B [son güncelleme 01 Mart
2016]
b-mezosaprob kuşak [b mesosabrobe zone] ® Saprob
sistemler.
B0 = B0 (kıs) [virgin biomass] ® Bakir
biyokitle.
baba [newel, bitt,
bollard] Halatları volta
etmeye ya da kasalarını geçirmeye yarayan, dik duran, silindirik olup güverte
ya da rıhtımdaki sağlam yapıya verilen ad.
Baba Oruç [?] ® Oruç Reis.
bacak [leg] Deniz seferinde belirli bir bütün
oluşturan istasyonlar.
badarna etmek [parcelling] Halatın koruyucu malzemeyle sarılması.
bafa [?] Yalancı havyar (mumlu balık
yumurtası) elde etmek için yumurtalıkları ve diğer iç organları çıkartılan
kefal balığı kadavrası.
Baffin Denizi [Baffin Sea] Baffin adası ile
Grönland’ın güney kıyısı arasında yer alır. Davis Boğazı ve Labrador Denizi
üzerinden Atlas Okyanusu’na ve Nares Boğazı ile ise Kuzey Kutup Okyanusuna
bağlıdır. Yılın uzun bir süresince buzla kaplı olması nedeniyle seyir ve sefer
sınırlıdır.
bağ [ligament] İki midye kabuğunu
açık tutmak için sırtta birleşmiş sertçe eklem bağı.
bağ doku [connective tissue] 1- Gözeler (hücreler) arasında ölü ve salgılanmış malzemeden
yapılmış tel ve telcikleri içeren (kan, kemik, kıkırdak vb) doku.
bağ doku [connective tissue] 2- Şekilsiz gözeli (hücreli) ara madde içindeki destek doku.
bağa [carapax, shild] Sırtı tamamıyla örten
kitinden yapılmış yaprak şeklinde vücut örtüsü.
bağımlı tür [dependent species] Bir diğerine bağımlı
(ihtiyacı) olan tür. Örnek; yırtıcının avlayacağı bireye olan bağımlılığı.
bağıntı [correlation] Değişkenlerin birbiri ile bağlantısı.
bağışıklık [immunity] Mikroplara ya da
bunların oluşturduğu maddelere karşı mevcut ya da sonradan kazanılmış
dayanıklılık, direnç.
bağlak erkek [outlier male] Baskın erkekten küçük
olup dişi renginde olan ve yumurtlayan çiftin bir tarafına yerleşen erkek
balık. Dişi görünümünde olması nedeniyle baskın erkek tarafından kovalanmayan
erkek, kendi atmığını yumurtlamaya dahil edebilmektedir. Örnek; Oncorhynchus gorbuscha.
bağlama [mooring, securing] Deniz aracının yatmak için sabit bir yere halat
vermesi.
bağlama alanı [ligamental area] Midyede kabuktaki eklem bağının işgal ettiği alan kısmı.
bağlama limanı [port
of registery, home port] Geminin
bağlı olup tescil işlemlerinin yapıldığı yerleşim birimi.
bağlayıcı ağız zarı [connective buccal membrane] Kafadanbacaklılarda Ağız
dikmelerini kolların kaidesine bağlayan kaslı sırt.
bağlı olduğu liman [homeport] Deniz aracının kayıt
edildiği liman.
bahar gündönümü [vernal equinox] Gece ve gündüzün hemen
hemen birbirine eşit olduğu zaman. Kuzey yarımküre için bu 20 Mart ile 20
Eylül’dür.
bakalorya
(bakalyaro) [European hake] ® Merluccius
merluccius.
bakalyaro (bakalyaro balığı) [whiting] ® Merlangius
merlangus.
bakım-havuzu [nursery pond] Akvakültürde
kuluçkahane ile büyüme havuzu arasındaki ara semirtme - büyütme havuzu.
bakım-yeri [nursery ground] Balıkların
yumurtlayabileceği ve yeni kuşağın büyüyebileceği ile gelişmesine uygun yer.
bakir [pristine] 1- ® Bozulmamış.
bakir [virgin] 2- Dişi ya da erkek
olmayıp henüz yumurtlamamış ancak yumurtlamak için olgunlaşacak olan balık.
bakir biyokitle [virgin biomass] 1- Stoğun kuramsal taşıma kapasitesi. Henüz avlanmayan denge durumundaki
stoğun ortalama biyokitlesi. Sömürülmemiş ya da sözde sömürülmemiş stoğun
biyokitlesi çok nadir ölçülebilmiştir. Bilinen değerlerin çoğu ise stok modeli
çalışmalarından gelmektedir. Stoğun sağlıklılığı için başlangıç (referans)
noktası olarak alınmakta olup (B/B0) halihazırdaki ve başlangıçtaki
biyokitle karşılaştırması için kullanılmaktadır.
bakir biyokitle [virgin
biomass] 2- Üzerinde hiç bir avcılık baskısı olmayan doğal balık
biyokitlesi.
bakir popülasyon [pristine population, virgin population] ® Bozulmamış
popülâsyon.
bakir stok [virgin stock] 1- Asla avcılık yapılmamış stok. Büyüme ve içgöç (stoğa katılma) biyokitle
eklerken, ölümler biyokitleyi azaltmaktadır. Biyokitle denge durumunda olup
yalnız doğal nedenlerle (iyi ve kötü yıllar itibarıyla) artmakta ve
azalmaktadır.
bakir stok [virgin stock] 2- Üzerinde hiç bir avcılık baskısı olmayan doğal balık
stoğu.
bakir su [virgin water] Daha önce balık
kültürü için kullanılmamış su.
bakire [virgin] ® Bakir.
bakışımsız (asimetrik) [asymmetrical] İki yanlı (bilateral) bakışımı (simetrisi) olmayan. Örnek; Bothidae ve
Pleuronectidae. Gözlerden biri kafanın öbür tarafına gider.
bakışımsız büyüme [inequilateral] Midye kabuğu
kancasının her iki tarafında bakışımlı (simetrik) büyümeyen kabuğu
belirtmektedir.
bakışımsız kabuk [inequivalve] Midye kabuklarının
bakışımlı olmaması.
bakla [single chain] Zincirin bir halkası.
bakteri [bacteria]
Mikroskobik (küçük) olup klorofilsiz, tek hücreli ya da
ipliksi organizmaların genel adı.
bakteri-kıran [bactericide, bacteriocide] Bakteri öldüren kimyasal.
bakterisid
(bakterisit) [bactericide, bacteriocide] ® Bakteri-kıran.
bakteriyel böbrek hastalığı [bacterial
kidney disease] Alabalıkgillerde
sıcaklığın düşmesi durumunda iç organların şişmesi şeklinde görülen bakteriyel
bir hastalıktır. Hastalık müzmin olabileceği gibi ani de olabilir. Tedavisi
yoktur.
bakteriyel hemorhajik septisemi [bacterial haemorrhagic septicaemia] Bakteriyel
kanama ve kan ağılanması (zehirlenmesi) hastalığı. Hastalık ilkbaharda çıkar.
Kanama, deri, ağız boşluğu ve kaslarda görülür.
bakteriyel solungaç hastalığı [bacterial gill disease] Gram negatif Myxobacterium türlerinin balık solungaçlarının şişip sümüğümsü
olmasına neden olan hastalıktır. Hastalık iştahsızlık yaratır ve ilkbaharda
çoğunlukla birey sayısı çok, az oksijenli, yüksek amonyak ihtiva eden balık
çiftliklerinde görülür.
bakteriyofaj [bacteriophagy] Bakteri
ile beslenen ya da besininin önemli bir kısmını bakteriden sağlayan.
bakteriyoloji [bacteriology] Mikrobiyolojinin
bakteri olarak adlandırılan organizmalarla uğraşan dalı.
Balaenidae
(Gerçekbalinagiller) [bowhead whales, right whales] Memeliler (Mammalia) sınıfı, Balinalar (Cetacea) takımı, Dişsiz-balinalar
(Mysticeti) alttakımının Balaenidae ailesi Balaena
ve Eubalaena cinslerini
kapsamaktadır. Dişsiz-balinalar ılıman ve kutupsal iklim bölgesinde yaşar.
Diğerleri büyük gövdeli canlılar olup boyları
Balaenoptera musculus (mavi balina, gök balina) [blue whale] Balinalar (Cetacea)
takımı, Dişsiz-balinalar (Mysticeti) alttakımı, Balaenoptiidae ailesi Balaenoptera cinsinin bir türüdür. Tüm okyanuslarda
görülen bu deniz memelisinin dünyada yaşayan en büyük canlı olduğuna
inanılmaktadır. Boyu
Balaenoptera physalus (?) [fin whale] Bütün okyanuslara yayılmıştır.
Balinalar (Cetacea) takımı, Dişsiz-balinalar (Mysticeti) alttakımı,
Balaenoptiidae ailesi Balaenoptera
cinsinin bir türüdür. Mavi balinadan (Balaenoptera musculus) sonra gelen ikinci en büyük yaşayan
canlıdır. Boyu 26 m’ye, ağırlığı 120 tona ulaşabilir. 20. YY’da en çok avlanan
balinadır. 80 yıl yaşayabilir. Gebeliği 11-12 aydır. Ağız büyüktür ve suyu Balaenoptera
musculus gibi filtreleyerek küçük kabuklular vb ile beslenir. Ürettiği
sesle iletişim kurar. Göçmendir. Soyu tükenme tehlikesindedir.
Balaenopteridae (Çatalkuyruklu-balinagiller) [baleen whales, whalebone whales, great
whales] Aile Megapterinae ve Balaenopterinae altailelerine
ayrılır. Balaenopterinae altailesinde 8 cins ve Megapterinae altailesinde bir
cins bulun-maktadır. İri balinaların yer aldığı ailedir. Örneğin mavi balina
150 ton ağırlıkta olabilir.
balamita soda [little tunny] ® Euthynnus
alletteratus.
Balanus [Balanus] Balanidae ailesinde bir cins.
balçık [ooze] 1- Okyanus diplerinde foraminifer
ve diatomlardan meydana gelmiş sulu çamur, balçık.
balçık [ooze] 2- Suya doymuş çamur.
Balçıkbalığıgiller [South American lungfish, African lungfish] ®
Lepidosirenidae.
balinalar [Cetacea, whales, marine mammals] Suda yaşayan memeli hayvanların olduğu kadar dünyada bilinen hayvanların da
en büyüklerini barındırırlar. Balinalar buradaki tanım gereği ne
Yunusbalığıgildir (Delphinidae) ne Irmakyunusbalığıgildir (Platanistoidea) ne
de Fokgildir (Phocidae). Katil-balina adıyla anılan Orca cinsi balina değildir.
Aynı şekilde Globicephala karabalina adını
alan cinste balina olmayıp Orca ile birlikte Yunusbalığıgiller’dendir.
Balinalar, yunuslar vb 50 milyon yıl önce karadan yeniden denize dönmüş
canlılardır. Balinalar dişli (Odontoceti) ve dişsizler - süzgeçliler (Mysticeti) olmak üzere iki alttakıma ayrılır. Sıcak kanlı hayvanlardır. Akciğerle
solunurlar. Ön ayakları yüzgeç biçimindedir. Ard ayakları yoktur. Tüysüzdürler.
Kalpleri 4 bölmelidir. Harika ağlar sistemiyle donatılmış olup uzun süre su
altında kalabilir ve derine dalabilirler. Günde 8 saat uyudukları tahmin
edilmektedir. 160 dB civarında ses çıkarıp haberleşebilirler. Tek bebek
doğururlar. Emzirme 1 yıl kadar sürebilir. Cinsi olgunlaşma 7-10 yıl gibi geç
bir süreçte olur. Çok eşlidirler. Akılı hayvanlardır. Beyinleri
cüsseleri oranında büyüktür. Balinaların çoğunluğunun soyu tehlike altındadır.
Balistes capriscus (çotira
balığı, çütra
balığı, çotra balığı, çütre balığı, domuz balığı) [grey
triggerfish] Balıkçılığı vardır. Akvaryumda beslenir. Körfez ve
kıyısal sular ile mercan resiflerine girer. TL=60 cm ve
Balistidae
(Çotiragiller) [triggerfishes] Actinopterygii sınıfı,
Tetradontiformes takımının Çotiragiller ailesindeki renkli bireyleri kapsar. Aile 12 cinste (Abalistes,
Balistapus, Balistes, Balistoides, Pseudobalistes, Canthidermis, Melichthys,
Odonus, Rhinecanthus, Sufflamen, Xanthichthys, Xenobalistes) 42 türü barındırmaktadır.
Okyanusların tropik ve alt-tropik kesiminde (Atlas Okyanusu,
Hint Okyanusu) ve Akdeniz’in sıcak kıyısal sularında yayılırlar. Akdeniz’de bir tür yaşar. Gövde yüksek, yanlardan basıktır. Baş ve
göğüs bitişik olup pullarla kaplıdır. Ağız küçüktür, V biçiminde kesici
dişlerle donatılmıştır. Solungaç yarıkları kısadır. Sırt yüzgeci iki tane olup
biri diken yüzgeçtir. Göğüs yüzgeçleri kısadır. Kuyruk kısa ve bombelidir.
Yeşilimsi, grimsi, sarımsı renktedir. Göğüste 3 leke ya da enlemesine şeritler
vardır. Yüzgeçler mavi ve art arda dizilmiş sarı lekelerle bezenmiştir. Boyları
balık [fish] 1- Yaşamları boyunca solungaç solunumlu olup vücut sıcaklıkları ortam
sıcaklığında ve varsa, uzantıları yüzgeç olan canlılardır. Kolaylık açısından
batrak, taşemen, köpek balıkları, vatozlar, sıçan balıkları da balık olarak
anılır. Balık tanımı dar anlamda gerçek balıklar için kullanıldığı gibi geniş
anlamda avlanan yumuşakçalar, kabuklular, deniz memelileri gibi omurgalılar ve
omurgasız sucul canlılar için de kullanılmaktadır. ® Gerçek
balık.
balık [fish] 2- Yemek için kullanılan balığın eti.
balık [fish] 3- Torpil şeklinde gövdesi olan yapı.
balık [fish] 4- Omurgalı sucul canlı. Genel anlamda yumurtlayarak üreyen hayvandır.
balık ağı [fishnet] Balık avlamada kullanılan
ağ.
balık ağılama [fish poisoning] Suya kimyasal atılarak
balığın ağılanması (zehirlenmesi) ve sonuçta avlanması için kullanılan madde.
Doğal malzeme olarak ağılı (zehirli) bitkiler kullanılmaktadır.
balık ağılaması (zehirlemesi) [fish poisoning] Ağılı (zehirli) balığı
yeme sonucu oluşan hastalık.
balık ağılı [fish pen] İstenen balıkları
tutmak ve istenmeyenleri dışta bırakmak için kapalı sularda (havuz, kanal vb)
ağdan yapılmış çit.
balık alerjisi [fish allergy] Bir kısım insanda balık eti
yemesi sonucu görülen tepkimedir. Tepkime birkaç dakika ile birkaç saat
içerisinde oluşabilir. Dil, dudak ve boğaz şişmesi, ses kısılması, öksürük,
burun akması, kızarıklık, göz yaşarması, nefes darlığı şeklinde kendisini belli
eder. Boğazda şişme ölüme yol açabilir. Bazen tepkime yalnız bulantı, kusma,
ishal ve kasılma şeklinde de olabilir.
balık artığı [fish waste] 1- Avlanan fakat yemek için pazar değeri olmayan balıklar
ile balıkların işlenmesi sonucu arta kalan omur, baş, kuyruk, iç organlar vb’ni
ima eder. Artık malzeme balık unu üretimi ya da diğer yan ürünlerin elde
edilmesinde kullanılır.
balık artığı [fish waste] 2- Balıktan yağın çıkartılmasından sonra geriye kalan ve
gübre olarak kullanılan kısmı.
balık asalakları (parazitleri) [parasites of fish] Birçok organizma
balıklarda asalak olarak bulunur. Bunların başlıcaları şunlardır:
Crustacea
- Copepoda -
Caligidae
Caligus lacustris |
Crustacea - Copepoda
- Argulidae |
Crustacea
- Copepoda - Mytilicolidae |
Crustacea - Copepoda
- Ergasilidae
Ergasilus sieboldi |
Crustacea
- Copepoda -
Caligidae
Caligus rapax |
Flagellata – Kamçılılar Trypanoplasma spp. |
Sporozoa - Sporlular Leutospora cerebralis |
Ciliata – Kirpikliler Ichthyophtirius multifiliis |
Hirudinea – Sülükler Piscicola geometra
Hemiclepsis marginata
Cystobranchus respirans |
|
balık asansörü [fish lift, lift, fish ladder, lock] ®
Balık merdiveni.
balık bendi [fish wear, fish weir] Balık havuzu
oluşturmak için kurulmuş bend, set, baraj.
balık biti [fish louse] 1- Bir cins
kabuklu (Crustacea) olan balık biti (louse – çoğ. lice) tatlı-su balıklarının da dış-asalağı olup balıkların üstünde hareket ederek
yaralar oluşturur. Balıkta uyuşukluk, iştahsızlık, kansızlık, huzursuzluk,
sıçrama, sürtünme şeklinde kaşıma ve aşırı sümüğümsü salgıya neden olur. Balık bitini yok etmek için
akvakültürde kullanılan ilaçların (teflubenzuron, cypermethrin ve emamectin
benzoate) istiridye, yengeç, ıstakoz, midye, tarak gibi canlılar ile
zooplanktonlardan Kürekayaklılara da (Copepoda’ya da) etki ettiği
görülmüştür.
balık biti [fish louse] 2- Balıklarda görülen herhangi bir kabuklu (Crustacea -
Branchiura) dış asalak.
balık bulucu [fish finder] Balığı bulmada kullanılan
yankı iskandili ya da sonar cihazı.
balık büyümesi [fish growth] Ağaçlarda olduğu gibi yeni
katmanın bir öncekinin üstüne konulması ile gerçekleşen, yaşamlarının ilk
evresinde hızlı yaşlılıkla giderek yavaşlayan sürekli bir olgudur.
balık çarkı [fish mill] 1- Sürü oluşturan balık kitlesinin halkamsı, dairesel hareketi.
balık çarkı [fish wheel] 2- Akarsuya konulmuş ve akıntıyla dönen bir çark olup çarkın
pervanelerine ağlar gerilmiştir. Çark dönerken avlanan göçmen balığı bir sepete
bırakan düzeneği vardır.
balık cezbedici aygıt [fish attracting device] ® Balık yığıcı aygıt.
balık çiçeği [fish pox] Bilinen en eski balık
hastalığıdır. Sazan kültüründe görülür. Hastalığa Herpesvirus cyprinid neden olur. Hastalık ayrıca sazan tümörü, deri
tümörü (kanseri), sazan uçuklaması olarak da adlandırılır. Deride değişiklik
(lezyon) su sıcaklığının kışın düşmesi sonrası beyaz-süt rengi kabarcıklar
şeklinde belirir. ® Sazan çiçeği.
balık çiftliği [fish farm] Karada ya da suda
akvakültür üretimi yapılan yer, alan.
balık çiti [fish fence] Farklı malzemeden (ağaç,
çalı, saz vs) yapılmış olup balıkları sabit ağlara–dalyanlara (bir tür balık
labirentine) yönlendiren yapılar.
balık dışlayan araç [finfish excluder device] Balık
avcılığında yan av miktarını azaltmak için kullanılan araç. Çoğunlukla karides
trolcülüğünde kullanılmaktadır.
balık geçidi [fish pass] Balığın geçebileceği düzenek.
