikincil cinsiyet özelliği [secondary sex characteristic] Yumurtalık (ovaryum) ve erbezi (testis) hariç cinsiyetin ayırt edilmesinde kullanılabilen herhangi bir anatomik özellik.  

ikincil erkek [secondary male] Yumurtalığı (ovaryumu) dumura uğradığı için erbezi (testis) geliştiren dişi. Bazı gruplarda uç-erkek cinsiyet değişikliği nedeniyle ikincil erkek olarak bilinir. Kısaca erkeğe dönüşen dişi.

ikincil halka [secondary ring] Balıklarda yaş tayininde yıllık büyüme halkalarına denk düşmeyen halkalar olup yanıltıcı büyüme halkalarıdır ve çoğunlukla ayrık ya da çift halka ya da kuşak oluştururlar.

ikincil yapı [secondary structure] ® İkincil halka.

ikincilağızlılar [Deuterostomia, deuterostomes] Çokgözeli (çokhücreli) hayvanlar olup embriyonal ağız (blastophore) erin aşamada anüs olur; ya da ‘ilk’ ağız kapanır ve ağız ve anüs yeniden oluşur. Derisidikenliler (Echinodermata), Yarımkordalılar (Hemichordata) ve Kordalılar (Chordata) olmak üzere üç büyük kabileye ayrılırlar.

İkiyaşayışlılar [Amphibia, amphibian] Kurbağa ve semenderleri içine alan soğukkanlı omurgalı hayvanlar sınıfı olup ilk evrelerinde solungaçlarla, başkalaşmadan (metamorfozdan) sonra ileri ve yetişkin evrelerinde ciğerleriyle solurlar. Hem karasal hem de sucul yaşam özellikleriyle balıklar ile sürüngenler arasında yer alırlar. Çıplak derilidirler. Salientia sınıfı altında Gymnophiona (Ayaksızlar), Urodela (Kuyruklular), Anura (Kurbağalar) takımlarına ayrılırlar.

ikiye katlanma süresi [doubling time] Belirli bir miktarın ikiye katlanması için gerekli olan zamandır. Deniz bilimde çoğunlukla popülasyon ve stok büyümesi için kullanılır. 

iklim [climate] Bir yer ya da bölgenin uzun süreli ortalama meteoroloji olaylarının bütünü.

ileri [ahead] Makinenin gemiyi öne doğru hareket ettirmesi.

ilik (öz) [medulla] Bir şeyin ortası anlamındadır. Tallus’un iç kısmı. Yapısı sıklıkla farklıdır (ya daha yoğun iplicikli ya da daha az renklidir).

ilişkili türler [associated species] Birbiri üzerinden beslenen ve aynı bölge ya da av alanında zaman zaman bulunan ve istenerek ya da kazaen hedef tür ile birlikte avlanan türler.

ilk [initial] Gözlemciye göre bir olayın başlangıçtaki durumunu tanımlar.

ilk avlanma boyu [length at first capture (lc)] Balıkların %50’sinin kullanılan ağ göz genişliğine bağlı olarak avlandığı boydur.

ilk avlanma büyüklüğü [size-at-first-capture] Balığın pazar boyuna ulaşması ve üremeyi gerçekleştirmesi için avlanmasına izin verilen en küçük büyüklük (boy ya da yaş) sınırıdır.  

ilk avlanma yaşı [age at first capture (tc)] Balıkların %50’sinin kullanılan ağ göz genişliğine bağlı olarak avlandığı yaştır.

ilk dönen [grilse] Daha deniz elbisesini değiştirmemiş erken olgunlaşmış ve ırmağa ya girmek üzere ya da kısa bir süre önce yumurtlamak için girmiş ırmak-göçer (potamadromous) balık. Erin bireyden hem daha küçük hem daha gençtir.

ilk evre [Initial Phase (IP)] Terim her ne kadar ilk evre ya da başlangıç aşaması anlamını taşımakta ve ima etmekteyse de burada vurgulanmak istenen, davranış çalışmalarında (balıklardan Labridae ailesinden Thalassoma lunare’de) görülen iki farklı erkek tipini belirtmede kullanılmaktadır. Bunlardan biri parlak renkli saldırgan uçtaki (terminal phase=TP) erkeğe, diğeri de küçük, cüce olarak da adlandırılabilecek, saldırgan olmayan alttaki (initial phase=IP) erkeğe işaret etmektedir. TP erkeğin beslenme ve çiftleşmede önceliği vardır. TP erkeğin kaybolması halinde ilk sıradaki IP erkeği etrafı kontrol edip TP’nin gerçekten bulunmadığından emin olduktan sonra kendisi TP erkeği olur.

ilk olgunlaşma boyu [length at first maturity, length at sexual maturity] Popülasyon ya da stoktaki balıkların %50’sinin ilk eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaştıkları ortalama boy.

ilk olgunlaşma büyüklüğü [size-at-first-maturity] Balıkların %50’sinin eşeysel (cinsi) olgunluğa ilk kez ulaştığı boyu ya da ağırlığıdır.

ilk olgunlaşma yaşı [age at first maturity] Balıkların %50’sinin eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaştığı yaştır. 

ilk yavru havuzu [first fry pond, first rearing pond] Kuluçkahane aşaması ile boylanma arasındaki semirtme havuzu.

ilk yumurtlama boyu [length at first spawning] Popülasyondaki bireylerden 50%’sinin ilk kez yumurtladığı ortalama boydur.

ilkbahar karışımı [spring overturn] Göl yüzeyindeki buzların erimesi, rüzgâr etkisi ve hafif suların yükselmesi sonucu göl suyunun karışması. 

ilkel [primitive] Başlangıç evresindeki biyolojik yapının durumunu (gelişme aşamasını) tanımlar.

ilkel solungaç tipi [protobranch gill type] Solungaçtaki solungaçlar basit yapraksı şekillidir. Her bir solungaç bir dizi kirpik bağlantısı olan tümleşik dik-düğümlü ipliçiklerden oluşmaktadır

ilkel yumuşakçalar (amfinöra) [Amphineura, sea cradles, chitons] Hayvanlar, yumuşakçalar sınıfından olup birbirine bağlı 8 plakadan oluşan uzunlamasına iki yanlı (bilateral) bakışımlı (simetrik) gövdelidir. Gövde dikensi kıllı olabilir. Plaka bağlantıları esnektir. Hayvan kaslı ayak üzerinde sürünürken bükülebilir. Dişlidil (radulası) olan ağız önde ve anüs arkadadır. Boyları birkaç mm’den 30-35 cm kadar olabilir. Deniz canlılarıdırlar. Yüzeyden yosunları dişlidili ile kazıyarak beslenirler.

iltihaplı deri dokusu çürümesi [Ulcerative Dermal Necrosis (UDN)] Tuzlu-sudan tatlı-suya dönen Alabalıkgiller’in (Salmonidae) kafasında yara oluşturan hastalık.

im [mark, tag] İşaret. ® Marka.

İMO (kıs) ® IMO.

imparator balığı [luvar] ® Luvarus imperialis.

İmparator balığıgiller [Louvars]  ® Luvaridae.

imparatorpisi [imperial scaldfish] ® Arnoglossus imperialis.

impregnasyon [impregnation] 1- Yumurtanın atmıkla (spermle) döllenmesi.

impregnasyon [impregnation] 2- Delinmiş bent ya da delinmiş karadaki havuz duvarının uygun malzemeyle tıkanarak su kaybının önlenmesi.

impregnasyon [impregnation] 3- Balık ağlarının ıslanarak ağırlaşmasını önlemek için uygun kimyasal ile muamele edilmesi.

imzalamayan taraf [non-contracting party] Uluslararası bir balıkçılık anlaşmasını imzalamayan ve anlaşma koşullarına uyması gerekmeyen ülke.

in situ [in situ] Yerinde. 

in vitro [in vitro] İçeride, laboratuarda.

in vivo [in vivo] Canlı.

ince çakıl [gravel, pea gravel] Bezelye boyutlarındaki çakıl. Buna ince çakıl da denmektedir. İzmarit – istrangiloz balığıgiller (Centrarchidae) bu tür tabanı (zemini) yumurtlama alanı olarak beğenirler.