Yukarı-göçer (anadrom) balıklar için balık merdiveni, aşağı-göçerler (katadrom)
balıklar için (çevre yolu gibi) yan geçit.
balık göçü tipleri [types of fish migration] Bunlar; i) nafaka yani beslenmeyle ilgili göç, ii) iklimsel yani daha iyi koşulların
arandığı göç, iii) eşeysel yani
üremeyle ilgili yumurtlama göçüdür. Bunlara dördüncü olarak bazen
ozmoregulasyon göçü de eklenmektedir.
balık gözünün aydınlık eşiği değerleri [fish eye treshold values of illuminance] Karanlıkta
10-7 ile 10-9 lux arasında ve parlak ışıkta da 10-1
ile 10-3 arasındadır. Kemikli balıklar (Teleostei) ışıktaki
değişikliğe yarım saate uyum sağlayabilirken Keskisolun-gaçlılar
(Elasmobranchii) bunu 2 saatte başarabilmektedirler.
balık gözünün görme alanı [sight field of fish eye] Balıkların
gözleri genellikle başın ön kısmındadır. Bu nedenle çok geniş bir alanı
görebilirler. Gözlerin görme eksenlerinin çakıştığı noktadan itibaren ise çift
gözlü (binoküler) görürler.
balık gübresi [fish manure] Üretkenliği artırmak
ve iyileştirmek için balık havuzuna gübre olarak konulan kurutulmuş ve
öğütülmüş balık.
balık hali [fish market] Üstü kapalı olup
balıkların topluca pazarlandığı yer. ® Balık pazarı.
balık hareketleri [locomotion of fish] Balıklarda üç tip
hareket gözlemlenir. i) sürüklenme, ii) tesadüfi gezme, iii) yönlenmiş gezme. Yönlenmiş gezme
yönlendirilmiş tepki yani taksi (taxis) ile uyarıcıya karşı çaprazi yönelmeyi
kapsar.
balık havuzu [fish-pond, fishpond] İçinde balık saklanan
tatlı-su havuzu. Balıkların ticari amaçlı tutulduğu havuz.
balık işleme [fish handling] Büyütme, toplama, işleme,
paketleme, saklama, taşıma, dağıtma, pazarlama ve satış vb aşamalardır.
balık kancası [fishgig] Balığa saplamada kullanılan ucu
sivri, kancalı mızrak.
balık kasası [fish box] Balıkların saklanması
ve taşınmasında kullanılan 15-
balık katliamı [fish kill] Kısa sürede balıkların ölmesi.
Ölüm nedeni çoğunlukla insan kaynaklıdır. Nadiren doğal nedenlerle (kızıl
gel-git, kirlilik, kuraklık ve kıtlıktan) ileri gelir.
balık kenesi [fish mite] Balığa yerleşen dış-parazit.
balık klavuzu [fish guide] Balıkları belirli bir yöne
ileten her türlü (ışık, hava kabarcığı, ses, elektrik vb) yönlendirici.
balık korosu [fish chorusing] Balıkların üreme
(yumurtlama) döneminde çıkardıkları ses.
balık kültürü [fish culture] Balıkların yumurtadan
itibaren yapay üretimi ve izleyen semirtme aşaması ile yalnız semirtme
aşamasını kapsayan faaliyetlerdir.
balık kurdu [fishworm] 1- Asalak balık kurdu.
balık kurdu [fishworm] 2- Balık avlamak için oltaya takılan
solucan.
balık mantarı [fish fungus] Çoğunlukla bir arada tutulan
balıklarda görülen sucul mantar.
balık markalama [fish marking] Bireysel balıkların
tanınması için üzerlerine (gövdelerine) konulan özel işaretleme işlemidir. Bu
işaretlerin doğada bulunmaması, kolay görünmesi, tiksinti uyandırmaması, balığa
ve deneyi yapana zarar vermeyecek malzemeden olmasına dikkat edilir. Balığı
işaretleme, yüzgeç kesmek ve kırpmak, soğuk ve sıcak yakma, boyama şeklinde de
yapılmaktadır. Balıklarda ayrıca iç işaret olarak özellikle kemik dokusuna
yerleşen (oxy-tetracyclin) ve radyoaktif maddeler kullanılır. İç işaretli
balığa bir dış işaret de (marka da) konulur.
balık merdiveni [fish ladder, fish lift, lift, lock] Baraj,
bend vb yapıların bulunduğu yerlerde yukarı-göçer (anadrom) balıkların bend ve
barajın oluşturduğu yükseklik farkını aşmaları ve su kaynağına doğru
ilerleyebilmeleri için oluşturulmuş basamaklı dar su arkı, geçidi, yolu ya da
asansörü.
balık mızrağı [fish spear] 1- Balık tutmak için ucunda 3-5 sivri çatal bulunan bir cins
mızrak, zıpkın.
balık mızrağı [fish spear] 2- Poseydon ve Neptun’un 3 çatallı zıpkını, mızrağı.
balık mızrağı [fish stick] 3- Tek uçlu sopa tipi mızrak.
balık oltası [fish hook] Geriye içe kıvrık dişi olan bir tarafı uzun u ya da È şeklinde kıvrılmış, uzun ucuna misina vb takılmış balık avlamaya yarayan
farklı boydaki bir tür kanca.
balık
parazitleri [parasites of fish] ® Balık asalakları.
balık pazarı [fish market] Balığın satıldığı, genellikle üstü kapalı, saklama,
depolama vb yerleri olan alan, hal.
balık perdesi [fish fence] 1- ® Balık çiti.
balık perdesi [fish screen] 2- Balıkların hidroelektrik
santrallerinde türbinlere girmesini önlemek için konulmuş koruyucu ve
yönlendirici, yandan dolaştıran bir cins ağ, çit.
balık pompası [fish pump] 1- Çok miktardaki küçük balığı (örneğin hamsiyi) gırgır ağından
taşıyıcı gemiye aktarmak için kullanılan esnek borulu pompa düzeneği.
balık pompası [fish pump] 2- Bir ışık kaynağı kullanarak balıkların ışık çevresinde birikmesi ve
biriken balıkların güverteye alınmasında (avlanmasında) kullanılan emici pompa,
alet.
balık sayımı [fish census] Bir balık türünün belirli
bir zamandaki sayısını ve göreceli bolluğunu belirlemek için yapılan çalışma.
balık şekilli [pisciform] Balığa benzeyen.
balık sepeti [fish pot] Kafes şeklinde farklı boy ve
malzemeden yapılmış ağız ve daralan boğaz kısmı olan yılan balığı, yengeç,
ıstakoz vb’nin avcılığında kullanılan taşınabilir bir cins tuzak.
balık sığınağı [fish shelter] Dal, çalı çırpı, ya da
betondan oluşturulmuş korunaklı, daldalık ya da barınma cepleri.
balık silajı [fish silage] ® Sıvıbalık.
balık stoğu (stok) [fish stock] ® Birim stok.
balık suları [fishing waters] Oltacılık ya da ticari
balıkçılık için kullanılan sular.
balık sülüğü [fish leech] Balık paraziti olan
bir halkalı solucan (Annelidae) üyelerine verilen ad. Doğada ve balık semirtme
havuzlarında sıkça rastlanır.
balık suyu [fish water] 1- Bir balığın belirli bir miktar suda bekletilmesiyle elde edilen
su. Bu su, yem olanın (yenenin) bulunmadığı, yırtıcının yiyen/yenen davranışı
ile diğer bazı deneylerde kullanılır.
balık suyu [fish water] 2- Balığın yaşayabileceği ya da yaşadığı ve bulunduğu su kütlesi.
balık tankı [fish tank] Balık ya da su ihtiva eden,
balıkları taşıma ve bir süre saklamada ya da akvaryum olarak kullanılan farklı
malzemeden üretilmiş çeşitli büyüklükteki kap(lar).
balık tanrıları [fish god(s)] Farklı dönem ve
kültürlerde deniz ve balıklarla ilgili tanrıların varlığına inanılmıştır.
Bilinen ‘balık tanrıları şunlardır: Atargis, Dragon, Ea, Fuxi, Oe ya da Oannes,
Triton, Vishnu.
balık tanrısı [Atargis] 1- Üst kısmı insan alt kısmı balık olan Filistin tanrısı.
balık tanrısı [Dagon] 2- Üst kısmı insan alt kısmı balık olan Filistin tanrısı.
balık tanrısı [Ea] 3-
Sümerlerin su altındaki bir sarayda yaşayan balık tanrısı.
balık tanrısı [Fuxi] 4- Erkek ya da kadın başlı, balık kuyruklu Çin’in sürüngen tanrısı.
balık tanrısı [Oe, Oannes] 5- Sonradan balık tanrısı Dagon’a dönüşen Babil’in gündüz karada,
gece suya dönmek zorunda olan balık adamı.
balık tanrısı [Triton] 6- Belden yukarısı insan gerisi balık olup kabuktan boru çalan
deniz adamı. Poseidon ve Amphitrite’in oğlu.
balık tanrısı [Vishnu] 7- Vedas’ı Atbaş’dan (Asura
Hayagreevan) kurtarmak için balık şeklini alan Hind tanrısı
(Mahavişnu=Mahavishnu).
balık tb’zu [fish tuberculosis] ® Balık
veremi.
balık tırmığı [fish rake] Üzerinde set halinde kancalar (olta) olan
balık tüberkülozu [fish tuberculosis] ® Balık veremi.
balık unu [fish meal] Kurutulmuş balık ya da
balık artıklarının gübre, hayvan yemi katkısı ya da küçük parçacık haline
getirilmiş şekli.
balık vebası [fish pest] Herhangi ölümcül
salgın balık hastalığı.
balık veremi [fish
tuberculosis (TB, tb)] Mycobacteriaceae ailesinden Mycobacterium marinum
ve Mycobacterium fortuitum’un
oluşturduğu akvaryum balığı hastalığıdır. Balıklarda uyuşukluk, iştahsızlık,
zayıflık, çökük karın, renk kaybı, çıban, yıpranmış yüzgeçler, sarı ya da koyu
yumrular görülür. Alabalıkgillerin (Salmonidae) bireylerinde dış belirtiler
gözlenmeyebilir fakat öldürücü
iç yara ve değişiklikler oluşur. İnsana bulaşabilir. Antibiyotik ile
tedavi edilir. İleri aşamada tedavisi mümkün değildir ve akvaryumun
temizlenerek mikropsuzlaştırılması gerekir.
balık yağı [fish oil] Balık ya da balık kısım ve
artıklarından elde edilen yağ.
balık yemi [fish-feed] 1- İnce toz ve kaba tanecik olarak balık unu ve yağından
hazırlanmış ticari balık yemleri.
balık yemi [fishmeal] 2- ® Yem.
balık yığıcı aygıt [fish
aggregating device (FAD)] Doğal ya da yapay
yüzücü malzemenin deniz ya da okyanus yüzeyine yerleştirilmesiyle oluşturan
cezbedicilere denmektedir. Bu yüzücüler
genellikle çapa ile sabitlenmiş olup sürü oluşturan türlerin yüzen malzemenin
altında birikmesine (gölgelenmesine) ve avlanabilirliklerinin artmasına neden
olurlar.
balık yolu [fishway, fish ladder] ® Balık merdiveni.
balık yöneltici [fish diverter] Hassas alanlara
örneğin hidroelektrik santrallerine balıkların girmesini engelleyen elektrikli
yönelticiler.
balık zehirlemesi [fish poisoning] ® Balık ağılaması.
balık-bilimi [ichthyology] Zoolojinin balıkları inceleyen bilim dalıdır. Balıkların hayat hikâyeleri,
sistematiği, taksonomisi, anatomisi, coğrafi dağılımları ve ekolojisi bu bilim
dalının ilgi alanına girer. Mesleki balıkçılık ve stoklarının incelenmesi
genellikle balık-bilimine (ihtiyolojiye) dahil edilmez.
balıkçı [fisher, fisherman] Balıkçılığa katılan
kişi.
balıkçı düğümü [fisherman's knot] Halatların iki ucunun
birbirine bağlanması ve ya da bundan oluşan düğüm. ® Denizci
düğümleri.
balıkçı dükkânı [fish store] Balık satılan yer.
balıkçı iğnesi [mending needle] Balık ağlarının
çoğunlukla tamir ve bakımında (bazen örülmesinde) kullanılan farklı malzemeden
yapılmış, arka tarafı çatal ön kısmı oval ve ip sarmaya yarayan, boylamasına
oyuk içerisinde dili olan bir cins iğne.
balıkçı tekneleri [fishing boats] Balıkçılıkta kullanılan
teknelerdir. Özellikleri ya da tipleri yönlerinden 3’e ayrılırlar. Bunlar, i)
taka, ii) çektirme, iii) alametro’dur. Taka ahşap olup kıç kısmı aynalıdır.
Çektirme de ahşap olup başı dolgun, kıçı narin yapılıdır. Yük taşımada
kullanılır. Alametro ise modernleştirilmiş taka tipli teknedir.
balıkçı teknesi [fisherboat] 1- Balık avcılığında
kullanılan kayık, bot, tekne, gemi gibi deniz aracı.
balıkçı teknesi [fishing vessel] 2- Beş tonun üstünde olup herhangi
bir şekilde balıkçılığa katılan deniz aracı.
balıkçı topluluğu [fishing community] Ağırlıklı olarak balık
avcılığı ve işlenmesine bağımlı topluluk.
balıkçılığa bağımlı veri [fishery dependent data] Balık ve
balıkçılık konusunda mesleki ve sportif balıkçılık verileri.
balıkçılığa hassas kuşak [fisheries-sensitive zones] Mevsimsel
olarak kışlayan yukarı-göçer (anadrom) balıkların bulunduğu su kütlesi ile
kanal, bataklık, denizkulağı ile kıyı ve ırmak ağzı bölgeleridir.
balıkçılığa kapalı alan [closed area for fishing] Belirli aletlerle balıkçılığın yasaklandığı
avcılık alanı ya da bunun bir parçasıdır. Alanın kapatılması stok ya da stok’un
bileşenlerinin (yumurtlayanlar, genç bireyler) korunması amacıyla uygulanmakta
olup yasaklama mevsimsel olabileceği gibi sürekli de olabilir.
balıkçılığa kapalı kuşak [Fishery Exclusion Zone (FEZ)] Balıkçılığın
yasak olduğu kuşak (alan). Biyokitle artışına, ortalama boyu daha büyük
bireylerin yumurtladığı, komşu alanlara (çevreye) stoğu iyileştirici etkisi
beklenen sınırlı kuşak, alan ya da bölgedir.
balıkçılığı geliştirme [fishery development] Balıkçılık sektörünü
teknik, sosyal, eğitim, sigorta, sağlık, idari vb gibi yönlerden geliştirme,
iyileştirme çaba ve çalışmalarıdır.
balıkçılığı koruma [fishery protection] Balıkçılığı teşvik ve
koruma konusunda hükümetin duyurduğu düzenlemeler. Aşırı avcılığın bulunduğu,
aşırı filo kapasitesinin oluştuğu durumlarda balıkçılığı koruma adına teşvik ve
destekleme verilmez, verilmemelidir. Bu tür uygulamalar stokları çökertir.
balıkçılığı koruma kuşağı [Fishery
Conservation Zone (FCZ)] Kıyıdan 200 deniz mili açığa kadar olan kuşaktır.
Günümüzde bunun yerine daha çok Münhasır Ekonomik Kuşak (Bölge) anlatımı kullanılmaktadır.
balıkçılığın
Akdeniz fokuna etkisi [impact of fishing on Mediterranean monk seal] Balıkçılığın
Akdeniz fokuna etkisi temelde iki yönlüdür. Bunlardan ilki balık ağlarına
istenmeden takılan ve boğulanlar ile balıkçılar tarafından öldürülenler iken
ikincisi aşırı avcılık nedeniyle yeterince besin bulamamaktır. Besin bulamama
üçüncü bir ölüm şeklinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu da balıkçıların sabit
ağlarındaki balıkları yemeye çalışan ve bu ağlara dolanarak boğulanlardır. Bir
diğer etki olarak kaybolan ve hayalet ağ olarak anılan sabit ağlara balıkların
yakalanması ve bununda foklar için besin cazibesi olarak beklenenden daha çok
tehlike oluşturmasıdır. Ağlara yalnız yetişkin foklar değil enikleri de
takılmaktadırlar. Foklar insan elinin değmemiş, ayağının ulaşmamış mağaralarda
doğum yapmakta ya da dinlenmektedirler. Yaygın turizmin olduğu alanlardan
fokların uzaklaşmakta olduğu bir gerçektir. Koruma örnekleri birçok olmakla
birlikte (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı fok yaşam-alanının
balıkçılığın balinalara etkisi [impact of fishing on cetaceans]
Günümüze değin yaklaşık 17 balina türü Akdeniz Sular sisteminde
görülmüştür. Bunların çoğunluğu Atlas Okyanusundan gelen boyları küçük olandan
(Delphinus delphis ve Stenella coeruleoalba) en büyüklerine (Physeter catodon ve
Balaenoptera
physalus) kadar giden ziyaretçilerdir.
Yunuslar hariç balinalar çoğunlukla batı Akdeniz’de daha sık görünmektedir.
Balinaların Akdeniz sularındaki ölüm nedenlerinin başında pasif ağlara takılan
balıkları yemek isteyip de onlara dolaşarak boğulanlar ile balıkçıların
ağlarına zarar vermesin diye bilerek öldürdükleri (yunuslar) gelmektedir.
balıkçılığın büyük yasası [Graham's Great Law of Fishing] Aslında
‘Graham’in Balıkçılığın Büyük Yasası’ olarak bilinir. Buna göre düzenlenme
yapılmayan (sınırlanmayan) balıkçılık kazançsızlaşır (all fisheries that are
unregulated become unprofitable).
balıkçılığın deniz çayırlarına etkisi [impact of fishing on seagrass
beds] Deniz çiçekli bitkilerinden Posidonia
oceanica’nın oluşturduğu deniz çayırları Akdeniz ekosisteminin önemli
(yaşamsal) bir bileşenidir. 40 metre derinliğe kadar yayılabilen deniz
çayırları bulundukları ortamda karmaşık ve üretken bir yapı sergilerler. Bir
çok organizma için saklanma diğerleri için beslenme ve geç balık evresini
geçirme alanlarıdır. Bu alanlara en çok etki eden balıkçılık yöntemi dip trolü
avcılığı ile dinamit ile avcılıktır. Her ikisi de çayırlara zarar vermektedir.
Dip trolü hem bitkiyi kopararak, hem tabanı eşeleyerek yapısını bozmak hem de
bulanıklık oluşturarak bitkinin ışıktan yararlanmasının önünü kesmektedir. Orta
büyüklükte bir trolün saate yaklaşık 99,000 ile 360,000 filizi etkilediği
tahmininden hareket edilirse bu av aracının sisteme etkisi daha iyi anlaşılmış
olur. Uluslararası ilgi ve önemseme sonucu AB sularında deniz çayırı
alanlarında dip trolü balıkçılığı yasaklanmıştır. Balıkçılığın kesin yasak
olduğu deniz koruma alanları deniz çayırı bölgelerinin ayakta kalmasının tek
yoludur.
balıkçılığın deniz
kaplumbağalarına etkisi [impact of fishing on turtles] Akdeniz
sularında üç tür deniz kaplumbağası bilinmektedir. Bunlardan Caretta caretta (karet ya da sini kaplumbağası) ile Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) Akdeniz kıyılarında yumurtlamaktadır.