ince yüzgeçli iğne balığı [narrow-snouted pipefish] ® Syngnathus tenuirostris.

incedişlitestere balığı [smalltooth sawfish] ® Pristis pectinata.

inci balığı [bleak] 1- ® Alburnus alburnus. 

inci balığı [pearl fish] 2- ® Carapus acus.

inci kefali [tarek, pearl mullet, Van fish] ® Chalcalburnus tarichi.

inci kültürü [pearl culture] Yapay yolla inci üretimini belirtir. İnci kültürü tatlı suda midye ve denizde ise istiridyeden elde edilir. Manto dokusundan alınan küçük bir parça inci üretmek için kullanılan canlıya yabancı madde olarak ekilir. Canlı bunun oluşturacağı zararı (tahribatı) önlemek için bu parçacığın etrafını eş merkezli (concentric) çok küçük aragonit (biyolojik yolla oluşturulan CaCO3) ile sarar. İnci üretminde öncü ülke Japonya’dır. Duruma ve kullanım amacına göre inci 2-7 yıl arasında tatlı suda ve 2-4 yıl arasında farklı denizlerde elde edilir.

indeks [index] Gösterge, üs, işaret.

indikatör tür [indicator species, characteristic species] ® Belirteç tür(ler).

indirgeme [reduction] 1- Genel anlamda azaltma olayı.

indirgeme [reduction] 2- Mayoz bölünmede kromozom sayısının yarıya indirilmesi.

indirgeme [reduction] 3- Kimyasal tepkimelerde maddenin pozitif yükle yüklenmesi ve negatif yükün azaltılması (H+ eklenmesi ya da O2- çıkartılması).

İnekburunlu vatozgiller [Cownose rays] ® Rhinopteridae.

infra- (önek) [infra-] Alt, altta, altında, daha küçük. Örnek; infraruj (infrared) - görünen kırmızı’nın altında.

infralitoral [infralittoral] 1- ® Katman (stratum) sıralaması.

infralitoral [infralittoral] 2- Denizlerde alt litoral (sub-litoral) kuşağın üst kısmı. %1’lik ışığın olduğu derinlik kesimi.

infralitoral [infralittoral] 3- Göllerde köklü bitkilerin olduğu derinlik kuşağını içeren kıyı.

infralitoral [infralittoral] 4- Gel-git bölgesinden 100 m derinliğe kadar olan kısım.

infralitoral [infralittoral] 5- Sahilin devamlı su altında kalan kısmından 30-40 m derinliğe kadar uzanan kuşağa verilen ad.

infraoral [infraoral] Ağzın altında.

infraorbital [infraorobital, suborbital] Gözün altında.

infrasınıf [infraclass] Alt sınıfın altında takım ya da üsttakımın üstünde yer alan, ender kullanılan bir ara sınıflandırma birimi.

infusorya [infusorian] Küçük akvaryum balıklarını beslemek için akvaryumda kültürü yapılan daha küçük sucul canlılara verilen genel ad. Bir kavanoza marul yaprağı konur ve güneşlik bir yere bırakılır. Kavanozdaki su infusorya tarafından bulanıklaştığında, az miktardaki bu su beslenecek balıkların bulunduğu akvaryuma eklenir.

inkubasyon [incubation] 1- Kuluçka süresi. Döllenme ile yumurtadan çıkma süreci.

inkubasyon [incubation] 2- Mikrobun bulaşması ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreç.

inkubasyon [incubation] 3- Mikrobun kontrollü besi ortamında kültürü.

inorganik [inorganic] Yaşamayan.

insizor [incisor] ® Kesici öndiş.

inspektör [inspector] ® Enspektör.

instinkt [instinct] İç ve dış uyarılara karşı içten gelen (öğrenilmemiş) birbirine bağlı düzenli davranış (hareket). 

intenzif kültür [intensive culture] ® Yoğun kültür.

inter- (önek) [inter-] Arasında.

interkalar (artık) [intercalary] ® Eklenen.

interkalar [intercalare] Omurdaki ek eleman.

interkostal [intercostal] ® Kaburgalararası.

interlitoral [interlittoral] ® Aralitoral.

internarial [internarial] ® Burundelikleri arası.

interorbital [interorbital] Gözler-arası.

interorbital boşluk [interorbital space] ® Gözlerarası boşluk.

interpelvik boşluk [interpelvic space] Karın yüzgeçleri kaideleri arasındaki en kısa mesafe.

interpolasyon [interpolation] Değerleri oldukça aralıklı olan bir istatistik serisinden yararlanarak, hesaplanmamış yeni bir niteliğin değerini bulmaya yarayan istatistiki işlem ya da yöntem.

interradiyal zar [interradial membrane] ® Işınlararası zar.

interseksüel [intersexual] ® Cinsiyetlerarası (eşeylerarası).

intertidal [intertidal] Gel-git arasında kalan kıyısal alan.

intikal [transition] Bir limandan diğerine, denizden limana ya da bir istasyondan diğerine geçiş.

intra- (önek) [intra-] İçinde, içerisinde.

intraplastid [intra-plastid] Plastid'in içinde; plastid’in stromasına yerleşmiş.

invertebrata [invertebrates] ® Omurgasızlar.

invertivor [invertivore] ® Omurgasızyiyen. 

iplicik (iplikcik) [filament] ® İplikcik.

iplikcik (iplicik) [filament] Morfolojik olarak açıklayıcı bir terimdir; genelde tallus için ayrılmış iplikcikler, iyice bireyselleşmiş ve hücrelerden oluşmuş olup örneğin tek ya da çok sıralı olabilir.

ipliksi [filamentous] İpliğe benzeyen uzantılar.

iri pul [scute] Bazı balıklar ile timsah ve kaplumbağaların vücutlarının dış yüzeyinde görülen sertleşmiş kısım ya da pul.

irigözorkinoz [bigeye tuna] ® Thunnus obesus.

irigözsinagrit [large-eye dentex] ® Dentex macrophthalmus.

irigözton [bigeye tuna] ® Thunnus obesus.

İri-harharyasgiller [thresher sharks] ® Alopiidae.

iripulpisi balığı [Atlantic spotted flounder] ® Citharus linguatula.

iris [iris] Gözbebeği çevresindeki renkli kısım.

İrminger [Irminger] ® Irminger. 

İrminger Akıntısı [Irminger Current] ® Irminger Akıntısı.

irsi [congenital] Doğuştan gelen.

-isid (sonek) [icide] X-kıran. Örnek; inzektisid (insectiside)-böcekkıran.

iskandil [sounder] 1- Yüzeyden tabana olan derinliğin ölçümünde kullanılan araç.

iskandil [sounding] 2- Derinlik ölçmek.

iskandil [sounding] 3- Ölçülen su derinliği.

iskandil et [plumb the depths] Denizcilikte derinliği ölç emri.

iskandil kurşunu [lead, plumb] 2- Su derinliğini ölçmede kullanılan iskandil ipinin ucuna bağlanan kurşun ağırlık.

iskandil ver [plumb the depths] Derinliği ölç emri.

iskarmoz (iskarmoz balığı) [obtuse barracuda] 3- ® Sphyraena obtusata.

iskarmoz [brush-teeth lizardfish] 1- ® Saurida undaosquamis.

iskarmoz [European barracuda] 2- ® Sphyraena sphyraena.

iskarmoz [rowlock] 4- Küreklerin çekilebilmesi için küreklerin bağlanması ve oturmasında kullanılan ay şeklindeki sabitleyiciler.

iskarmoz [yellowmouth barracuda] 5- ® Sphyraena viridensis.