Bu türlerin hepsinin soyu tükenme tehlikesi altındadır. Batı Akdeniz’e Cebeli
Tarık Boğaz’ından bir kısım kaplumbağa göç etmekle birlikte anılan üç türün
asıl yumurtlama bölgesi Türkiye kıyılarıdır. Dolayısıyla Türkiye bu türlerin
soylarının devamı konusunda anahtar konumundadır. Son yıllarda özellikle Doğu
Akdeniz’de Tryonix triunguis (Nil yumuşak kabuklu kaplumbağası)
görünmektedir. Akdeniz’in tüm kıyılarında yoğun balıkçılık faaliyeti vardır. Bu
anılan türlerin tamamının tehdit altında olduğu anlamına gelmektedir. Tehlike
birçok boyutludur. Öncelikle kaplumbağa bireyleri her yıl yumurtlamamaktadır.
Bu, ana-baba stoğunun yumurtlayan stoktan büyük olmasına rağmen stoğa
katılanların daha az olması anlamına gelmektedir. İkincisi deniz kaplumbağaları
her türlü balık avcılığının etkisinde olup istenmeden avlanmakta, sabit ağlarda
boğularak ölmekte sonra balıkçıların ağlarına zarar verdiği için onlar
tarafından düşman olarak görülerek bazen öldürülmektedirler. Tüm bunların
ötesinde asıl üstünde durulması gereken nokta yaşam-alan (habitat) kaybıdır.
Tüm Akdeniz kıyıları özellikle yaz aylarında yoğun turizm baskısı altındadır.
Hemen hemen bütün sahiller kaplumbağaların yumurtlama dönemlerinde insanların
işgali altındadır. Bunun da iki yönlü etkisi söz konusudur. İnsanların olduğu
kıyıya gelen kaplumbağa yumurtlayacak alan bulamamakta ve yumurtlamadan denize
geri dönmektedir. Kumsaldaki yumurtlama yuvaları tahrip edilmekte,
çiğnenmektedir. Tüm bu zorlukları aşıp yumurtadan çıkan yavrular birer yerleşim
alanı haline dönmüş ve ışıklarla donanmış kıyıda ışığa yönelip denize
ulaşamamaktadır. Bu bağlamda balıkçılığın doğrudan etkisinin yanında özetlenen
şekildeki yaşam-alan kaybı bu türlerin soylarının tükenmesi tehlikesinin
başlıca öğeleridir.
balıkçılığın deniz kuşlarına etkisi [impact of fishing on seabirds] Balıkçılığın deniz kuşlarına etki ettiği ilk anda garipsenebilir.
Ülkemizde bu konu hiç gündeme gelmemiş ve uzun bir süre daha gündeme gelmesi
olası görünmüyor. Ancak Akdeniz çevresindeki bazı gelişmiş ülkeler bu konuyu
önemsemekte ve incelemektedirler. Özellikle uzun ömürlü deniz kuşlarının büyük
çapari ile yapılan pelajik (yüzücü) balık avcılığının etkisi altında olduğu
belirlenmiştir. Bu etki kuşların yan av olarak elde edilmesi şeklinde
görünmektedir. Ülkemiz sularında tabanda ya da yüzey sularında yemli ya da
yemsiz büyük çapari avcılığı pek yapılmamaktadır. Bu durum daha çok İspanya
için geçerlidir. Balıkçılığın kuşlara etkilerinin olumlu ya da olumsuz olduğu
yönünde görüşler kesin değildir. Bir yandan ıskarta av denize boca edilirken
kuşlar bunlarla beslenmekte diğer yandan balıkçılık sudaki balık miktarını
azalttığı için kuşların doğal besinlerinin azalmasına yol açtığı ve bu yolla
deniz kuşu popülasyonlarının olumsuz etkilendiği ileri sürülmektedir.
balıkçılığın düzenlemesi [fisheries
regulation] Balıkçılık çabası ve toplam avın kontrol edilmesi ve
sınırlandırılmasıdır. Türkiye’de uygulanmakta olan boy, tür, zaman, bölge, ağ
göz genişliği, tekne sayısı vb gibi her türlü sınırlama balıkçılık
düzenlemesidir. Gelecekte bunlara TAC çerçevesinde tekne ve filo kotasının
uygulanması beklenmelidir.
balıkçılığın ekosisteme etkileri [fishery-echosystem effect] Yarım yüzyıl öncesinin
görüşünün aksine günümüzde balıkçılığın ekosisteme daha çok olumsuz etkileri
ele alınmaktadır. Bu çerçevede ve biyo-çeşitlilik bağlamında avlanabilir türler
ve yaşam alanları ile av araçları öne çıkmaktadır. Balıkçılıktan farklı canlı
grupları ve deniz tabanı farklı etkilenmektedir. Balıkçılığın sisteme
(ekosisteme) bilinen belli başlı etkileri değişik grup başlıkları kullanılarak
verilmektedir. ® Balıkçılığın kıkırdaklılara etkisi (impact of fishing on chondrichthyans). ®
Balıkçılığın deniz kuşlarına etkisi (impact
of fishing on seabirds). ®
Balıkçılığın deniz kaplumbağalarına etkisi (impact
of fishing on turtles). ® Balıkçılığın Akdeniz fokuna etkisi (impact
of fishing on Mediterranean monk seal). ®
Balıkçılığın balinalara etkileri (impact
of fishing on cetacean). ®
Balıkçılığın deniz çayırlarına etkisi (impact
of fishing on seagrass beds). ®
Balıkçılığın tabana etkisi (impact of fishing on the
seabed).
balıkçılığın etkileyiciliği [effectiveness
of fishing] Stoktan alınan yüzde (%) balık miktarını ifade eden
genel terimdir ve sömürme oranı gibi özel bir tanım değildir.
balıkçılığın kıkırdaklılara etkisi [impact of fishing on chondrichthyans] Bu grupta Elasmobranchii ve Holocephali altsınıfları yer almaktadır.
Süpertakım Batoida’da vatozlar, testerebalıkları ve elektrikli balıklar ve yine
süpertakım Selachimorpha’da köpekbalıkları ve benzerlerini kapsamaktadır. Alt sınıf
Holocephali’den ise Chimeriformes takımı bulunmaktadır. Kıkırdaklı balıklar
biyolojik özellikleri (k-seçimci olmaları) nedeniyle balıkçılıktan hemen ve
önemli ölçüde etkilenen, uzun eşeysel olgunlaşma ve gebelik süreci sonrası az
yavru veren, uzun ömürlü canlılardır. Üst beslenme basamağında yer alırlar ve
bunların ana-baba sayılarının balıkçılık nedeniyle azalması stoğa katılmayı ve
gelecek kuşakların sayısını doğrudan etkiler. Bu etki stoğun tamamen çökmesi ya
da sönmesi şeklinde görülür. Balıkçılık kıkırdaklı stoklarının çökmesine iki
yönden etkiler. Birincisi hedef tür olarak avlanması ikincisi ise az seçici
trol ağlarında yan av, ikincil av ya da ıskarta olarak görünmesidir. Bu durum
balıkçılıkta kullanılan diğer av araçları için de geçerlidir. Akdeniz sular
sistemindeki (Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’de) tüm kıkırdaklıların stokları
aşırı avcılık baskısı altındadırlar. Uç tüketicilerin eko-sistemdeki
etkilerinin azalması alt basamaktaki tüketicileri henüz kestirilemeyen yönde
etkileyebilir, değiştirebilir. Sistem sağlığı için uç tüketicilerin sistemde
yer alması elzemdir. ® Besin ağında üstten alta balıkçılık.
balıkçılığın tabana etkisi [impact of fishing on the seabed] Dip
trolü ve benzer diğer (kirişli trol vb) av araçlarından oluşan ağır balıkçılık
baskısı altındaki kumlu/çamurlu (yumuşak) tabandaki yaşam birliktelikleri
bozulmakta, taban kazılarak karıştırılmakta, taban malzemesi ile birlikte
tabanın üstünde ya da içine gömülü yaşam sürdüren canlılar kırıma uğramaktadır.
Kazılan taban giderek daha sıkı oturmakta ve yumuşak taban sertleşmektedir. Bu
ise canlıların yerleşmesini zora sokmaktadır. Yeniden yurtlanma çok daha uzun
sürmektedir. Biyoçeşitlilik giderek azalmakta taban çölleşmekte ve fauna ve
flora bileşenleri değişmektedir. Kaba çakıllı, taşlık kayalık kesimlerde
zincirli, tekerlekli ağır av araçlarının kullanılması bu alanlardaki
biyo-çeşitiliği makro algleri, mercanları geri dönüşü çok zor olabilecek
fakirliğe (çölleşmeye) götürmektedir. Küçük balıkçılık ya da daha çok kendi
ihtiyacını karşılayacak ölçekteki balıkçılıkta kullanılan pasif ağlar (solungaç
ağı, fanyalı ağlar vs) ister yüzeye ister tabana yakın ister su kolonunun
belirli derinliğinde askıda kullanılsınlar bazı canlılar için (yunus,
kaplumbağa, fok vs) cazibe kaynağıdırlar. Ağa takılmış balıkları yemeye gelen
daha çok koruma altındaki türlerin ölümüne yol açarlar. Ağların yitirilmesi
(atıldığı yerde) bir daha bulunamaması o ağların hayalet av araçları olarak
balıkları avlayacakları ve bunun da miktarı belli olmayan, balıkçılığın
düzenlenmesinde kayda geçirilemeyen ve
bu yolla dikkate alınamayan kayıplar olarak yer alacaktır.
balıkçılık
[fishery, piscary] 1- Balık avlama, üretme, besleme,
satma vb faaliyetlerinin bütünü.
balıkçılık [fishery, piscary] 2- Balık ve balık avcılığı.
balıkçılık akustiği
uygulamalarında karşılaşılan sorunlar [problems arising in the application of fisheries
acoustic] Bu sorunlar şöyle sıralanabilir: i) Kabarık sert denizdeki çalışmalarda yüzeye yakın tabakalarda
oluşan kabarcıkların verdiği yanlış yankı. ii)
Balıkların gemi gürültüsünden (gürültü merkezinden) yatay ya da dikey yönde
savuşmaları. iii) Göçmen balıkların
çalışma yönünde hareket etmeleri. iv)
Çok sık (yoğun) sürü oluşturan ve tabana yakın duran balıkların taban yankısından
ayırt edilememesi. v) Geminin
çalışma hızının optimize edilmemiş olması.
balıkçılık akustiği yönteminin
avantajları [advantages of fishery
acoustical method] i) Balık
stoklarının dağılımı hakkında özet bilgi verir. ii) Stok tespitinde biyo-istatistiğe gerek kalmaz. iii) Balık davranışları hakkında bilgi
verir. iv) Kısa sürede geniş
alanları kapsayabilir. v) Veri
toplama işlemleri hızlıdır. vi)
Göreceli olarak hassas ve güvenilirdir. Bunların ötesinde; vii) Avcılığın yasak olduğu stoklarda av ve çaba değerleri eksikse;
viii) Av ve çaba değerlerinin
doğruluğundan kuşku duyuluyorsa; ix)
Yeni yatırım boyutunun belirlenmesi için kaynak hakkında hızlı bilgi
gerekiyorsa; x) Miktarı tespit
edilecek balık stoğu yalnız kısa bir süre için bölgede bulunuyorsa; xi) İlgi türün ömrü kısa ise ve sanal
popülâsyon analizi için gerekli av ve çaba değeleri zor elde edilebiliyorsa
akustik yöntem avantajlıdır.
balıkçılık akustiği yönteminin
hata kaynakları [sources of errors in fisheries
acouticical method] Yöntemin hataları şöyle listelenebilir: i) Çeviricinin (transducer) ister
gemide sabit ister bir gövde içerisine çekilen türden olsun yüzeyden belirli
bir derinlikte tutulması gerekmektedir. Bu alan örneklenememektedir. ii) Çeviricilerin görmedikleri,
örnekleme yapılamayan bir kaç metrelik kör bölgesi vardır. iii) Geminin sallanması sonucu ses dalgalarının tabana dik
gitmemsi, tabanın hemen üstünde yer alan bir tabakanın işlem dışı tutulmasını
gerekir ki buna da ölü alan denmektedir.
balıkçılık akustiğinde hat şekli
ve dizaynı [transect
pattern and transect design in fisheries acoustic] Genelde iki tip hat dizaynı yapılmaktadır. Bunlardan ilki dikdörtgen diğeri
üçgen şeklindeki zik-zak hattır. Dikdörtgen şeklindeki hatların bir yandan
değişken hava koşullarında yeterli esneklik sağlamaması diğer yandan da
sahanlık alanının dar olması nedeniyle Türkiye kıyılarında uygulanabilirliği
sınırlıdır. 2010 yılından önce Türkiye’deki akustik çalışmalarda zik-zak hat
kullanılmıştır. Ancak akustik çalışmalar zaten bir tür alt örneklemedir. Bu
nedenle dikdörtgen ve zik zak hatlar yerine sadece kıyıya dik hatların
kullanılması şeklindeki (yeni) bir yaklaşım ODTÜ-DBE tarafından sularımızdan
Akdeniz ve Karadeniz’de uygulanmaktadır.
balıkçılık alanı [fishing ground] Balıkların bulunduğu,
toplandığı ve balıkçılığın (avın) iyi olduğu kesim.
balıkçılık aracı [fishing gear] ® Av aracı.
balıkçılık başarısı [success of fishing] Harcanan güç birimi başına düşen av. ® Çaba.
balıkçılık baskısı [fishing pressure] Birim alanda avlanan
balık miktarıdır. ® Av gücü.
balıkçılık biyolojisi [fishery biology] Balık-biliminde
üretilen bilgiler ile zooloji, botanik, fizik, kimya, matematik, istatistik
gibi diğer bilim dallarında sucul ortamla ilişkili olarak üretilen bilgileri
kullanarak balık topluluklarının (popülâsyon, stok) sayısal miktarlarının yer
ve zamana göre değişmelerinin araştırılması ile bunların çevre ve avcılıkla
olan ilişkilerini ortaya koyan, ticari ve sportif balıkçılıkta en iyi ürüne
ulaşma yollarını aramayla uğraşan uygulamalı bir bilim dalıdır.
balıkçılık bölgesi [fishing region] Balıkçılığın olduğu,
yapıldığı geniş alan.
balıkçılık çabası [fishing effort] ® Çaba.
balıkçılık dönemi [fishing period] Bir türün avlandığı zaman
süreci.
balıkçılık düzenlemeleri [fishing regulations] Bir türü ve yaşadığı
çevreyi korumak için konulan önlemler. Örnek; yumurtlama döneminde avcılık
yasağı) ®
Balıkçılığın düzenlemesi.
balıkçılık ekonomisi [fishery economics] Üretim, dağıtım ve
tüketim aşamalarına ait parasal (mali) yönler.
balıkçılık ekosistem planı [fishery ecosystem plan] Sömürülen
stoklara ilişkin planlardan farklı ve bu planların aksine balıkçılığı ekosistem
düzeyinde ele alan plandır.
balıkçılık endüstrisi [fishing industry] Sportif amaçlı ve
ihtiyacını karşılayacak düzeydeki balıkçılıktan mesleki (ticari) balıkçılığa
uzanan, hasat, işleme ve pazarlama faaliyetlerini içine alan sektördür.
balıkçılık erki (f) [fishing
intensity (f)] 1- Balıkçılık
gücünün (av gücü=çaba) alan başına düşen miktarıdır.
balıkçılık erki (f) [fishing
intensity (f)]
2- Etkin çaba.
balıkçılık erki (f) [fishing intensity (f)]
3- Balıkçılığın etkinliği.
balıkçılık etkinliği [effectiveness of fishing] Stoktan alınan
(avlanan) oranın genel adıdır. Bu sömürme oranı ya da anlık balıkçılık oranı
gibi tanımlanmamıştır.
balıkçılık fakülteleri [Faculty of Fisheries] Aslında isimleri
balıkçılık fakültesi olması gereken yüksek öğretim kurumları Türkiye’de Su
Ürünleri Fakültesi adıyla anılmaktadır. Sayıları zamanla ve günümüzde de
artmakta olan üniversitelerde sucul organizma ve ortamla ilgili yüksek öğretim
kuruluşlarının da sayıları artmaktadır. Anılan bu öğretim kuruluşları
fakülteler ve enstitüler (® Deniz Bilimleri Enstitüleri) olarak ikiye ayrılmaktadır. Fakülteler ise kendi içlerinde üç gruba
ayrılmaktadır. Bunlar;
i) Su Ürünleri Fakülteleri, ii) Deniz Bilimleri
Fakülteleri, iii) Ziraat
Fakülteleri ve iv) Fen ya da Fen
Edebiyat Fakülteleri’dir. Türkiye’de mevcut Su Ürünleri (Balıkçılık) Fakülteleri ile Deniz
Bilimleri Fakülteleri şunlardır: Su Ürünleri Fakülteleri - Akdeniz
Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Çukurova
Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Ege Üniversitesi -
Su Ürünleri Fakültesi - Fırat Üniversitesi
- Su Ürünleri Fakültesi - Gazi Üniversitesi
- Su Ürünleri Fakültesi - İstanbul
Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Karadeniz Teknik Üniversitesi
- Rize Su Ürünleri Fakültesi - Mersin
Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Muğla Üniversitesi
- Su Ürünleri Fakültesi - Mustafa Kemal
Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Ondokuz Mayıs
Üniversitesi - Sinop Su Ürünleri Fakültesi - Çanakkale Onsekiz
Mart Üniversitesi - Su Ürünleri Fakültesi - Süleyman Demirel Üniversitesi - Eğirdir Su Ürünleri
Fakültesi Deniz Bilimleri
Fakülteleri - İstanbul Teknik
Üniversitesi - Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi. - Karadeniz Teknik
Üniversitesi - Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi - Ondokuz Mayıs
Üniversitesi - Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi. |
balıkçılık filosu [fishing fleet] Bir ülkedeki balıkçı
tekneleri ya da aynı av aracını kullanan teknelerdir. Örnek; gırgır filosu.
balıkçılık gücü
[fishing power] ® Av gücü.
balıkçılık idaresi planı [Fishery Management Plan (FMP)] Veri, veri çözümle ile idari kural ve kısıtlamaları içeren, bilimsel idari
hedeflere ulaşmak amacıyla balıkçılık için oluşturulan plan.
balıkçılık istatistikleri [fishery statistics] Balıkçılık ve stok tespitine
yönelik istatistiklerin bütünü.
balıkçılık kalıbı [fishing pattern] Balıkçılık ölümünün yaş
gruplarına göre dağılımıdır. ® Balıkçılık
şekli.
balıkçılık kapasitesi [fishing capacity] Kısaca kapasite olarak
da kullanılmaktadır. Belirli bir sürede (bir yıl ya da sezonda) balıkçılık
birimi (yani tekne, filo, birey ya da topluluk) tarafından avlanan balıkların
miktarıdır.
balıkçılık kaynağı [fishery resource] Balıkçılık tarafından
kullanılan dal (cladus), kol (starin), cins (genus), tür (species), stok
(stock) ya da yaşam birlikteliğidir.
balıkçılık komisyonu [fishery commission] Uluslararası sulardaki
canlı kaynakları korumak için düzenleyici önlemler koyan uluslararası
kuruluştur.
balıkçılık kuralı [Law of Fishing] Sınırsız balıkçılık
ekonomik olmaktan çıkar. ®
Balıkçılığın büyük yasası.
balıkçılık kuşağı [fishing zone] 1- Bir ülkenin kıyısında olup yerli ve yabancıların
balıkçılık kaynaklarını kontrol ettiği, 200 deniz miline kadar uzanan, değişken
genişlikteki deniz alanı.
balıkçılık kuşağı [fishing zone] 2- Kıyıdan uzaklığı 200 deniz miline kadar uzanan, kıyıdar ülkenin
kaynaklarının kullanımını kontrol ettiği deniz kesimi.
balıkçılık meslek lisesi [fishery high scool] Balıkçılık konusunda teknik eleman yetiştirmek amacıyla
İstanbul’da 1973’te Japonya ve Türkiye hükümetlerinin işbirliğiyle kuruldu.
Kuruluş adı “Balıkçılık ve Su Ürünleri Sanat Enstitüsü” olup bu ad 1975’te
değiştirilerek “İstanbul Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek Lisesi” yapılmıştır.
balıkçılık modeli [fishery model] Balıkçılığın durumunun
gösterilmesinde kullanılan basitleştirilmiş ve matematiksel olabilen sunum.
balıkçılık ölüm oranı [fishery mortality rate] Bir stoktan
balıkların ne kadar hızlı alındığının ölçüsüdür. F>1 oranı çok yüksek kabul
edilmektedir. ® Balıkçılık ölümü.
balıkçılık ölümü (avcılık
ölümü - F) [fishing
mortality (F)] 1- Balıkçılık
(avcılık) faaliyeti sonucu balık ölümüdür. ® Ölüm. ® Toplam ölüm. ® Doğal ölüm.
balıkçılık ölümü (avcılık ölümü - F) [fishing mortality (F)] 2- Bir stokta balıkçılıktan kaynaklanan ölüm oranıdır. F=0’da stoktan hiç
balık avlanmıyor; F=0,2’de stoktaki balıkların %18’i avlanıyor; F=0,5’de
stoktaki balıkların %39’u avlanıyor; F=1,0’de stoktaki balıkların %63’ü
avlanıyor demek olup bazen F>1 olabilir. Bir diğer anlatımla; F=%10’da
stoğun başlangıç ağırlığının 1/3‘ü geride kalır. F=%25’de stokun başlangıç
ağırlığının yarısından biraz fazlası geride kalır ve F=%50’de ise stoğun
başlangıç ağırlığının %20’si geride kalır.
balıkçılık ölümü (avcılık ölümü - F)
[fishing mortality (F)] 3- Balıkçılık yoluyla bir
stoktan avlanan balık ve bunun getirdiği ölümdür. Balıkçılık ölümü genellikle
bir yılda ölenlerin yüzdesi olarak verilmekle birlikte anlık ölüm olarak da
verilebilmektedir. Balıkçılık ölümü F=0’dan (hiçbir avcılık yok) F=1,5 hatta
F=2’ye kadar çok yüksek (yani avcılık sezonu başlangıcında mevcut olan
balıkların 1,5 ya da 2 katı avlandığını gösteren) değerler alabilir. Bu aşırı
durum ancak hamsi gibi hızlı büyüyen, kısa ömürlü balıklarda söz konusudur.
Balıkçılık ölümünün çoğu ağ içerisinde olur fakat bazı balıklar öldürüldükleri
halde avlanmamış, diğer bir kısım ise ıskartaya ayrılmış olabilir. İdarece,
avcılığın sınırlandırılması (düzenlenmesi), balıkçılık ölümünün kontrolüdür.
balıkçılık oseanografisi [fisheries oceanography] Görece yeni
bir bilim dalıdır. Balık stok ya da popülasyonları ile avdaki değişmeler ve
çevresel olaylar arasında bağ ve ilişki kurmaya çalışır. Bu yolla daha etkili
ve ekonomik avcılığın yapılmasına katkı sağlar. Balıkçılık oseanografisinin
kullandığı veriler balıkçılık biyolojisinde üretilenlerden farklı değildir.
Fark, biyolojik bulgularla (av miktarları ile) çevresel olaylar arasında ilişki
kurulması amacında yatmaktadır.
balıkçılık politikası [fishery
policy] Balıkçılığın kontrolüyle ilgili ticari, mali, sosyal,
bilimsel vb kontrol önlemleridir.
balıkçılık potansiyeli (balıkçılık
gizil gücü) [fishery potential]
Kaynağı tüketmeden avlanabilecek balık miktarıdır.
balıkçılık savaşları [fishery wars]
İkinci Dünya Savaşı sonrasında (savaş süresince
avlanmamış balık stoklarının) balık avcılığı çok bereketliydi. Savaştan sonra,
savaş öncesi alanlarda avlanan ülkeler yeniden, daha büyük, daha hızlı ve güçlü
teknelerle avcılığa başladılar. Ancak 1944’te bağımsızlığına kavuşan İzlanda
1901’de imzalanmış olan Anglo-Danimarka Konvansiyonunca konulmuş olan kıyıdan 3
deniz mili açığına kadar olan hükümranlık sınırını geçersiz saydı. İki yıllık
geçiş süresinden sonra İzlanda hükümranlık alanını 1950’de 4 deniz miline
çıkardı. 1954-1957 döneminde İzlanda sularındaki avın %16 oranında azalması
kıyısal hükümranlık sınırının 1958’de 12 deniz miline çıkartılmasına yol açtı.
Bu gelişmeyi İngiltere nota vererek protesto etmiş ve bu gerginlik süreci
morina savaşları ‘cod wars’ adıyla basında yer bulmuştur. İspanya, Fransa,
Belçika, Hollanda, Danimarka ve Fed. Almanya İngiltere’ye destek vermişlerdir.
Ağustos 1958’de İngiltere hariç diğer ülkelerin balıkçılık gemileri 12 deniz
mili sınırının dışına çıkmışlardır. İngiltere bölgeye savaş gemileri sevk
etmişse de 1961’de 12 deniz mili sınırını kabul etmiştir. On yıl sonra 1971’de
İzlanda denize doğru olan ilgi ve alaka kuşağını 1972’den geçerli olmak üzere
50 deniz miline çıkartmıştır. AB üyesi İngiltere ve Fed. Almanya durumu
protesto ederek uluslararası mahkemeye başvurmak istemişlerse de İzlanda
alınacak mahkeme kararına uymayacağını duyurmuştur. Bu ikinci savaş kısa süreli
olmakla birlikte ilkinden çok tehlikeliydi. Çünkü İzlanda sahil güvenlik
teşkilatını geçen sürede güçlendirmişti. İzlanda ayrıca dip trol ağını çeken
teknelerin çelik tellerini kesme tekniğini geliştirmişti ki bu yolla bir yıllık
gerginlik ve savaş süresince 69’u İngiltere ve 15’i Fed. Almanya olmak üzere
toplam 84 trol teknesine ait ağın denizde kalmasına yol açmıştır. İngiltere bu
kez bölgeye İzlanda gemilerini engellemek ve kendi balıkçı gemilerini korumak
ve tellerin kesilmesini önlemek için römorkör tekne sevk etmiştir. Ancak
1973’te İzlanda sahil güvenliği ateş açmıştır. İngiltere bu kez savaş gemilerini
bölgeye göndermiştir. İzlanda karşılık olarak İngiltere’nin NATO çerçevesindeki
uçuşlarına yasak koyarak cevap vermiştir. Elli deniz millik sınıra rağmen
İzlanda sularındaki balık miktarı azalınca hükümranlık kuşağı 1975’te İzlanda
tarafından bir kez daha artırılarak 200 deniz miline çıkartılmıştır. Böylece
İngiltere ve Fed. Almanya İzlanda ile bir kez daha savaşır duruma gelmişlerdir
ki bu da hafızalara üçüncü balık savaşı olarak yerleşmiştir. İzlanda’nın 200
deniz millik sınırının genel kabul görmesi üzerine birçok ülke 200 deniz millik
kuşağı kendi ilgi alanı olarak ilan etmiştir. ® Hükümranlık alanı. ® Münhasır
balıkçılık kuşağı. ® Münhasır ekonomik kuşak.
balıkçılık şekli [fishing pattern] Balıkçılığın yapılış
tarzıdır. ® Balıkçılık
kalıbı.
balıkçılık takvimi [fishery calendar] ® Türkiye
balıkçılık takvimi.
balıkçılık teknesi [fishery vessel] Balık avlamak için
kullanılan her türlü bot, tekne, gemi ve benzeri deniz araçları ile bu araçlara
destek veren motorin gemisi, taşıyıcı tekneler, dondurma ve işleme (konserve
vb) yapan ana (fabrika) gemiyi kapsayan anlatım şeklidir.
balıkçılık teknolojisi [fishery technology] Balıkların yerini
bulma, avlama, işleme ve pazarlama cihazları ile bunların kullanımıdır.
balıkçılık ürünü [fishery product] Balıktan gelen herhangi
bir kalemi ifade eder. Genel anlamda memeliler ve kurbağalar hariç sucul
ürünlerdir.
balıkçılık yasası [law of fishing] ® Balıkçılık kuralı. ® Balıkçılığın büyük yasası.
balıkçılık yeteneği [fishing capacity] 1- Bir yıl ya da sezonda birey,
topluluk, tekne ya da filo gibi balıkçılık birimlerince alınabilecek
(avlanabilecek) balıkların miktarıdır. Burada avlanan miktar değil,
avlanabilecek miktar, örneğin filonun gizil gücü (potansiyeli) kullanıldığında
elde edilebilecek en yüksek ürün (av) anlaşılmaktadır.
balıkçılık yeteneği [fishing capacity] 2- Çaba ve avı üreten sermaye.
balıkçılık yeteneği [fishing capacity] 3- Bir geminin büyüklüğü ve
özelliği.
balıkçılıktan bağımsız [fishery-independent] Bilginin özelliğini
vermektedir. Örneğin stok bolluğu göstergesinin bir araştırma gemisi
kullanılarak mesleki balıkçı verileri kullanılmadan elde edilmesi ve bu yolla
mesleki balıkçılıktan gelebilecek hata payının ortadan kaldırılması hali vb
gibi durumu belirtir.
balıkçılıktan bağımsız veri [fishery independent data] 1- Balık hakkındaki
bilgilerin bilimcilerin kendileri tarafından toplandığı verilerdir. Kısaca
toplanan bilginin özelliğini göstermektedir. Örneğin stok bolluğu göstergesinin
bir araştırma gemisi kullanılarak mesleki balıkçı verileri kullanılmadan elde
edilmesi ve bu yolla mesleki balıkçılıktan gelebilecek hata payının ortadan
kaldırılması hali vb gibi durumu belirtir.
balıkçılıktan bağımsız veri [fishery independent data] 2- Balık
hakkındaki bilgilerin bilimcilerin kendileri tarafından toplandığı verilerdir.
balıkhali (balıkhane) [fish market] ® Balıkpazarı.
balıkkıran [ichthyocide] Balıkları öldüren madde.
Örnek; retenon.
balıklar [Pisces, fish, fishes] Balıklar suda yaşayan ve dolaşan omurgalılar (Vertebrata) dalının
kıkırdaklı ve kemikli balıkları kapsayan canlıları olup solungaçlarıyla
solunurlar. Vücutları uzuncadır. Yüzgeçleri ve genellikle yüzme keseleri
vardır. Çoğu balık türü ayrı eşeyli olup yumurtlamayla çoğalır. Yumurta
sayıları yüksektir. Bazı türlerde canlı doğum da görülür. Kimyasal algılama
yetenekleri çok gelişmiştir. Boyları küçükten büyüğe çok farklıdır. 8 mm’den
balıklara
ışığın etkisi [light
impact] 1- Balıklara ışığın
dolaylı etkileri dört başlıkta özetlenebilir.
i- Dağılıma etkisi: Işığa reaksiyon, dikey
göçler, yönelim, dolaşma/gezinti. ii- Hormon metabolizması: Aktivitede değişme,
üreme ritmi, renk değişikliği. iii- Birliktelik: Sürü oluşturma ve çözülmesi. iv- Üreme: Dorudan etkiler. Yüksek ışıkta gonad
(yumurtalık ve erbezi) erken olgunlaşır. |
balıklara
ışığın tesiri [light
influence] Doğrudan ve dolaylı etki şeklinde verilebilir. 2- Doğrudan etkiler olarak balıkların
rengi ışığın ortama etkisiyle değişir.
i- Pelajik renk: Sırt mavi ya da yeşildir. Yanlar ve karın gümüşdir (Clupea herengus, Engraulis encrasicholus). ii- Bitki örtüsü rengi: Esmer, yeşil ya da sarı sırt. Çoğunlukla yanlarda
çizgili (mercan resifindeki balıklar, Perca
fluviatilis, Esox lucius). iii- Sürüdeki renk: Sürü oluşturan balıkların yönelmeleri. iv- Tabandaki renk: Sırt ve yanlar koyu karın acık renkli (yassı balıklar). v- Derin sudaki renk: Koyu, siyah ya da kırmızı. vi- Üreme rengi. Işıkla az ilgili ve ancak dolaylı ilgili olabilir. |
balıklarda görme hızı [optical momentum of fish eye] Balıklar
ışıkla kendisi arasında kalan nesneleri ve bunların hareketlerini daha iyi
seçerler. Bu ayrıca alacakaranlıkta beslenme ve avlanma davranışlarından da
anlaşılabilir. Balıkların görme hızları (hamside 1/50 ile 1/70 saniye)
insanlara göre (1/24 saniye) çok yüksektir. Ancak görme hızı insanlardaki kadar
olan balık türleri de vardır.
balıklarda ışığı algılama [light reception by fish] Balıklar
mordan kırmızıya uzanan 400-
balıklarda koku alma yetisi [ability of fish to smell] Balıklar koku alma organlarıyla (olfactory organs) 1.10-6 ile
1.10-17 oranlarındaki çok seyreltilmiş çözeltileri
algılaya-bilirler.
balıklarda öğrenme [learning of fish] Pavlov’un genel (koşullu refleks) kuralları balıklar için de geçerlidir.
Bu refleks 3-25 tekrarda görülebilir. Ancak 15-50 tekrarda yerleşebilir ve
10-50 olumsuz tekrarda azalır ama birden bire yeniden ortaya da çıkabilir.
balıklarda tat alma yetisi [ability of fish to taste] Balıklar ancak
çok yoğun çözeltileri(n) (tadını) alabilirler.
balıkların akıntıya tepkisi [response of fish to currents] Balıkların
akıntıya tepkimelerinde her halde bir eşik değeri bulunmaktadır. Bu eşik değer
türden türe değişmektedir. Bu çerçevede; balıklar genellikle akıntıya baş
verirler, yani başlarını kendilerini akıntıya bıraksalar bile akıntıya karşı
tutarlar. Irmak aşağı yüzerken akıntıdan daha hızlı hareket ederler. Soğuk
sudaki balıklar ile beslenmekte olan yüzücü (pelajik) balıklar kendilerini
akıntıya bırakırlar. Balıklar akıntıya göre yönelirler ve göçerler. Işıkta
akıntıya karşı yüzen ve duran balıklar karanlıkta kendilerini akıntıya
bırakırlar.
balıkların duyma yetisi [ability of fish to hear] Balıklar ses
ötesi (ultrasonic) dalga boylarını algılayamazlar. Buna karşın 16 Hz ile 13 kHz
arasındaki esnek ses dalgalarını algılayabildikleri düşünülmektedir. Balıklar
yüzerken, beslenirken ve diğer yaşamsal faaliyetlerinde ses çıkartır ve bunu
algılarlar.
balıkların manyetik ve elektrikli
ortama tepkisi [response of fish in electrical and magnetic
field] Farklı akılarda balık davranışı da değişmektedir. Eğer
balık doğru akım alanına konulursa uygulanan voltaja göre farklı tepkiler
verir. Bunlar; canlanma (activation), cezbedilme (electotaxis) ve narkozdur
(narcosis). Balık alternatif akımda düzensiz hareketler gösterir. Balıkların
doğru akımda gösterdikleri cezbedilme davranışından elektrikle avcılıkta
yararlanılmaktadır.
balıklı su [fish-bearing waters] Balık ihtiva eden
göl, akarsu, havuz gibi su kütlelerine verilen ad.
balıkobur [piscivore] Balıkla beslenen.
balıköldüren [ichthyocide] ® Balıkkıran.
balık-palangası [fish-block] Ağır malzemeyi kaldırmada kullanılan palanga.
balıkpazarı [fish market] Avlanan ya da
yetiştirilen balıkların toptan alınıp satıldığı pazar yeri.
balık-yatağı [fishbed] Balık fosillerince zengin
tabaka.
balon balığı [blunthead puffer]
1- ® Sphoeroides pachygaster.
balon balığı [half-smooth golden pufferfish] 2- ® Lagocephalus spadiceus.
balon balığı [oceanic puffer] 3- ® Lagocephalus lagocephalus lagocephalus.
balon-usturmaça [round fender] Farklı malzemeden
üretilmiş balon biçimli usturmaça.
Balta Limanı [?] ® Hovasse.
® Kosswig.
Baltabalığıgiller [pomfrets] ® Bramidae.
baltabaş balığı [Atlantic pomfret] ® Brama brama.
baltabaşkaragöz balığı [common
two-banded seabream] ® Diplodus vulgaris.
Baltık Denizi [Baltic Sea] Kuzey Avrupa’da acı-su
ihtiva eden bir orta denizdir. Doğuda Finlandiya’dan, batıda Kattegat üzerinden
(Danimarka) Kuzey Denizine bağlanan bu deniz 1,600 km uzunluğundadır. En geniş
yeri 193 km olup ortalama derinliği 55 m’dir. En derin yeri 459 metredir.
Doğuda tuzluluk S%o3, S%o5 ya da S%o8 iken batıda S%o16 -18’e kadar
yükselebilir.
Banda Denizi [Banda Sea] Endonezya’da küçük Sunda adalarnın doğusunda kuzey güney yönünde 500 km ve
doğu batı yönünde 1,000 km uzunluğunda olup bazı çukurları 5,000 m ve en derin
çukuru 7,360 m olan bir denizdir.
bandıra [flag, national flag] Gemilerin hangi ülkeye ait olduğunu (milliyetini)
gösteren bayrak, sancak.
bank [bank] 1- Deniz yüzeyine
yakın olup seyir ve sefer için tehlikeli olabilecek deniz haritalarında + işaretiyle belirtilen yükseltiler.
bank [bank] 2- Okyanuslarda yüksekliği 1,000m ve daha yukarıya ulaşan
yükseltiler.
bank balıkçılığı [bank fishery] Morina (Gadus morhua)
balıklarının avlandığı Newfoundland açıklarındaki Grand Banks’da yapılan
balıkçılık.
bank şamandırası [bar buoy,
barbuoy] Seyir
ve sefer için tehlikeli olabilecek bank yerlerini ve sınırlarını belirten
ışıklı şamandıra.
bant [band] 1- Balık vücudunu saran enlice ve renkli halka.
bant [band] 3- Balıkların yaş tayinlerinde kullanılan sert aksamlarındaki
büyüme halkası.
bant [band] Balık vücudunda diğerlerinden renk
itibarıyla ayrılan enlice dikey ya da çaprazi yama.
bant [stripe] 4- Balık vücudunda boylamasına uzanan enlice renkli çubuk.
bantlıhorozbina balığı [tompot blenny] ® Parablennius
gattorugine.
banyo süngeri [Greek bathing sponge] 1- ® Spongia
officinalis alt tür adriatica.
banyo süngeri [sponge] 2- ® Euspongia officinalis.
bar [bar] Basınç birimi. Deniz seviyesinden
baraj [dam] Su akışını kontrol için
oluşturulmuş, arkasında su tutan engel.