İskarmozgiller  [barracudas] ® Sphyraenidae.

iskaroz [parrotfish] ® Sparisoma cretense.

iskele [pier] 1- Gemilerin yanaşıp yükleme, boşaltma yapabilecekleri karadan denize olan uzantı.

iskele [port-side, port] 2- Baş tarafa doğru bakıldığında geminin sol tarafı.

iskele [quay] 3- ® Rıhtım.

iskele balıkçılığı [pier fishing] Su yüzeyinin üstünde olup denize uzanan yapay yapılardan (iskele vb) yapılan avcılık.

iskender balığı [African threadfish] 1- ® Alectis alexandrinus.

iskender balığı [leerfish] 2- ® Lichia amia.

işkine [brown meager] 1- ® Sciaena umbra.

işkine [meagre] 2- ® Argyrosomus regius.

işkine [shi drum] 3- ® Umbrina cirrosa.

iskorpit (iskorpit balığı) [largescaled scorpionfish] 2- ® Scorpaena scrofa.

iskorpit [black scorpionfish] 1- ® Scorpaena porcus.

iskorpit [Madeira rockfish] 3- ® Scorpaena maderensis.

iskorpit [slender rockfish] 4- ® Scorpaena elongata.

İskorpitgiller [scorpionfishes, rockfish, firefish] ® Scorpaenidae.

iskorpithanisi [wreckfish] ® Polyprion americanus.

iskorpithanisi balığı [wreckfish] ® Polyprion americanus.

isobar [isobar] ® Eşbasınç. 

isobat [isobathe] ® Eşderinlik.

isohalin [isohaline] ® Eştuz. 

isohidrik [isohydric] ® İzohidrik.

isohız [isovel] ® Eşhız.

isokon [isocon] ® Eşyoğun.

isoplet [isopleth] ® Eşdeğer. 

İsosponyli [isospondyli] ® Isosponyli.

isoterm [isotherm] ® Eşsıcak. 

isparoz (isparoz balığı) [annular seabream] ® Diplodus annularis.

İsparozgiller  [terapons] ® Teraponidae.

ispendik [European seabass] 1- ® Dicentrarchus labrax.

ispendik [spotted seabass] 2- ® Dicentrarchus punctatus.

ispermeçet balina [sperm whale] ® Physeter catodon.

İspermeçetbalınasıgiller [sperm whales] ® Physeteridae.

ispinoz [fourlined terapon] ® Pelates quadrilineatus.

istakoz (karavide) [lobster] Denizde yaşayan büyük kıskaçlı kabuklu.

istasyon [station] 1- Deniz çalışmalarında ölçüm yapmak ya da örnek almak için durulan ve çalışılan mevkii.

istasyon [station] 2- Merkez dışında oluşturulmuş küçük laboratuar ve çalışma alanı olan, ya sürekli ya da zaman zaman personel bulundurulan laboratuar, çalışma, araştırma yeri.

istasyon [station] 3- Mevsimsel balıkçılığın yapıldığı küçük barınak, barınaklı yer.

istatistiki kareler [statistical rectangle] 1- Okyanusların kenar uzunluğu yaklaşık 30 mil olan karelere bölümü. Avın uluslararası sınıflandırılması bu karelere göre yapılır. 

istatistiksel kareler [statistical rectangles] 2- Avcılık yoğunlaşması ile av alanının belirlenmesi, değişmelerin izlenmesi için denizel alanın eşit büyüklükte alt bölümlere ayrılmasıdır.

istavrit (istavrit balığı) [Mediterranean horse mackerel] ® Trachurus mediterraneus.

istavrit balığı [Atlantic horse mackerel] ® Trachurus trachurus.

İstavritgiller [jacks, pompanos, jack mackerels, scads] ® Carangidae.

istemsel beslenme [on-demand feeder, demand feeder, pendulum feeder] Akvakültürde balıkların acıktıklarında bir manivelayı hareket ettirerek yem almalarını sağlayan sistem.

istikrarlı [persistence] Kısa süreçli artma ve azalmalara rağmen bir popülasyonun uzun dönemde varlığını sürdürme eğilimi.

istilacı tür [invasive species] Aşılandığı ekosistemi bozan organizma.

istiridye [European flat oyster] ® Ostrea edulis.

istiridye [oyster] Deniz ve acı-suda yaşayan bir grup çift-kabuklu yumuşakça için istiridye adı kullanılmaktadır. Kabukları oldukça kalkerlidir. Solungaçlarla planktonu süzer. Kabuğunu kapalı tutan güçlü kasları vardır. Çiğ ve pişmiş olarak sevilerek yenir. Gerçek istiridyeler olarak adlandırılan istiridyeler Ostreidae ailesinde yer alır. Yenilenleri dahil bunlar genellikle Ostrea, Crassostrea, Ostreola ya da Saccostrea cinsleridir. İstiridye türlerinden en yaygın bilinenleri Ostrea edulis, Crassostrea gigas’tır. Çift eşeyli (cinsiyetli) olmalarına rağmen yaşamlarında en az bir kez cinsiyet değiştirirler. Başlangıçta erkek iken ileri yaşlarda dişi olurlar. Bir yılda eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşırlar. Suyu süzdükleri için su kalitesinin düzelmesine yardımcı olurlar. Biçimleri bulundukları – yapıştıkları yere göre değişir. Yapışan genç istiridyeye <25 cm spat denir. Bütün istiridyeler ve birçok diğer çift-kabuklu yumuşakça inci oluşturur. İnci oluşturan istiridyeler ise bir başka aileye (Pteriidae) aittir.

istiridye bandı [oyster bar] İstiridyelerin bulunduğu ve iyi bir avlak yeri olan sığ resif bölgesi.

istiridyecilik [oyster farming] İstiridyeyi üretme, ıslah etme ve işletme çalışmaları.

istiridyegiller [oysters] ® Ostreidae.

istrangiloz (istrangiloz balığı) [picarel] 2- ® Spicara smaris.

istrangiloz [curled picarel] 1- ® Centracanthus cirrus.

işitsel kapsül [auditory capsule] Keski-solungaçlıların (Elasmobranchii) iç kulağında kıkırdak olan ama kemikli balıklarda (Teleostei) kıkırdağımsı iç kulak kapsülü.

işleme [handling] 1- Balığın büyütme, hasat etme, işleme, paketleme, saklama, taşıma, dağıtma, pazarlama ve satış işleri.

işleme [processing] 2- Balığın alınarak (temizleme, pişirme, konserveleme, tütsüleme, salamura, dondurma vb şekilde) hazırlanmasıdır.

işletme kotası [enterprise allocation] Belirli bir balıkçılık için olup birden fazla gemisi olan bir şirkete verilen yıllık avlanabilecek balık miktarıdır. Bu kota şekli, bir başka şirkete aktarılabilir ancak yalnız o yıl için geçerlidir. 

itai-itai hastalığı [itai-itai disease] 1950’de Japonya’nın Toyama bölgesinde görülmüş olup dünyadaki ilk kadmiyum (Cd) ağılanması (zehirlenmesi) hastalığıdır. Bugüne kadar Japonya’da görülen ve endüstri atıklarının yol açtığı Minamata Hastalığı ve ‘İkinci Minamata Hastalığı’ ki buna ‘Niigata-Minamata Hastalığı’ da denmektedir. Yokkaichi astımı ile itai-itai hastalığı dört büyük çevresel hastalıktan biridir. Hastalık kemiklerin erimesi, şiddetli eklem ağrıları ve böbrek yetmezliği şeklinde seyretmektedir. 

iteropar çoğalma [iteroparity, polycyclic spawning] Canlının yaşamı boyunca mevsimsel ya da yıllık aralıklarla birçok kez çoğalmasıdır.    

itibari av [nominal catch] Karaya çıkarılan av miktarlarının toplamıdır. Bir diğer anlatımla yıllık istatistiklerde yer alan avdır. Bu av, analiz öncesi kayda geçirilmeyen ya da ıskarta avın katılmadığı toplam avdır. Örneğin, ülkemizde bazen olduğu gibi kayda geçirilmeden, balık unu yağı fabrikalarına giden kısım itibari av içinde yer almaz. Demek ki hangi amaçla olursa olsun (değersiz olup ıskartaya ayrılan, laboratuar analizi için saklanıp kayda geçirilmeyen ya da vergiden sakınmak ve sair nedenlerle) kayıt altına alınmayan av değerlerini ihtiva etmeyen itibari av gerçekten avlanan balıklardan azdır. 

itibari çaba [nominal effort] Özünde standartlaştırılmamış çaba yani harcanan güçtür. Av aracındaki teknolojik değişiklikler avlanabilirliği dolayısıyla çabayı etkiler ve yanlış çaba/av eğilimi sonuçlarına götürür.

itibari takson [nominal taxon] Taksonomik birim tip’e göre tanımlamayı belirtir. Tipcinsin ailedeki durumla, tiptürün cinsteki durumla, tipbireyin türlerdeki durumla tanımlanması.