Barak Reis [?] Burak Reis olarak ta tanınmaktadır. Beyazid II döneminde
Türk denizcisidir. Öl. 1499.
barakuda balığı [European
barracuda] ® Sphyraena sphyraena.
Barbaros Hayreddin Paşa [Barbarossa, Chaireddin Barbarossa] Osmanlılar döneminde önce korsan sonra kaptanıderya olan
Türk denizci (1467-1546). Doğum tarihi kesin değildir. Asıl adı Hızır'dır. Yunanca, Arapça, İtalyanca, İspanyolca ve
Fransızca'yı öğrenmiştir. Hızır Reis’in İshak, Oruç ve İlyas
adında 3 kardeşi vardır. Denizcilikle uğraşan kardeşler zamanla korsanlığa
başladılar ve Cezayir’i üs edindiler. Cezayir’i Yavuz Sultan Selim’e heyet
göndererek Osmanlı hâkimiyetine bırakmak istediğini bildiren Hızır Reis sultan
tarafından mükâfatlandırılarak Beylerbeyi yapıldı. 1533’te Kanuni Sultan
Süleyman tarafından İstanbul’a çağrılan Hızır Reis, merasimle kaptanıderyalığa
tayin edildi. Kendisine Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hayreddin ismi
verildi. Gayrimüslim Akdeniz halkınca kızıl-sakal anlamına gelen Barbarossa
adıyla tanınır. 1538’de Andrea Doria yönetimindeki 600 gemilik Haçlı
donanmasını Preveze önlerinde 122 kadırga ile karşıladı ve yapılan deniz savaşını
kazandı. 1546’da İstanbul’da vefat etti.
Barbatia
barbata (?) [hairy ark]
Sin. Arca barbata. Yanlardan basık
eşit kabukludur. Dış zar esmerden siyaha tüysüdür. Eklem içe kıvrık yay gibi ve
kısa enine dişlidir. Dişler kenarlara doğru irileşir. Kızıl esmer renklidir,
içi grimsi beyazdır. Sıklıkla esmer ve mor ile renklendirilmiştir. Boyu en çok
7,5 cm'dir. Sıklıkla rastlanan boyu 5 cm kadardır. Kaya ve kaba çakıla, bitki
örtüsü ile mercan ve bloklara yapışır. Kıyıdan 300 m derinliğe kadar yayılır.
Türkiye'nin Akdeniz ve Ege kıyılarında bulunur. Avcılığı vardır.
barbun [red mullet] ® Mullus
barbatus barbatus.
barbunya (barbunya balığı) [red mullet] 2- ® Mullus barbatus barbatus.
barbunya [?] 1- ® Mullus
barbatus ponticus.
Barbunyagiller [goatfishes] ® Mullidae.
barikat [barricade] Balığı belirli bir yere
yönlendirmek için kullanılan çit tipi sınırlayıcı, örneğin ağ vb’den duvar.
barınak [fishing harbour] Genellikle küçüklü
büyüklü balıkçı tekneleri için yanaşma yerleri olan korunaklı küçük limanlar. ® Liman.
bariyer bankı [barrier bank] Derin
su ile sığ suyu ayıran sahanlık ucundaki yükselti. Bu bölgeler besin maddeleri
ve balık yönünden zengin olup önemli avcılık alanıdırlar. Bu kesimlerin
zenginliği tabandan yükselen suyun bu engel üzerinden aşmasından ve besin
maddelerinin burada kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Örnek; Kuzey Atlas
Okyanusunda Georges Bank.
bariyer resifi [barrier reef] Kıyı ile arasında bir denizkulağı olan ve kıyıdan belirli uzaklıkta bulunan
mercan resifi.
barlam [European hake] ® Merluccius merluccius.
barnakl [barnacle] ® Düğme.
Barnea candida (?) [white piddock] Değişik malzemeyi
(ağaç, sıkışmış çamur ve kum, kabuk, kireçtaşı ya da az ya da çok sert
kayaları) deler. 40 m derinliğe kadar görülür. Lagün ve tuzlu kıyısal
bataklıklara girer. Boyu en çok 7,5 cm kadar olabilir. Türkiye'nin tüm
kıyılarında bulunur. Avcılığı enderdir.
barofil [barophiles] Okyanus ve denizlerin derin kesimleinde yüksek
basınçta yaşayabilen mikro ve bir kısım makro organizmalar.
baroklinik
[baroclinic] Basınç yüzeyleri ile yoğunluk yüzeylerinin birbirleriyle
kesişmeleri. Eşsıcaklık ve eşderinlik eğrilerinin birbirini kesmesi.
barometre [barometer] Basınçölçer. Atmosfer basıncını ölçen alet. Çeşitli tipleri vardır.
barotropik [barotropic] 1- Basınç yüzeyleri ile
yoğunluk yüzeylerinin birbirleriyle kesişmemeleri. Eşsıcaklık ve eşderinlik
eğrilerinin birbirini kesmemesi.
barotropik [barotropic] 2- Sıvı ya da gazlarda sabit basıncın sabit sıcaklığa
paralel olması.
barsak [intestine] Birçok balığın midesi
olmamasına rağmen balıklarda sıkça sindirim sistemi için kullanılır.
basen [basin] 1- Deniz ve okyanusların 4,000-5,000 m derinliğe sahip dipleri.
basen [basin] 2- Yüzey ve yeraltı sularının biriktiği çukurluk bölge (havza).
basınç değişikliği [pressure change] 2,000 metre derinliğe
dalan bir ispermeçet balinanın (Physeter vücuduna olan
basınç 200 bar=2,000 ton/m2 olur. Balinaların hayati olan
atardamarlarının büzülmemesi için bunlar kemikler içerisinde korunmaktadır.
Kaburgalar esnektir ve basınç altında kırılmazlar. Ayrıca yağ tabakası ile sıvı
yağ deposu büyük basıncı dengeleyen diğer unsurlardır. ® Retia. ® Harika
ağ. ® Vurgun.
basınç travması [barotrauma] Ani
basınç değişikliğinden kaynaklanan sarsıntı. Derinde yaşayan balıkların hızla
yukarı çekilmesinde görülen sarsıntı (travma).
basınçölçer [manometer] Akışkanların basıncını ölçen alet.
baskın [dominant] 1- Her hangi bir zamanda bir toplulukta sayısı en çok olan
tür.
baskın [dominant] 2- Yumurtlama aşamasında önceliği olan ve bunu korumaya çalışan
erkek balık.
baskın [predominant] 3- Her dem hedef tür
olmayan fakat avda en çok çıkan tür.
baskın yıllık [dominant year class] Balıkçılıkta en çok
avlanan yıllık. Bu yıllık balıkçılığın çoğunlukla bir kaç yıl devam eden
ürününü (av’ını) oluşturur.
baskınlık göstergesi [index of dominance] c= å (ni/N)2 ‘dir. Burada; ni
= Her türün önemsellik değeri (tür sayısı, biyokitle ya da üretim vs); N =
Önemsellik toplamı (örneğin toplam tür sayısıdır). ® Benzemezlik
göstergesi. ® Benzerlik göstergesi. ® Tür
çeşitliliği göstergesi. ® Topluluk çözümlemesi. ® Tür
zenginliği göstergesi. ® Eşitlik göstergesi.
bastika [snatch block] Palangalarda kullanılan dilli makara.
baş [head] 1- Balığın solungaç kapağı (operculum) ve zarı dahil gövdeye
bağlandığı kısma kadar olan kellesi. Balıkların ensesi olmadığından baş
doğrudan gövdeye bağlıdır.
baş [head] 2- Geminin ön kısmı.
baş boyu [head length] Başın ön uç kısmından
solungaç kapağının etsi ya da kemiksi kenarına kadar olan mesafe. Cyclostomata
ve Elasmobranchii’de birinci yüzgeç yarığına kadar olan mesafe.
baş dikenleri [head spines] İskorpitgiller
(Scorpaenidae) ailesi fertlerinin başında bulunan dikenler. Başın her iki
tarafında önden arkaya doğrudurlar. Farklı isimlerle anılırlar. Örnek;
burundaki (nasal), gözün önündeki (preokular), göz üstündeki (supraocular), göz
arkasındaki (postocular), kulak hizasındaki (tympanic), başın üst kısmındaki
(coronal) diken olarak adlandırılır.
baş genişliği [head width] Solungaç kapakları normal
durumda iken başın iki tarafında ölçülen en büyük mesafe.
başaltı [deck head] Gemilerde baş kısmının
içi. Eskiden çoğunlukla gemicilerin yattığı yer.
başat [dominant] Bir hayvanın kendi
türünden olup birlikte yaşadığı diğer bireylerle üstünlüğe dayalı olan
ilişkisinde mücadeleyle üstün durumda olması.
başkalaşım [metamorphism] Yapı ve bileşenlerin
zamanla değişimi.
başkalaşma [metamorphosis] Canlının yapı ve işlevinde, büyüme ve gelişmesindeki doğal yolla olan
değişme. Örnek, yumurta sarısı sonrası kurtçuk oluşumu. İribaş’ın kurbağaya
dönüşmesi.
baş-kanalı [head canals] Balığın başında yanal
çizgiyle birleşen, yanal çizginin baştaki
uzantısı.
baş-kıç vurma [pitching]
Geminin baş-kıç ekseninde aşağı yukarı hareketi.
başlangıç evresi [initial phase, primary phase] Cinsiyetlere
göre çift renkli balıklarda ilk ergenlik rengi d(evresi).
başlangıç yemi [starter feed] Akvakültürde yumurta
sarısını tüketmiş olup dış beslenmeye geçen kurtçuğa (larvaya) verilen yem.
başlı [trim by the
head] Teknenin
baş tarafının kıç tarafa göre daha batık olması. Kıçtan trol ağı çeken tekneler
için bir avantaj olarak algılanmaktadır.
başlıgöğüs [cephalothorax] Akrepler (Scorpionidea), kabuklular (Crustacea),
örümceklerde (Araneida) baş kısmı ile göğüs kısmının birleşmesinden oluşan
bölge.
başomuzluk [quarter] Teknenin baş tarafında
sancak ya da iskelede 450’lik açı kısmı ya da yönü.
başsız [headed] Satış ya da diğer işlemler için
başı kesilmiş ya da kopartılmış balık.
başsız ve iç-organsız [headed and gutted] Bir nedenle, örneğin
dondurmak amacıyla başı kesilmiş ve iç-organları çıkartılmış balık.
baştankara [runagroung, ashore stem on] Deniz aracının sahile baş tarafından oturması,
oturtulması.
başüstü [bow] Deniz aracının baş kısmında
durulabilecek yer, alan.
başuzman [chief scientist] Kuruma ait ya da
kiralanmış geminin deniz çalışma programının gerçekleştirilmesinden sorumlu
kişisidir. İstasyon seçimi, çalışma süresi ile neyin ne zaman örnekleneceği ve
nasıl bir çalışma düzeni izleneceğini başuzman belirler. Alınan örneklerin
hiçbir kısmı başuzmanın oluru olmadan denize atılamaz.
bataklık [marsh] 1- Deniz ya da tuzlu suyla örtülü olup henüz turba oluşmamış otsu
bitkilerin yer aldığı ıslak kesimler.
bataklık [swamp] 2- Sürekli tatlı ya da
tuzlu su etkisi altındaki ıslak, çok sığ kara parçası.
bataklık gazı [marsh gas]
Bataklık ve turbalıklarda çamurdan çıkan, pırtlayan ve
metan bakterilerince üretilen gaz (metan gazı).
bataklıklar [marshes]
Belli bir süre sularla kaplanan karasal su alanları.
bataklıksever [helophilous] Bataklığı tercih eden.
batarya [fleet] Yan yana dizilmiş olan nesnelerin
oluşturduğu bütün. Örneğin solungaç ağları seti.
Bates taklidi (Batesian
taklidi) [mimicry] ® Taklit.
Bathypolypus
sponsalis (?) [globose
octopus] Manto neredeyse küreseldir. Deri pürüzsüzdür. Yedi dış solungaç
yaprağı vardır. Mürekkep kesesi yoktur. Rengi kırmızı-mor, esmer mor olabilir.
Boyu (manto boyu) dişilerde en çok 10,5 cm, erkeklerde 8 cm olabilir. Tabansal
türdür. 200 - 1,000 m derinliklerde ancak daha çok 400 - 700 m'lerde yayılır.
Kıbrıs kıyılarında bulunur. Avcılığı vardır.
Bathypterois mediterraneus (Akdeniz örümcek
balığı) [spiderfish] Tabansaldır (demersaldır) ve 260-2,800 metre derinliklerde rastlanır. TL=30
cm olabilir. Kıta yamacında genellikle tek gezer. Zaman zaman grup oluşturur.
Eşanlı erseliktir (simultaneous ya da synchronous hermaphrodite).
bati- (önek) [bathy-] Derinlik anlamında olup
derin deniz ve okyanus kesimini ima eder.
batial [bathyal]
® Batyal.
Batidemersal [bathydemersal] ®
Derin-tabansal.
batık şamandırası [wreck buoy] Kırmızı ve siyah yatay bantlı
olup batık yerini gösteren şamandıra.
batılılar [westerlies] Batılı bileşenli kalıcı rüzgârlara verilen kısa ad.
batimetri [bathymetry] Deniz derinliklerinin
ölçülmesi.
batipelajik (derinpelajik) [bathypelagic] ®
Derin-yüzücü.
batırıcı [sinker] ® Kurşun.
batiskaf [submersible] Denizlerin derin kesimlerinde doğrudan gözlem yapmada
kullanılan ve içinde insan bulunan ya da bulunmayan deniz aracı.
batitermograf [Bathy-Thermograph (BT)] Gemiye çelik
kabloyla bağlı olup, içerisine yerleştirilen sisli küçük cam üzerine derinliğe
göre sıcaklığı kazıyan (çizen), sisli camı değiştirilerek yeniden
kullanılabilen, torpil şeklinde olup (artık kullanılmayan) alet. ® XBT.
batiyal [bathyal]
®
Batyal.
batma [sink] 1- Su kolonundaki malzemenin
zamanla tabana inmesi.
batma [submergence] 2- Kuzeyli bazı balık
türlerinin derin, soğuk ve karanlık suya, ekvatora doğru yönelme eğilimi.
Örnek; Cottidae, Zoarcidae.
batmış bitkiler [submerged vegetation] ® Sualtı
bitkileri.
Batrachoididae (?) [toadfish] Actinopterygii sınıfı, Batrachoidiformes takımı Batrachoididae ailesinin 4
altailesinde Batrachoidinae (6 cins-25 tür), Halophryninae (13 cins-29 tür),
Porichthyinae (2 cins-15 tür) ve Thalassophryninae (2 cins-15 tür) alt aileleri
yer almaktadır. Küresel dağılım gösterirler. Çoğunluğu denizlerde yaşar.
Bazıları acı-suya girer. Akdeniz’de bir türü Halobatrachus didactylus yaşar. Baş iridir. Solungaç yarıkları
küçüktür. Her iki çenenin ön dişleri 3 sıralıdır. Çift yanal çizgili
olabilirler. Renk değişkendir, gri
esmer, kırmızımsı ya da yeşildir. Sırt ve göğüs koyu renkli, karın daha
açık renklidir. Tabanda dolaşırlar. Yakın kıyıdan derin suya kadar bulunurlar.
Et-ot-oburdurlar (omnivor). Solungaçlar, kabuklular ve yumuşakçalarla
beslenirler. Erkek çok eşli olup yumurtlama yerini hazırlar. Yumurtlama sonrası
erkek yuvayı bekler. Yumurtaları yapışkandır.
batrak [lancelet] ® Branchiostoma lanceolatum.
batyal [bathyal]
Göllerin ve okyanusların kabaca 180-1,800 m arasında yer
alan kesimine verilen addır (kıta sahanlığı bayırı).
Bayer hunisi [Bayer
trough] ® von Bayer hunisi.
bayrak [flag] ® Bandıra.
bazofil (baziofil) [basophil] 1- Alkali (baz) özelliği seven.
bazofil (baziofil) [basophilous] 2- Bazik ortamda yaşayabilen.
bekle ye davranışı [lie-in-wait predation behaviour] Yırtıcının,
avını (besinini) yakalayıp yiyebileceği mesafeye gelmesini beklemesi.
bel [back net] Trol
ağının torbadan önceki ara kısmı.
belirleyici [deterministic] Rastgele (tesadüfi)
olmayan usul ve işlem.
belirleyici çözümleme (deterministik
analiz) [deterministic
analysis] Tüm çevresel ve
popülasyon değişkenlerinin doğru ve kesin olarak belirlenip sabit kabul
edildiği çözümleme.
belirteç tür [indicator
species] 1- Özel dayanıklılık ya da hassasiyet nedeniyle
belirli ortam koşullarında sıkça ya da nadiren rastlanan tür(ler). Çevresel koşullara duyarlı olan ve bu nedenle de çevre kalitesinin
tahmininde kullanılabilen tür.
belirteç tür [indicator species] 2- Ekosistemin genel durumu ile ekosistemdeki diğer türlerin durumları
hakkında bilgi veren hassas balık türü. Türün çevresel koşullara duyarlı olması
nedeniyle varlığı/yokluğu ile azlığı/çokluğu genel çevre kalitesi hakkında
bilgi edinilmesini sağlayabilmektedir.
belirteç tür [indicator species] 3- Kendileri zararsız olup balık
ürünlerinde hastalık yapıcıların bulunup bulunmadığının kontrol edildiği
mikro-organizma ya da mikro-organizmalar. Zararsız mikro-organizmaların
belirlenmesi hastalık yapıcıların belirlen-mesinden daha kolaydır.
Bellottia apoda (?) [?] Tabansal (demersal) balıktır. TL=7 cm olabilir. Balıkçılığı yoktur. 30-570
metrelerde rastlanır. Yavrularını doğurur (vivipar).
Belone belone (zargana) [garpike] Yüzücü (pelajik) okyanus-göçerdir (okyano-dromdur). TL=93 cm ve 1,300 gram
olabilir. Acı-suya girer. Ticari balıkçılığı yapılmaktadır. Yüzeye yakın yaşar.
Yumurtalarına sudaki malzemeye yapışık rastlanabilir.
Belone belone euxini (zargana balığı) [garpike]
® (sin.) Belone
belone.
Belone belone gracilis (zargana balığı) [garpike] ® (sin.) Belone
belone.
Belone svetovidovi (zargana) [short-beaked garfish] Yüzücüdür (pelajiktir). Yumurtalarına sudaki malzemeye yapışık
rastlanabilir.