-itis (-tit) (sonek) [iltihaplı] Örnek; dermatit (dermatitis)-deri iltihaplanması.

-ivor (sonek) [-ivore, -ivorous] X-yiyen, x-yeyici. Örnek; karnivor (carnivore)-etobur.

iyi ürün eğrisi [eumetric yield curve] Eumetrik eğri üzerinde en yüksek ürün değerleri yer almaktadır. Her bir etkin balıkçılık çabasına (F=q.f ve f=F/q) denk düşen en düşük av yaşına uyulursa en yüksek ürüne ulaşılır. Bu belirli bir balıkçılık çabasına kadar ürünün arttığı (eumetric underfishing) ancak çabanın daha çok (sonsuz) artırılmasına rağmen ürünün artmadığı (eumetric overfishing) görülür. İyi ürün eğrisinde (tc) ilk avlanma yaşı ile (f) arasında en iyi (optimal) ilişki vardır.® Eumetric overfishing. ® Eumetric underfishing. ® Kötü ürün eğrisi. ® Kakometric overfishing. ® Kakometric underfishing.

iyileştirme [rehabilitation] ® Yenileme.

iyodik [iodic] İyotla ilgili anlamındadır. Alglerde saklayıcı hücredir (iyot ve diğer halojenleri içeren saklayıcı hücre için kullanılır (bazı kırmızı alglerde bulunur).

iyon denetimi [ionic regulation] Vücut içi iyon yoğunluğunu sabit tutmak için tatlı-su balıkları seyreltilmiş idrar, deniz balıkları su içerek az miktarda yoğunlaştırılmış idrar bıraktıklarını belirtir tanımlamadır. 

iyon takası [ion exchange] Suyun sertliğini gidermek ve içerisindeki kirleticilerden arındırmak için reçineden geçirme işlemidir.

iz element [trace element] Litredeki konsantrasyonu 1 ppm’den az olan elementler. ® Eser elementler.

iz sürme [track] Bir organizmanın gittiği yolun izlenmesi, belirlenmesi.

izin verilebilir av [allowable catch] Bir tür ya da türler grubundan balıkçılığı düzenleyici organ tarafından avlanmasına izin verilen av miktarıdır. Çoğunlukla avlanmasına izin verilen toplam av miktarı (Total Allowable Catch=TAC) olarak anılır. ® Toplam izin verilebilir av.

izin verilebilir av tahmini [allowable catch estimate] Bir bölgedeki balık stoğundan yapılabilecek (alınabilecek) av miktarının yaklaşık tahminidir. Eşdeğerli olarak buna kabul edilebilir av tahmini (acceptable catch estimate)’de denmektedir. ® Kabul edilebilir av tahmini.

izin verilebilir kota [allowable quota] Bir tür ya da türler grubundan balıkçılığı düzenleyici organ tarafından avlanmasına izin verilen av miktarının (TAC) balıkçılar ya da ülkeler arasında taksimi, kısaca kota. 

izin verilebilir yarışçı av [competitive total allowable catch] Avlayanlara, kısmi miktarın avlanma hakkının verilmediği, buna karşın balıkçılığa katılanların tümünün av miktarlarının toplamının TAC’ı (Total Allovable Catch) geçmediği toplam avdır.

izin verilebilir biyolojik av [allowable biological catch (ABC)] Stok işletiminde bir tür ya da türler grubunun avlanmasına izin verilen av miktarının belirlenmesinde kullanılır. İdare (avcılığı düzenleyici organ) bilim adamları grubunun verdiği izin verilebilir biyolojik av (ABC) değerlerini kullanarak o yıl için avlanmasına izin verilen toplam av miktarını (Total Allowable Catch=TAC) belirlerler. 

izleme [monitoring] Bir olayın düzenli (aralıklı) incelenmesi (örneğin bir değişkenin ölçülmesi) ve bulguların kayıt edilmesi.

izleme programı [monitoring program] Herhangi bir olayın, değişikliğin etkisi ya da düzeyinin nicel ve nitel yönden belirlenebilmesi için bir ölçme çalışmasının sürdürülmesi. 

izmarit (blotched picarel) [Maena chryselis] 1- ® Spicara maena.  

izmarit (blotched picarel) [Smaris chryselis] 2- ® Spicara maena.

izmarit (blotched picarel) [Spicara chryselis] 3- ® Spicara maena.   

izmarit (blotched picarel) [Spicara flexuosa] 4- ® Spicara maena.

izmarit (izmarit balığı) [picarel] 5- ® Spicara smaris.

izmarit [blotched picarel] 6- ® Spicara maena.

İzmarit-balığıgiller [sunfishes] ® Centrarchidae.

İzmaritgiller [picarels] ® Centracanthidae.

izmirna [Mediterranean moray] ® Muraena helena.

izo- (önek) [iso-] Eş, eşit aynı. Örnek; izoterm (isotherm)-eşsıcak.

izobar [isobar] ® Eşbasınç.

izobat [isobath] ® Eşderinlik.

izobatiterm [isobathytherm] Eşit derinlik ve sıcaklığa ait değerlere sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

izobent [isobenth] ® Eşbiyokitle. 

izodem [isodeme] Eşit popülasyon sıklığına sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi. 

izodont [isodont] ® Eşdiş.  

izoflor [isoflor] Eşit tür sayısı değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi. 

izogami [isogamy] ® Eşeyli (seksüel) üreme.

izohalin [isohaline] ® Eştuz.

izohidrik [isohydric] Eşit pH değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

izohız [isovel] ® Eşhız.

izojeoterm [isogeotherm] Dünya yüzeyinde eşit ortalama sıcaklık değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

izokon [isocon] ® Eşyoğun.

izokron [isochronous] Eşzamanlı.

izolesital [isolecithal, homolecithal] Eşit dağılmış küçük yumurta akına sahip balık yumurtası. Örnek; Petromyzontidae, Acipenseridae, Amiidae, Lepisosteidae ailesi bireyleri.  ® Homolesital.

izolum [isolume] Eşit ışık şiddeti değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

izometrik [isometric] Eşölçülü.

izometrik büyüme [isometric growth] ® Eşölçülü büyüme.

izomorf [isomorphic] Aynı morfolojiye (şekle, yapıya, görünüşe) sahip. Kullanılan diğer terimlerin yanında, terim nesillerin yaşam evresinin morfolojik olarak art arda gelmesi için kullanılmaktadır.

izonom [isonome] ® Eşbol. 

izopiknik [isopycnic] ® Eşsık.

izopiptezis [isopiptesis] ® Eşvarış. 

izoplet [isopleth] ® Eşdeğer. 

izopropanol [isopropanol] ® İzopropil alkol.

izopropil alkol [isopropyl alcohol, isopropanol] Etanoldan daha az yanıcı olmasına karşın dokulara etki eden ve kemikleri eriten balık saklamada kullanılan %50-55’lik alkol.

izotak [isotach] ® Eşhız.

izoterm [isotherm] ® Eşsıcak.

izotermobat [isothermobath] Belirli bir derinlikte eşit sıcaklık değerine sahip noktaların birleştirildiği harita çizgisi.

izotonik [isotonic] 1- Aynı ozmotik basınçlı.

izotonik [isotonic] 2- Eşbasınçlı. Çevredekine (ortamdakine) eşit yoğunluğa sahip. 

izotop [isotope] Aynı proton fakat farklı nötron sayısına sahip atom. Aynı elementin kütle sayılarının farklılığı yani farklı atom ağırlığına sahip element. Örnek; 12C ve 14C ile 16O2 ve 18O2.

izovel [isovel] ® İzohız.

izozoik [isozoic] Benzer faunaya sahip.

izsüren yırtıcı [tracking predator] Pusu kuran ile gözlemleyen yırtıcı arasında yer alan bir yırtıcı olup avını yavaş hareketlerle arar ve iyi yüzemeyen, örneğin gece düşük aktiviteli canlıları avlar.