Belonidae (Zarganagiller) [needlefish] Actinopterygii sınıfı
Beloniformes takımı, Belonidae ilesinde 7 cins yer almaktadır. Bu cinslerde (Ablenes 1 tür, Belone 2 tür, Belonion 2
tür, Petalichthys 1 tür, Platybelone 1 tür, Potamorrhaphis 3 tür, Pseudotylosaurus
2 tür, Strongylura 14 tür, Tylosurus 6 tür, Xenentodon 2 tür) toplam 34 yer almaktadır. Çoğunlukla tropik
sularda yaşarlar. Ancak alt- tropikte yaşayanları da vardır. Üstçenesi uzun
balıktır. Çeneler ince ve sivri dişlerle donatılmıştır. Yüzgeçlerde sert ışın
yoktur. Sırt ve dışkıl (anal) yüzgeçleri gövdenin arka kesiminde yer alır.
Göğüs yüzgeçleri kısadır. Kolay kopan çemberimsi pullar (sikloid) kaygandır.
Renk yüzeydeki hayata uyarlanmıştır. Sırt yeşil ya da mavidir. Yanlar ve karın
gümüşidir. Türlerin çoğu denizeldir fakat birkaçı tatlı sularda yaşar. Etoburdurlar.
Küçük balıklarla beslenirler. Zarganagiller su yüzeyinde dışarı zıplayabilirler
(61 km/h). Işığa yöneldikleri için gece ışıkla avcılıkta balıkçıları
yaralayabilirler. Bu yolla 2 kişinin öldüğü bildirilmektedir.
beluga balığı [beluga] ® Huso huso.
beluga havyarı [beluga caviar] Beluga balığı (Huso huso) yumurtalarından üretilen
havyar.
benek [ocellus] 1- Göze benzeyen vücut lekesi. Vatozgillerdeki (Rajidae) benekler.
benek [spot] 2- Yuvarlak ya da yuvarlağa yakın ben, boya, işaret.
benekli hani [brown comber] ® Serranus
hepatus.
benekli horozbina [butterfly
blenny] ® Blennius ocellaris.
benekli kaya balığı [round goby] 1- ® Neogobius melanostomus.
benekli kayabalığı [four-spotted goby] 2- ® Deltentosteus
quadrimaculatus.
benekli kırlangıç balığı [grey gurnard] ® Eutrigla gurnardus.
benekli köpekbalığı [blackspotted
smooth-hound] ® Mustelus punctulatus.
benekli pisi [fourspotted megrim] ® Lepidorhombus boscii.
benekli sardalya [spotback herring] ® Herklotsichthys punctatus.
benekliçırçır balığı (çırçır balığı, ot balığı) [ocellated wrasse] ® Symphodus
ocellatus.
beneklidil balığı [foureyed sole] ® Microchirus ocellatus.
beneklielektrik balığı [common torpedo]
® Torpedo
torpedo.
beneklihani balığı [brown comber] ® Serranus
hepatus.
beneklihurmakayası balığı [painted goby] ® Pomatoschistus
pictus.
benekliiskorpit [small red scorpionfish] ® Scorpaena
notata.
beneklikaya balığı [two-spotted goby] ® Gobiusculus flavescens.
beneklikırlangıç [grey gurnard] ® Eutrigla gurnardus.
beneklilevrek [spotted seabass] ® Dicentrarchus
punctatus.
beneklipisi balığı [Eckström's
topknot] ® Zeugopterus regius.
beneklisardalya [Madeiran
sardinella] ® Sardinella maderensis.
beneklitirsi [Mediterranean shad] ® Alosa falax
nilotica.
benekliton balığı [little tunny] ® Euthynnus
alletteratus.
benekliüzgün balığı [spotted dragonet] ® Callionymus
maculatus.
bent- (önek) [benth-] Taban. Deniz tabanı.
Örnek; bentik (benthic)-tabancıl. Tabanda yaşayan.
bent [garth] 1- Balık saklamak için akarsu
önüne kurulmuş set, baraj vb.
bent [retarding reservoir] 2- Taşan suyu geçici amaçlı tutmak
ya da akışını yavaşlatmak için konulmuş set.
bental [benthal] Deniz tabanına ait yaşam.
Benthophiloides brauneri (?) [?] Tatlı ve acı-suda
taban balığıdır. TL=8 cm olabilir.
Benthophilus stellatus (?) [stellate
tadpole-goby] Tatlı-su ve acı-suda taban balığıdır. TL=13,5 cm
olabilir. Kokulu çamurlu ve kumlu kesimlerde rastlanır.
Benthosema glaciale (ışıldak
balığı) [glacier
lanternfish] Göçmen olmayan orta-yüzücü (mesopelagic) balıktır.
0-1,085 metreler arsında rastlanır. Gündüz 375-800 metrelerde, gece 12-200
metrelerde yayılır. Daha çok TL=11 cm ve 8 yaşında olabilir. Balıkçılık
potansiyeli olabilir.
bentik bölge [benthic realm]
Deniz ve okyanusların su altında kalan karasal kısmı.
bentleme [ponding] Dere ve ırmaktaki su seviyesini
yükseltmek için oluşturulmuş engel.
bentoloji [benthology] Deniz bilimlerinin tabanda ve taban üstünde yaşayan canlıları inceleyen
bilim kolu.
bentopelajik (benthopelajik) [benthopelagic] ®
Taban-yüzücü.
bentos [benhtos]
1- Tabanda yaşayan ya da burada
oluşmuş hayvansal ve bitkisel yaşam.
bentos [benthos] 2- Dibe bağlı (tabanın içinde ya da üstünde) yaşayan organizmalar bütünüdür
(bkz ayrıca plankton ve pelajik). Fitobentos (bitkisel) zoobentos’tan
(hayvansal) ayrılır.
benzemezlik [dissimilarity] İki nesne arasındaki
cinse özgü benzemezlik ölçüsü olup bir ile sıfır arasında yer alan ölçekle
belirtilir. ®
Benzerlik.
benzemezlik göstergesi [index of dissimilarity] id = 1-S (1 eksi
benzerlik göstergesi). ® Benzerlik göstergesi. ® Baskınlık
göstergesi. ® Tür çeşitliliği göstergesi. ® Topluluk
çözümlemesi. ® Tür zenginliği göstergesi. ® Eşitlik
göstergesi.
benzerlik [similarity] İki nesne arasındaki
cinse özgü benzerlik ölçüsü olup bir ile sıfır arasında yer alan ölçekle
belirtilir. ®
Benzemezlik.
benzerlik göstergesi (index of similarity) S= 2C/(A+B) ‘dir.
Burada; A = A örneğindeki tür sayısı; B = B örneğindeki tür sayısı; C = Her iki
örnekte ortak olan tür sayısıdır. ® Benzemezlik göstergesi. ® Tür
çeşitliliği göstergesi. ® Tür zenginliği göstergesi. ® Baskınlık
göstergesi. ® Topluluk çözümlemesi. ® Eşitlik
göstergesi.
benzetim [simulation] 1- Doğal koşulların laboratuar
ya da bilgisayar modelleri kullanılarak sınanması.
benzetim [simulation] 2- Matematiksel formüller kullanarak balığın üretim ve hasadını
gösteren önceden kestirimci yaklaşım.
berber balığı [parrot
seaperch] 1- ® Callanthias ruber.
berber balığı [swallowtail seaperch] 2- ® Anthias anthias.
Berg [Berg] ® Berg Lev Semenovich.
Berg Lev Semenovich [Berg Lev Semenovich] Rusya’nın 20. YY’da
yaşamış en büyük bilim adamlarından biridir (1876-1950). Biyo-coğrafya, evrim
kuramı, taksonomi, limnoloji, iklimbilim, doğa tarihi vb konuları inceleyen
birkaç düzine kitabı dahil 700 yayını vardır.
Bunlar arasında ilgi alanına giren 4 ciltlik Rusya ve çevre ülkelerin
tatlı-su balıkları da yer almaktadır.
berlam balığı [European hake] ® Merluccius merluccius.
Berlamgiller [merluccid hakes] ® Merlucciidae.
Bermuda Üçgeni [Bermuda Triangle] Bermuda şeytan üçgeni de denmekte olup yaklaşık 1,2 milyon km2’lik
bir alanı içine alır. Alan Puerto Riko’dan Florida yarımadasının ucu ile
Bermuda Adası arasında kalır. Medya tarafından, normal olmayan, fizik
yasalarıyla açıklanamayan olayların yaşandığı alan olarak tanıtılmıştır. Bu
alanda bazen uçak ve gemilerin kaybolduğu inanışı yaygın olmakla birlikte USA
Sahil Güvenliği deniz trafiği istatistiklerine dayanarak kayıpların yoğun
trafiği olan diğer bölgelerden daha fazla olmadığını ileri sürmektedir.
Beroe [Beroe] 1- Adonis ve Aphrodite’in kızı.
Beroe [Beroe] 2- Bir taraklı cinsi.
Beroe ovata [pink comb jelly] ® Hıyar medüzü.
berrak su [clear water] İçerisinde
askı yükün çok az, ışık geçirgenliğinin yüksek olduğu su.
berrak su yöntemi [clear water method] Balık larvalarının kültüründe, besinin bir başka tank ya
da kapta kültürünün yapıldığı ve bununla zaman zaman asıl balık larvalarının
beslendiği kültür yöntemi.
berş [Volga
pikeperch] ® Sander volgensis.
Berycidae (?) [Alfonsinos, alfonsins] Actinopterygii sınfı, Bericiformes takımının Berycidae ailesindeki 2 cinste
(Beryx 3 tür, Centroberyx 7 tür) 10 tür bulunmaktadır. Derin deniz balıklarını
kapsayan bu aile tropik ve alt-tropik sularda 10-1,300 metre derinliklerde
ancak çoğunlukla 100 m civarında bulunur. Akdeniz’de bir türü bulunur. Gövde
çok yüksek ve basıktır. Yanaklar pullarla kaplıdır. Gözler çok büyüktür. Ağız
büyük ve çaprazidir. İki çenede şerit halindeki dişler fırça yapılıdır
(villiform’dur). Pullar taraksıdır (ktenoidtir). Rengi kırmızı ya da
kırmızımsıdır. Karın gümüşi yanlar ise pembedir. En çok 60 cm olabilir, çoğunluk 35 cm kadardır.
Genç bireyler yüzücü (pelajik) bir hayat sürdürürler. Kabuklular, balıklar ve
kafadanbacaklılarla beslenirler.
besin [nutrient(s)] 1- Gübre özellikli tuzlar (nitrat, fosfat vb gibi).
besin [nutrient] 2- Organizmaların besin maddesi.
besin ağı [food web] Canlıların karmaşık beslenme bağlantıları.
besin ağında üstten alta
balıkçılık (besin ağının baş-aşağı avlanması, besin ağını üstten
alta avlamak, besin ağında yukarıdan aşağı balıkçılık) [fishing down the food web] Besin ağını
yukarıdan üst tüketicilerden yani iri balıklardan başlayarak (bunlar azaldıkça)
daha küçükleri avlamak olarak anlaşılması gereken bu tanımlama şunu
söylemektedir. Zamanla gereğinden fazla büyüyen filo bütün iri balıkları avlar.
Bu aslında, besin ağının yukarıdan aşağıya (irisinden ufağına doğru) avcılığı
yani balıkçılığıdır. Ekonomik önemi olan üst tüketiciler (iri olanlar) sistemde
çok azaldığından stoğun üreme ve kendisini geliştirme yeteneği yok denecek
kadar azalır ve bir boşluk oluşur. Bu boşluğun yerini (bir olasılıkla ekonomik
olmayan) başka tüketiciler alır. Biyoçeşitlilik ve tür kompozisyonu değişmiş,
sağlıksız durum artık hasıl olmuştur. Bu ise balıkçılığın tümden çöküşü
demektir. Günümüz bilgi ve deneyimi %1 civarında olan deniz koruma alanlarının
tüm okyanus ve denizlerde önemli ölçüde (%30-50 gibi) artırılmasının gerekli
olduğunu göstermektedir.
besin ağında yukarıdan aşağı
balıkçılık [fishing down the food web] ® Besin
ağında üstten alta balıkçılık.
besin ağını üstten alta avlamak [fishing down the food web] ® Besin ağında üstten alta balıkçılık.
besin ağının baş-aşağı avlanması [fishing
down the food web] ®
Besin ağında üstten alta balıkçılık.
besin bütçesi [nutrient
budget] Belli bir alandaki (örneğin Marmara Denizi’ndeki) besin
tuzlarının miktarlarının (girdi ve çıktısının) tahmini.
besin değeri [feeding value] Akvakültürde bir besinin (yemin) besleyici değeri.
besin ihtiyacı [food requirement] Türe ait biyokitlenin (ortalama)
büyümesi için gerekli olan yıllık ortalama besin miktarı.
besin kullanımı [feed utilisation] Sucul kültürde
kullanılan birim yem başına olan ağırlık artışı.
besin ortakçılığı (ortakçılık, komenzalizm) [commensalism] Kelime anlamı besin ortakçılığıdır. Anak biyolojide türlerden birinin
yararlandığı diğerinin ne zarar ne de yarar gördüğü-etkilenmediği ilişki (+ 0)
olarak anlaşılmaktadır. Örnek; köpek balığına yapışıp kendisini taşıttıran
yapışkan ya da vantuz balığı (Echeneis
remora). Bir diğer örnek ise Eupagurus
cinslerinin boş, ölmüş karındanbacaklı (Gastropoda) kabuklarını korunak olarak
kullanmasıdır. Deniz şakayığı (Anemonia)-balık birlikteliği de ortakçılığa
verilebilecek örneklerdendir.
besin tuzları [nutrients]
Bitkilerin besin kaynağını oluşturan gübreseller.
besin zinciri [food chain] Beslenmede tüketilen/tüketen halkalarından oluşan organizmalar zinciri.
besinsel birlik [feeding guild,
trophic guild] ® Beslenme birliği.
besleme düzeyi [feeding level] Birim zamanda balığa
verilen yem düzeyi.
besleme oranı [feeding rate] Akvakültürde belirli
bir süre ve zaman aralığında verilen yem miktarı.
beslenme [nutrition] Organizmaların
besleyicileri alarak bunlardan yaralanma olayı (beslenmesi).
beslenme alanı [feeding ground] Besinin olduğu ve
balıkların beslendiği bölge.
beslenme basamağı [trophic level] Bir hayvansalın besin zincirindeki yeri.
beslenme birliği [feeding guild, trophic guild] Birbiriyle
ilişkili olmayan balıkların benzer besin kaynağını kullanması. Örnek;
taban-obur (benthivore), çökel-obur (detritivore), ot-obur (herbivore),
et-ot-obur (omnivore), plankton-obur (planktivore), balık-obur (piscivore) vs.
beslenme göçü [alimental migration] Besin ve su aramak
için yapılan hareket. ® Göç.
beslenme ihtiyacı [nutritional requirement] Balığın
gelişmesi, büyümesi ve üremesi için gerekli olan organik maddeler ile
mineraller.
beslenme oranı [feeding ratio] Belirli bir süreçte
tüketilen (yenen) yemin ağırlığının vücudun ağırlık artışına bölünmesidir.
beslenme zamanı [feeding time] Balığın gün içerisinde
besin almada aktif olduğu zaman.
beş yıllık kalkınma planları [five years development plans] Planlı kalkınma yaklaşımı 1960’lı yılların başında önem kazanmış ve
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı 03.12.1962’de oluşturulmuştur. Planlı
kalkınmayla ekonomik ve sosyal gelişme bir bütün olarak görülmüş ve buna 5’er
yıllık kalkınma süreçleriyle ulaşmak istenmiştir. Kalkınma planlarıyla ki
bunlar özel ihtisas komisyonu raporlarına dayatılmıştır gelir dağılımının,
sosyal güvenliğin, nüfus artışı, iç göç, kentleşme, sağlık, konut, çevre gibi
konularda adaletli gelişme ana hedef olarak ele alınmıştır. Plan hedeflerine
ulaşma ulusal politika olarak kabul edilmiştir. Ne yazık ki uygulamada
planlarda konulan hedeflere eksiksiz ulaşılamamıştır. Bunun da ötesinde planlı
dönemlerde gerçekleş-tirilen ortalama %5’lik gelir artışı topluma adaletli
dağıtılamamıştır. Beşer yıllık planlardan Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı’ndan (1963-1967) 2001-2005’i de içine alan dönemde 8 adet plan
hazırlanmıştır. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar “Su ürünleri Özel
İhtisas Komisyonu” adı altında hazırlanan özel ihtisas komisyonu raporları V.
Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminden itibaren “Su Ürünleri ve Su Ürünleri
Sanayi Özel İhtisas Komisyonu” adı altında gerçekleştirilmiştir. 2006’da AB’ye
uyum çerçevesinde 5’er yıllık planlar kaldırılmıştır. Yedi yıllık olan
Dokuzuncu Kalkınma Planında bu ad Balıkçılık Özel İhtisas Komisyonu Raporu’na
dönüşmüştür.
BEşik (kıs) [BThreshold] Biyokitle
eşiği. ®
Minimum stok büyüklüğü eşiği.
beşli [pentad] Beş günlük süreçli, periyotlu.
beta-mezosaprob kuşak [b mesosabrobe zone] ® Saprob
sistemler.
beyaz balık [European seabass] 1- ® Dicentrarchus labrax.
beyaz balık [white fish] 2- Yağı etinde değilde
karaciğerinde biriktiren balıklar için kullanılan genel terimdir. Bu balıkların
etlerinde en çok %2 oranında yağ bulunur. Örnek; morina balığı (Gadus morhua). Ayrıca beyaz balık
tanımlaması çoğunlukla alabalıkgiller için kullanılmaktadır.
beyaz balina [white whale] ® Delphinapterus leucas.
beyaz et [white meat] Balık eti renginin ticari
ölçüsü.
beyaz halka [light zone] Otolit ya da
kesitinde, yansıyan ışıkta parlak (beyaz) görünen, hızlı büyüme dönemine ait
olup daha çok inorganik madde (CaCO3’ın aragonit kristallerini)
içeren halka.
beyaz kaya balığı [transparent
goby] ® Aphia minuta
mediterranea.
beyaz leke
[white spot] Asalak kamçılı
birgözelilerin (Protozoa) oluşturduğu hastalık. Balığın vücudu ve yüzgeçlerinde
beyaz lekeler oluşur. Balık kendisini sert aksamlara sürter. Solungaçlara da
bulaşabilir. Bu durumda solunum zorluğu ortaya çıkar.
beyaz sokar [marbled
spinefoot] ® Siganus rivulatus.
beyazgöz balığı [blotched
picarel] ® Spicara maena.
beyazgöz izmarit [blotched picarel] ® Spicara
maena.
beyin [cerebrum, brain] Omurgalılarda kafatası içerisindeki merkezi denetleme ve karar organı.
bez [gland] Kullanılması ve/ya da vücut dışına atılması
için salgı üreten organ, doku.
BG (kıs) [HP] Beygir gücü.
bi- (önek) [bi-] İki, iki kez. Örnek;
bilateral - iki yanı (tarafı) olmak.
bikarbonat [bicarbonate] Bir hidrojen atomu
taşıyan tuz. Örnek; Ca(HCO3)2 kalsiyumbikarbonat
(kalsiyumhidrojenkarbonat).
bilateral [bilateral] İki yanlı.
bildirilmeyen av [non-reporting catch] İlgili merciye
bildirilmeyen av yüzdesi, miktarı. Örnek; avlanmış olup deney yapana
iletilmeyen markalı balıklar.
bilek (carpus) Kafadanbacaklılarda çomağın genişleme alanıdır; küçük
vantuzlu ve bazen de düğme-vantuzlu olup çomak kapalı iken karşıt vantuza
yapışır.
bileşen [constituent] Bir
karışımı oluşturan maddelerden biri.
bilimsel araştırma gemisi [scientific research vessel] Bir kuruma ait olan ya da bütünüyle (av ve personeli dahil) kiralanmış
deniz aracıdır. Bu araçla yapılan çalışmalar bilimsel çalışma plan ve
programına göre yürütülür. Denizdeki bilimsel çalışmaların gerçekleştirilmesi
ve çalışma programının uygulanmasından başuzman sorumludur.
bilimsel balıkçılık çalışması [scientific fishery survey] Bir gemi (tekne) kullanılarak balıkçılık hakkındaki bilimsel bilgileri
artırmak amacıyla yapılan çalışmadır. Bu tür çalışmalar balıkçılık düzenlemesi
ve idaresi dışındandır ve çalışmalarda standart ağ kullanılmaz. Bu nedenle ve
ticari kaygılar dikkate alınmadığından dolayı da balık bolluğunu daha doğru
yansıtırlar.
bilimsel isim [scientific name] Yerel ve halk
tarafından kullanılan isimlerin aksine taksonomik bir bütünün Latince ya da
Latinceleştirilmiş adıdır. Burada Linne’nin çift isim sistemi kullanılır. Her
türün bir cins ve bir de türü belirten adı vardır. Bilimsel isimler yazı
içerisinde ya italik ya da altı çizilerek belirginleştirilir. Örnek; Mullus barbatus ya da Mullus barbatus
(keserbaş barbunya). Bilimsel isim keşfedilmiş organizmalara verilmektedir.
Ancak henüz keşfedilmemiş bir hayvana Pithecanthropus
alalus (dik duran, konuşmayan, kçük
beyinli maymun adam) adı Ernst Haeckel tarafından verilmiştir. İzleyen dönemde
(1890) Java adamına (ya da insanına) Du Bois Haeckel'in cins adını alıp Pithecanthropus erectus adını
vermiştir. ava insanının bugükü adı ise Homo
erectus'tur.
bilinmeyen stok [unknown stock] Durumu hakkında
yetersiz bilgi bulunan stok.
bim trolü [beam trawl, outrigger trawl] ® Kirişli
trol.
bineri nomenklatur [binary nomenclature] ® İkili
isimlendirme. ® Bilimsel
isim.
binoküler [binocular] Çift gözmercekli.
binoküler mikroskop [binocular microscope] Çift (iki) göz-merceği olan mikroskop.
binominal [binominal] İki terimli.
binominal isimlendirme [binominal nomenclature] ® İkili
isimlendirme. ® Bilimsel isim.
bir kez yumurtlayan [semelparous] Yaşamında yalnız bir
kez yumurtladıktan sonra ölen balıklar. Örnek; Büyük Okyanus som balığı - Oncorhynchus tshawytscha.
birey [individual] Aynı türe ait
canlılardan bir tanesi.
bireyoluş [ontogenesis] Bir canlının bireysel
gelişme öyküsüdür. Bu bir biyolojik açılma, gelişme olayı olup canlının
basitten karmaşığa doğru kademeli gelişmesini belirtmektedir.
bireysel balıkçılık kotası [individual fishing quota] ® Bireysel
kota.
bireysel kota [individual quota] İzin verilebilir
toplam av miktarının (TAC) belirli bir yüzdesinin birey, tekne ve ya da sayısı
sınırlı şirkete verilmesidir. Şirketlere ve teknelerine verilen kota girişimci
kotası olarak adlandırılır. Bireysel kota, kaynağın ortak kullanımı ve kaynağı
sahiplenmeyi teşvik ettiği için stoğu koruyucu işlev görür. Ayrıca harcamaların
azaltılması ile kaliteli ürüne yönelmeyi sağlar.
birgözeliler [Protozoa, single-celled organisms, unicellular animals] Hayvanlar aleminin (Animalia) bir alt alemi olup bir göz’den (ev, odacık,
hücre) oluşan gözle görünmeyen (0,01-1,05 mm) canlıları kapsar. Bunlara çoğu
kez birhücreliler ya da tekhücreliler de denmektedir. Üreme çoğunlukla gözenin
ikiye bölünmesi ya da kavuşma (conjugation) aşamasıyla olur. Tatlı-su, deniz ve
karada-toprakta yaşarlar. Çokgözelilerin asalak (parazit) ve ortakyaşar
(sembiyoz) olanları vardır. Biçimleri çeşitlidir. Kamçılılar (Flagellata),
kökayaklılar (Rhizopoda), sporlular (Sporozoa), kirpikliler (Ciliata)
sınıflarına ayrılırlar. Bu gruplar kamçı, kirpik ya da yalancı ayak ile hareket
ederler. Dış-beslek (heteretrof) canlılardır. Göze çekirdeği vardır.
Birgözeliler besin zincirinde parçalayıcı ve bakteri biyokitlesini kontrol
ediciler olarak önemli bir yer alırlar.
birhücreliler [unicellular
animals] ®
Birgözeliler.
birikme [accumulation] Bir şeyleri biriktirme ve
belirli bir süreçte miktarını artırma anlamında kullanılmaktadır. Örnek;
birikme, kirlilik öğelerinden olan ağır metallerin belirli bir süreçte
vücuttaki miktarının artmasıdır.
birim av [catch per unit of effort] 1- Harcanan güç birimi (çaba) başına
düşen av miktarıdır. Bazı koşullarda filonun ekonomik etkinliği için de
kullanılabilir. Kısaltılmış olarak c.p.u.e ya da CPUE ya da C/E olarak da
yazılmaktadır. Son zamanlarda kısaltma olarak C/g ya da Y/g de
kullanılmaktadır. Burada C = Sayı olarak av; Y = Ağırlık olarak av ve g =
Tanımlanmış çaba birimi yani kısaca çabadır.
birim av [catch per unit of effort] 2- Belirli
bir araçla, belirli bir süre harcanan çaba sonucu, avlanan balıkların ağırlığı
ya da sayısını ifade eden bir terimdir. Çoğunlukla balık bolluğunun ya da
biyokitlenin (artma ve azalmasının) bir göstergesi olarak kullanılır. Azalan
birim av stokta azalmayı ifade eder.
birim çaba [unit of effort]
Tanımlanmış bir çabayı ifade eder. Çaba daha doğrusu birim çaba örneğin
balıkçılık filosunu oluşturan teknelerin limandan çıkış ve girişleri arasındaki
süre olabileceği gibi bir günde yapılan dip trolü ağı çekim sayısı ya da süresi
ile filoyu oluşturan teknelerin makine güçleri ya da tekne büyüklükleri ve
benzeri gibi tanımlanmış veriler olabilir. Yanlış olarak bazen birim ava
eşdeğer anlamda da kullanılmaktadır.
birim çaba başına düşen av [catch per unit effort] ® Birim av.
birim stok [unit stock] 1- Beverton ve Holt’a göre (1957) Kendi kendisini devam
ettiren açık sistemdir (self regenerating open system).
birim stok [unit stock] 2- Kendi kendisini devam ettiren (self regenerating), bir
ırk (race) ya da bir türden olan, belirli bir bölge ve belirli bir zamanda
(yıl) üreyen ve diğer stoklardan bağımsız olarak avlanan balık topluluklarına
denir. Çoğunlukla kısaca stok olarak anılır. Biyolojik anlam taşımayan yapay,
teknik, daha doğrusu ekonomik, bir tanımdır.
birincil besin kaynağı [primary food source] Balığın en
önemli besin kaynağı.
birincil erkek [primary male] İkincil erkeğin aksi,
normal ve sürekli testisi olan erkek. ® İkincil erkek.
birincil kirleticiler [primary pollutants] Ortama girer girmez
çevreyi kirleten maddeler.
birincil tatlısu balıkları [primary freshwater
fishes] Tuzlu suya tahammülü olmayan (Cyprinidae, birçok
Siluroidei (Siluridae), Centrarchidae, Percidae vs) familyalarından balıkları
belirtmek için kullanılır.
birincil tüketici [primary consumer, first-level consumer] Topluluğun oluşturduğu beslenme ağında balığın en alt düzeyde bitkisel
plankton (fitoplankton) ile
beslenmesidir.
birincil üretim [primary production] Bir ortamdaki
bitkisel üretim.
birincil üretimi ölçme yöntemleri [measurement methods of primary production]
Bunlar; i) Hasat yöntemi (harvest
method) ya da net topluluk üretimi ölçümü; ii)
Oksijen ölçümü – ışıklı/ışıksız kap deneyi (light and dark bottle experiment); iii) CO2-yöntemi (CO2-method);
iv) pH-yöntemi (pH-method); v) Ham malzemenin kaybolması
(disappearence of raw material); vi)
İzotop izleme ile ölçüm
Birincilağızlılar [Protostomia, protostomes] Eumetazoa
aleminde bir üstkabiledir. İki yanlı (bilateral) bakışımlı (simetrik)
hayvanları kapsar. Birincilağızlılardan diğerlerinin yanında en yaygın bilinen
gruplar şunlardır. Annelida, Arthropoda, Brachiopoda, Chaetognatha, Bryozoa,
Mollusca, Nematoda, Platyhelmintes, Rotifera vs.
bir-kabuklu [univalve] ® Tek-kabuklu.
birleştirilmiş balıkçılık verisi [aggregated fishery data; pooled data] Ayrıntısı belli olmayan aynı türden olup birleştirilerek birbirine katılmış
veriler.
bir-yazlık [summerling] Birinci yazı geçirmekte olup
genellikle sonbaharda avlanabilecek bir yaşındaki herhangi bir balık.
bir-yıllık [yearling] Birinci yaş grubuna
ait (AG I). İkinci takvim yılındaki balık.
bisal [byssal] Midyelerde bisus ile ilgili.
bisturi [bisturi] ® Neşter.
bisus [bysus] Midyenin farklı nesnelere
bağlandığı iplik kümesi. İplikler ayak tarafından salgılanarak oluşur.
bitki öldürücü [herbicide]
®
Bitkikıran.
bitkikıran (herbisit,
herbisid) [herbicide] Büyümesi,
yayılması istenmeyen bitkileri (zararlı ot ve benzerini öldüren, yok eden)
inorganik ya da organik kimyasallar.
bitkisel balık örtüsü [vegetative fish cover]
Sudaki balıkların üstünde olup onları örten, gölgeleyen
her türlü bitkisel malzeme.
bitkisel plankton (fitoplankton) [phytoplankton] Planktonun kendibeslek (ototrof) bitkisel kısmıdır. Su kolonunda askıda
olup su hareketleriyle taşınırlar. Gözle görülemeyecek kadar küçüktürler fakat
suda çok miktarda bulunmaları halinde, suya ve türe bağlı olarak yeşilimsi,
sarı ya da esmere çalan renk verirler. Su kolonunun ışıklı tabakasında (öfotik
kuşakta) fotosentez yoluyla enerji elde ederler ve yeni organik madde
oluştururlar. Bu yönleriyle birincil üreticilerdir. Üretimde, karasal
bitkilerde olduğu gibi nitrat, fosfat gibi makro besinler ile demir vb gibi
mikro besinleri kullanırlar. Önemli fitoplankton grupları diatomlar (Diatomae),
dinoflagellatlar (Dinoflagellata), kokolitler
(Coccolithphore) ve
siyanobakterilerdir (Cyanobacteria).
Bivalvia (Çenetliler,
midyeler) [molluscs] 1- Çift (kalkerli) kabuklu yumuşak-çalardır. İki yanlı (bilateral)
simetriktirler. Kabuklar dışbükeydir, mafsallı (menteşeli, çenetli) olup içte
izi bulunan kaslarla kapanır. Midye gövdesi yumuşaktır, çiğneme düzeneği
yoktur. Arkaya doğru (bazen birleşmiş) iki sifonludurlar. Sifonlardan birinden
su çeker diğerinde dışarı atar. Balta şeklindeki ayak kaslı olup hareketlidir.
Çift lamelli solungaçları vardır. Çoğu tür sudaki askı maddeler ve planktonla
beslenir. Diğerleri çökelle (çökelobur, çökelcil) beslenir. Diğer bazı türleri
ksilofajdır (xylophage - ağaç yiyen). Eşeysel hücrelerini suya bırakarak eşeyli
ürerler. Kurtçukları (larvaları) uzunca bir süre plankton olarak yaşar ve
metamorfozdan sonra erin yapıya dönüşüp tabansal (bentik) yaşama geçerler.
Birçok türü erdişiliğin (hermaphrodism) farklı formlarını gösterebilir. Dünya
denizlerinde toplam 10,000 türünün bulunduğu kabul edilmektedir. Akdeniz sular
sisteminde 65 aileden yaklaşık 400 türü yaşar. Bunlardan 30 ailedeki 30 tür
balıkçılığın ilgi alanına girer. Midyelerin hemen hemen tamamı yenilebilir.
Bivalvia [Lamellibranchiata, Pelecypoda, bivalve, mussels] 2- Ayrıca ® Midyeler.
biyo [bio] Yaşam. Yaşamla ilgili. Örnek;
biyoloji (biology).
biyoakümülasyon [bioaccumulation]
Biyolojik yönden, beslenme ağı içerisinde kirleticilerin birikmesi.
biyoakustik [bio-acoustic] Çeşitli durumlarda
hayvanların çıkardıkları seslerin incelenmesi.
biyobozunan [biodegradable] Doğal yollarla
(süreçlerle) bozunan, parçalanan.
biyobozunmayan [non-biodegradable] Bakterilerin biyolojik olarak ayrıştıramadığı (parçalayamadığı) organik
madde(ler).
biyobulanıklık [bioturbation] Delen, tabanda beslenen
ya da diğer yaşamsal etkinlikler nedeniyle canlılarca tabanda oluşturulan
bulanıklık
biyoçeşitlilik [bio-diversity]
Türlerin birim alan ya da hacim başına düşen sayısı olup belirli bir
zaman ya da belirli bir yerdeki türlerin bütünü anlamını taşır.
biyocoğrafya [bio-geography] Yerkürede canlıların
dağılımlarını ele alan coğrafya dalı.
biyodeneme [bioassay]
Herhangi bir etkenin etkisinin laboratuar koşullarında denenmesi ve gözlenmesi.
biyoelektrik [bio-electric] Canlıların tehlike ve
tehdit anında ürettikleri elektrik. Örnek; Elasmobranchii (köpek balıkları ve
vatozlar sınıfından) Torpedo cinsi
uyuşturan balıklarının bazı türleri 220V üretebilmektedirler.
biyoenerjetik [bio-energetics] Organizmalardaki
enerji değişikliği ve aktarımını inceleyen dal.
biyofiltre [fluidising bed] Akvaryumlarda
kullanılan biyolojik filtre sistemi. Sistem bir silindirin içerisine
yerleştirilmiş taneciklerden oluşmaktadır. Suyun arasından geçmek zorunda
olduğu tanecikler üzerinde büyüyen bakteriler sudaki azotu almaktadır.
biyofizik [bio-physics] Fiziksel yöntemlerle
biyolojik olayları inceleyen dal. Biyolojik fizik.
biyogenetiğin temel yasası [biogenetic law] Haeckel 1866’da
ortaya koymuştur. Buna göre “bireyoluş, soyoluşun kısa bir tekrarıdır” ya da
soyoluş bireyoluşun içinden geçer. Aşırı bir genelleme olarak Meckel, 1806 ve
Serres 1824 “insan embriyosu gelişimi sırasında, en basitinden en yükseğine
kadar çeşitli derecedeki hayvanların sabit ve sürekli beden yapısını geçici
olarak yapar” demişlerdir.
biyogenetik [bio-genetic] Canlılardaki
bileşenlerin incelenmesi.
biyogenez [biogenesis] Canlı olan canlıdan
gelir kuramı.
biyografi (biyografya) [biography] Yaşam öyküsü. Özyaşam
öyküsü.
biyoizleme [biomonitoring]
Bitki ya da hayvanın yaşamındaki değişmeleri değerlendirmek için doğal ortamın,
biyolojik konumu dahil, izlenmesi.
biyojenik [biogenic] Biyolojik malzemeye dayalı
maddelerdir.
biyojeokimyasal döngü [biogeochemical
cycling] Kimyasal elemanların fiziksel çevre ile organizmalar
arasındaki döngüsü.
biyokatalizör [bio-catalyser] Düşük sıcaklıkta,
canlı dokulardaki kimyasal olayları çabuklaştıran (hızlandıran) vitamin, hormon
ve enzim gibi maddeler.
biyokimya [biochemistry] Dokuları oluşturan
maddeleri inceleyen dal.
biyokimyasal oksijen ihtiyacı [biochemical
oxygen demand (BOD)] Kolay parçalanabilir organik kirliliğin
(yükün) dolaylı bir ölçüsüdür. Sudaki organik maddelerin parçalanmasında
mikroorganizmaların birim hacim başına gereksinim duydukları oksijen miktarını
verir ve genellikle 20 0C’de BOD5 yani beş günlük ihtiyaç
şeklinde belirlenir. BOD5 ya su filtrelenmeden (total BOD) ya da
filtrelenerek (soluble BOD) olarak belirlenebilir. Biyokimyasal oksijen
ihtiyacı biyolojik oksijen ihtiyacı değildir ve bu şekilde bir algılama
yanlıştır.
biyokitle [biomass] 1- Belirli bir zaman ve yerde stok miktarının genellikle ağırlık
cinsinden (kg, ton) verilmesi.
biyokitle [biomass] 2- Dikkate alınan tür ya da
canlı grubunun (biyolojik materyalin) toplam kütlesidir.
biyoklimatoloji [bioclimatology] Canlılar ve
canlıların gelişmesine olan iklim etkisini inceleyen dal.
biyokütle
[biomass]
®
Biyokitle.
biyoloji [biology] Yaşambilim.
biyolojik arıtma [biological
treatment] Mikroorganizmalar kullanılarak atık suyun arıtılması.
biyolojik denge [biological
balance] Organizmalar arasındaki denge.
biyolojik kontrol [biological control] Bir yırtıcıyı
(tüketiciyi) sıkıntı yaratan bir popülasyonu kontrol etmek için kullanmak.
Örnek; bazı balık türlerinin sivrisineğin kontrolü için sudaki sivrisinek
kurtçuklarını yemesi için kullanılması.
biyolojik oseanografi [biological oceanography] Deniz ve
okyanuslardaki canlı yaşamı ile bunların çevreyle ilişkilerini inceleyen
oseanografi dalı.
biyolojik saat [biological clock] Canlılardaki içsel
mekanizmalardan biri olup canlının davranışsal ve fizyolojk düzeninin dış
etmenlerce kontrolü ve iç mekanizma ile düzenlenmesidir.
biyoluminesens (biyoluminesans) [bioluminescence] Bazı organizmaların
kimyasal tepkime ve hücresel salgı sonucu görece zayıf, soğuk ışık saçmasıdır. ® Luminesens.
biyom [biome]
Bölgesel ana canlı organizmalar topluluğu. Doğal ortamdaki ya da bir iklimsel
kuşaktaki (tundra, tropik orman, çöl vb) bütün canlı organizmalardan oluşan
topluluk.
biyomas [biomass] ® Biyokitle.
biyometri [biometry] Canlıların incelenmesinde
(gözlem ve ölçümlere) matematiğin, aslında istatistiğin uygulanması.
biyosenoz [biocoenosis] ® Biyosönoz.
biyosentez [biosynthesis] 1- Basit maddelerden karmaşık kimyasal bileşenlerin canlılar
tarafından üretilmesi. Örnek; nişasta.
biyosentez [biosynthesis] 2- Canlının kendi içinde yaptığı kimyasal sentez. Örnek; klorofilli
özümseme.
biyosfer [biosphere] 1- Gezegenimizin canlıların
bulunduğu atmosfer ve yeri içeren kısmı.
biyosfer [biosphere] 2- Yeryüzü. Yaşamalan olarak yeryüzü.
biyosid(ler) [biocide(s)]
Canlı organizmaları öldüren kimyasallar.
biyosistematik [biosystematics] Taksonların evriminin
incelenmesi.
biyosönoz [biocoenose, biocoenosis, life assemblage] 1- Yaşam birlikteliği. Bitki ve
hayvanların yaşam-ortamda (biyotop) dengeli birlikteliği. Burada çevrenin
fiziksel yönleri dışlanmakta olup ekosistem ile eşanlamlı değildir.
biyosönoz [biocoenose, biocoenosis, life assemblage] 2- Belirli bir bölgede yaşayan canlılar topluluğu.
biyosönoz [biocoenose,
biocoenosis, life assemblage] 3- Bir yaşam-alanda (belirli
bir ortamda-habitat) denge durumuna ulaşmış canlılar topluluğu.
biyota [biota] Belirli bir bölgedeki bitkisel ve hayvansal yaşamın bütünü.
biyoteknoloji [biotechnology] Özellikle genetikle (kalıtsallıkla) ilgili mühendislik
ile birbirine yakın DNA teknolojisini kullanan ve uygulayan biyolojik
bilim.
biyotik [biotic] Biyolojiyle (canlılarla) ilgili, biyolojik.
biyotik faktörler [biotic factors] Besin ve beslenme ile
canlılar arası etkileşim sonucu canlı yaşamını etkileyen faktörler.
biyotip [biotype] Kalıtsal özellikleri ile biçim
benzerliği.
biyotop [biotope] ® Yaşam-ortam.
biz balığı [fringebarbel
sturgeon] ® Acipenser
nudiventris.
bıçak ağzı seçme [knife-edge-selection] Stoğa katılacak
olup ilk avlanma yaşına (tc) eriştikten sonra çoğunluğun (%50<)
kısa sürede av alanına göç ettiği türlerde elde edilen seçiciliğe verilen
addır. Eğri bıçak ağzı gibi ( ò ) dik
eğimlidir. ®
Seçme. ® Solungaç ağında seçme. ® Trol ağında
seçme.
bıldırcın kefal [keeled mullet] ® Liza carinata.
bıldırcınçırçırı balığı [five-spotted wrasse] ® Symphodus
roissali.
BL (kıs) [home port] Bağlanma limanı. ® Bağlı olduğu
liman.
blenna [slime] Çamur.
Blenniidae
(Horozbinagiller) [blennies, combtooth blennies] Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı, Levreksiler (Perciformes)
takımı, Blennioidei alttakımının en geniş ailesi olup yaklaşık 53 cins ve 345
türü kapsamaktadır. Tropik ve
alt-tropik sularda dağılmışlardır. Çoğunlukla denizel olan bu balık
ailesinin bazı fertleri acı-suya ve tatlı-suya girer. Blenniidae geniş bir ailedir. Küçük boylu balıkları kapsar. Bilinen en büyük boylu birey 54 cm’dir.
Görece iri olan diğerleri 30 cm boya ulaşırlar; ancak çoğunluk 15 cm’den
küçüktür. Erkekleri dişilerden büyüktür. Daha çok tabanda ya da tabana yakın
yaşarlar. Kendilerini çamura gömer ya da kabuklar içine saklanırlar. Kısa bir
süre için su dışına çıkabilirler. Bazı türleri küçük gruplar oluşturabilir.
Diğerleri tek ve bulundukları kısmı koruyarak yaşarlar. İnce, uzunca vücutlu,
pulsuz, sırt yüzgeçleri uzun olup sığ sularda tabanda oyuk ve kovuklarda
bulunurlar. Baş güçlü, yüz kısadır.
Gözün üstünde bazen bir ya da saçaklı dokunaçlar bulunur. Uzun ve bitişik tek
sıralı kesici dişleri vardır. Alt ve üst çenelerindeki dişleri önemli
özelliklerindendir. Tarak-dişli, kılıç-dişli terimler diş tanımlamasında ve
İngilizce isimlendirmede kullanılmış ve kullanılmaktadır. Yumuşak ve sert
ışınlı sırt ve dışkıl (anal) yüzgeçler uzundur.
Pulsuz gövde çıplaktır fakat bolca sümüksü maddeyle kaplıdır. Erinlerde yüzme kesesi genellikle yoktur. Erkek
dişiyi yumurtlama yerine çeker. Bir batında ya da birkaç batında yumurta ve
atmık boşaltılır. Erkek birçok dişiyle çifteleşir. Yumurtalarını boş midye kabuklarının içine bırakırlar. Yumurtaları
genellikle erkek korur ve havalandırır.
Çoğu suyosunları (alglerle), kabuklular, yumuşakçalarla küçük
omurgasızlarla beslenirler. Bazıları
plankton yer. Renkleri bulundukları yere göre değişebilir ancak renkler
donuktur, sıklıkla damarlı ya da şerit ve lekeler vardır. Üreme döneminde daha
çok erkeklerin renkleri değişir ve belirginleşir. Kurtçuklar (larvalar)
yüzücüdür (pelajiktir). Kıyısal kuşakta boldurlar. Akvaryumculuğu yapılmaktadır.
Blennius ocellaris (horozbina,
kelebekhorozbina balığı, benekli horozbina) [butterfly blenny] TL=20 cm boya ulaşabilir. 10-
bobin [bobbin] 1- Trol yakalarının istenmeyen
malzemeye takılmasını önlemek ve bir ölçüde açmak için ağın yakalarına açılı
demir bir maça (kelebek) ile bağlanmış içi boş demir küredir (dan leno bobini).
bobin [cookie] 2- ® Lastik bobin.
bocalamak [to wear] Ağır fırtınayı
savuşturmak ve daha sonra eski rotasına dönmek için denizi kıçtan almak.
bocurgat
[windlass] ® Irgat.
BOD (kıs) [Biochemical
Oxygen Demand] ® Biyokimyasal oksijen ihtiyacı.
bodoslama [post] Gemi
ya da tekne omurgasının iki ucundan yukarıya doğru uzanan dikmeler.
bofa balığı [sea
lamprey] ® Petromyzon marinus.
bofor ölçeği [Beaufort scale] ® Deniz
durumu.
boğaz [strait] 1- Okyanus ya da
denizlerin dar bir su geçidiyle birleştiği kesim.
boğaz [throat] 2- Kafanın altında boynun ön kısmı
(balıklarda karın kısmı).
boğulmak [suffocation] Oksijen yetersizliğinden
(eksikliğinden) ölmek. İnsanlar suda (suya batınca) balıklar havada (sudan
çıkınca) boğulur.
Bolinus
brandaris (?) [purple dye murex] Sin. Murex brandaris. Kabuk değirmi olup uzun, dar kanallıdır. Kabuk
ağzı açıklığı geniş olup ovaldir. Rengi sarımsı bejdir. Boyu en çok 9,2 cm;
çapı (dikenler dahil) 6,6 cm'dir. Yaygın türdür, kumlu çamurlu tabanda yaşar.
Türkiye'nin Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunur. Avcılığı vardır.
bolluk [abundance] Çokluk
derecesidir. Popülasyon ya da stok’taki balıkların toplam miktarı olarak
algılanır. Belirli bir alanda yaşayan canlının örneğin bir balık türünün toplam
miktarı, mutlak ya da göreceli bolluk olarak verilebildiği gibi alan başına
düşen ya da birim çaba başına düşen değer olarak ta verilebilmektedir. ® Mutlak
bolluk.
bolluk göstergesi [abundance index, index of abundance] Bir stoğun ya da parçasının (örneğin yumurtlayan
kısmının) örneklenmesiyle ağırlık ya da birey sayısı olarak elde edilen
verileridir. Göstergeler çoğunlukla göreceli birimler olup bolluğun zaman
içerisindeki göreceli değişmesini ifade ederler. Örnek; birim çaba başına düşen
avın zaman serisi.
Bolma rugosa (?) [rough turbo] ® Astraea rugosa.
bongo ağı [bongo net] Kasnaklarından
birbirine yatay bağlanmış olup bir batırıcı ile çoğunlukla yatay ya da çaprazi
çekilen bir tür zooplankton ağı.
bonitasyon (ekolojik) [bonitation]® Değerlendirme.
Boops boops (kupez, kupes, lopa, gupa, altınkuşak
balığı, gopez) [bogue] Tabansal (demersal)
okyanus-göçerdir (okyanodromdur) ve 0-350 m’ler arasında yayılır. TL=36 cm
olabilir. Ticari balıkçılığı önemlidir. Genellikle kıta sahanlığı üstünde
kumlu, çamurlu, kayalık ve deniz çayırları üzerinde bulunur. Et-ot-oburdur
(omnivordur). Tez-dişidir (protogyre hermaphrodite-önce dişi sonra erkek olan
erseliktir). Toplu halde gece yüzeye çıkarlar.
borda [boardside] Tekne
ya da geminin su kesimi üstündeki yanı.
borda feneri [side light] Sancakta yeşil,
iskelede kırmızı yanan açılı oturtulmuş ışık kaynağı.
boreal [northern] Kuzey, kuzeyli.
boru balığı [longspine snipefish] ® Macroramphosus
scolopax.
Borubalığıgiller
[snipefishes] ® Macroramphosidae.
boş almak [take up slack] Gevşek olan ya da gevşek kalmış halatı germek.
boş vermek [give slack] Gerilmiş halatı
gevşetmek (kaçırmak, salmak).
boş zamanı değerlendirme
balıkçılığı [recreational fishery] Kişisel kullanım, eğlenme, spor vb amaçla yapılan, ticari amacı olmayan
balıkçılık ya da hasat.
boşaltma [evacuation] Gaz ya da uçucu
maddeleri uzaklaştırma, atma.
boş-burun [hollowsnout grenadier] ® Coelorhynchus
coelorhynchus.
boşluk (kavite) [conceptacle (cavity)] Bazı deniz ve tatlı-su alglerinde üreme organları
taşıyan özel bölmelerdir (boşluklardır). Bu boşluklar Corallinaceae,
Hildenbrandiales ve esmer Fucales türlerinde (Tallus içinde) bulunur. Not:
Receptacle (çiçek taşıyıcı hazne) ile karıştırılmamalıdır.
boş-mideli [empty-gutted] Mide ve barsağında
besin olmayan balık.
botanik [botanic] Bitkileri inceleyen biyoloji
kolu.
Bothidae (Pisigiller) [lefteye flounders] Actinopterygii – Işınlı-yüzgeçliler sınıfı, Pleuronectiformes – Yassı-balıklar takımı,
Pleuronectoidei alttakımında yer alan bu aile 20 cins ve 158 türü
kapsamaktadır. Gözleri başın sol tarafında bulunan yassı balıklardır. Uzayan
ağız (protraktil) asimetriktir. Yüzgeçlerde sert ışın yoktur. Göğüs ve karın
yüzgeçleri vardır. Karın yüzgeci gözlerin bulunduğu tarafta (kör taraftakinden)
daha iridir. Tek bir yanal çizgi gözlerin bulunduğu tarafta kolay görülebilir
bir biçimde olup kör (alt) tarafta yoktur. Alt taraf genellikle beyazdır.
Tabana gömülen demersal balıklardır. Türlerin çoğu kıta sahanlığında yaşar.
Bazıları acı-suya girer. Bothidae hızla renk değiştirebilir. Birçok tür eşeysel
çift-yapısallık gösterir. Akdeniz’de 2
cins ve 6 tür ile temsil edilir. Arnoglossus
küçüktür (boyu 10-25 cm). Bonthus podas
40 cm’yi geçebilir. Etleri beğenilir. ® Pleuronectidae.
Bothus pantherinus (?) [leopard
flounder] TL=39 cm olup 0-150 metrelerde rastlanır. Daha çok
mercan resifleriyle birlikte görülür. Ticari balıkçılığı önemsizdir. Doğu
Akdeniz’de varlığı tartışmalıdır. Kumlu çamurlu zeminde yaşar.
Bothus podas (genişgözpisi, kalkan, pisi
balığı, pisi) [wide-eyed
flounder] Tabansal (demersal) balıktır. TL=45 cm ve
boy [length] Basitçe organizmanın uzunluğudur. ® Tam boy. ®
Total boy. ® Çatal boy. ® Standard boy.
boy dağılımı [size frequency distribution] ® Boy sıklığı
dağılımı.
boy frekans dağılımı [length frequency distribution] ® Boy
sıklığı dağılımı.
boy frekansı [length frequency] Boy sıklığı. ® Boy sıklığı
dağılımı.
boy sıklığı dağılımı [length frequency distribution] Aynı
türden, farklı boydaki balıklarda yapılan uzunluk ölçümlerinin hangi boylarda
(uzunluk gruplarında) kaçar tane ölçüldüğünü gösteren tablo ya da şekil.
boya göre av [catch-at-length, catch-at-size] Boya dayalı av da denilebilir. Avlanan balık boyu sınıflarının yaşa ya da
diğer faktörlere (araç ya da ülkeye) göre tablosudur. Bir türün boya dayalı avı
balıkçılıkta (yalnız karaya çıkarılanları değil) avlanarak öldürülen bütün
balıkları kapsamalıdır.
boy-ağırlık ilişkisi [length-weight relationship] Koordinat sisteminin Y eksenine ağırlık (g) ve X eksenine boy (cm)
konularak oluşturulan üssi katsayılı eğri ile ifade edilen ve balığın boya göre
ağırlığını veren matematiksel ilişki olup w=a.lb şeklinde verilir.
Regresyon denkleminde; a=kesişme noktası, b=eğimdir. Ayrıca, l=tam boy (cm) ve
w=bireysel ağırlıktır (g). ® Fulton kondisyon faktörü. ® Kondisyon katsayısı.
boyalı vatoz [undulate ray] ® Raja
undulate.
boylam [longitude] Ekvatora dik açılı olup kutup noktalarından geçerek yerküreyi 360 eşit
parçaya böldüğü varsayılan sanal çizgiler.
boylamasına pul sayısı [longitudinal scale series] Balık vücudu boyunca solungaçtan kuyruk köküne kadar olan pulların
sayısıdır. Çaprazi sayımlarda ise sırt yüzgeci kaidesinden yanal çizgiye (yanal
çizgi pulu hariç) ve yine (yanal çizgi pulu hariç) yanal çizgiden anal yüzgeç
başlangıcına olan pul sayılarıdır.
boyun eğme [submissive] Türdeşinin baskınlığını yani yenilgiyi kabul etmek zorunda olan hayvanın
tavrıdır.
boz camgöz [sharpnose
sevengill shark] ® Heptranchias perlo.
bozcamgöz [bluntnose
sixgill shark] ® Hexanchus griseus.
bozlekelikedi balığı [nursehound] ® Scyliorhinus stellaris.
bozulma [impairment]
Bir kaynak, ortam ya da olayın kalitesinin azalması, kirlenmesine denir.
bozulmamış [pristine] Eskiden olduğu gibi
duran, el değmemiş, değişikliğe uğramamış balık yaşam-alanı.
bozulmamış popülasyon [pristine population, virgin population] Popülasyonun
henüz avlanmamış (el değmemiş) fakat ileride avlanılabilecek kısmı ya da
parçası.
böbrek [kidney] Vücuttan sıvı atılması ve iyon
dengesinin korunmasını sağlayan organ.
böcek [common
spiny lobster] 1- ® Palinurus elephas.
böcek [Mediterranean
locust lobster] 2- ® Scyllarides latus.
böcek [Palinurus, rock lobster, spiny lobster,
languste] 3- Palunuridae ailesinden eti yenen
kabuklu. İstakoza benzer. Kollarında kıskaç yoktur. Türkiye’de Karadeniz hariç
diğer denizlerde 50-
böcek-yiyen
[insectivore] Sucul ve karasal böceklerle beslenen.
böğür [flank] Balığın yan
tarafı.
bölge [region]
Üç boyutlu ortamda, boyut ve şekli belirsiz olup etrafından özellikleri
nedeniyle ayrılan alan.
bölme [septum]
Benzeyen ya da benzemeyen kısımları (doku, boşluk vb) ikiye ayıran zar ya da
katman.
bölme haydrosu [bag
becket leg] Torbanın ortasındaki ilmiklerden
geçen uçkura bağlı olup haydros (kaydros) benzeri bir halat düzeneği ile avın
bölünerek güverteye alınmasında kullanılan halat.
bölme uçkuru [bag becket] Trol torbasını ikiye bölen ilmik (uçkur)
düzeni.
bölme-göz [septum
papillaris] Gözün bölmeli olması. Örnek; Osteoglossum’un gözü yatay bölmeli olup balık su
yüzeyinde aynı anda hem suyun içini hem de dışını görebilir.
bölünme [segmentation]
Birimlerin (elemanların) tekrarı.
bölünmüş [segmented]
Elemanlara ayrılmış.
bölüt [metamere, segment]
Birbirine az ya da çok benzeyen parçacıklardan her biri. Örnek; solucanlar ile
eklembacaklılarda birbirinin benzeri olup tekrar eden parçalar, bölümler.
Brachiopoda [Brachiopoda] ®
Kolsuayaklılar.
Brachydanio rerio (?) [zebrafish, zebra danio] ® Danio rerio.
Brama brama (baltabaş balığı) [Atlantic pomfret] En çok TL=100 cm,
Bramidae (Balta-balığıgiller) [pomfrets] Actinopterygii
sınıfı, Perciformes takımı, Percoidei alttakımında 8 cinsi (Brama 8 tür, Collybus 1 tür, Eumegistus 2 tür, Pterclis 4 tür, Pterycombus 2 tür, Taractes
2 tür, Taractichthys 2 tür ve Xenobrama 1 tür) toplam yaklaşık 20 türü
ihtiva eden bir ailedir. Tek türü Akdeniz’de yaşar. Orta boydan irilere kadar
balıklardır. Orta yükseklikteki gövde basıktır. Sırt profili dışbükeydir. İri
ağız eğiktir. Sırt yüzgeci sert ve yumuşak ışınlıdır. Uzun sırt ve dışkıl
(anal) yüzgeçleri vardır. Karın yüzgeçleri kısadır. Kuyruk çataldır. Göğüs yüzgeçleri
dikkat çeker. Yanal çizgi erin bireylerde görülür. Pullar çemberimsidir
(sikloid). Çoğunluğun rengi parlak siyahtır. Yüzeyde ve orta suda yaşarlar.
Sıcak ve ılıman denizlerde Atlas, Hint ve Büyük Okyanus) görülür. Küçük
balıklar ve omurgasızlarla beslenirler. Porsiyonlar halinde yumurtlarlar.
Branchiostoma
lanceolatum (batrak) [lancelet] Önceleri adı Amphioxus lanceolatum idi.
İlkel kordalılardan Cephalochordata altkabilesi Branchiostomidae ailesinin Branchiostoma
cinsinden bir türdür. Omurgalılara
geçişe ışık tuttuğu için önemle araştırılmıştır. Solungaç yarığı, sırt
iplikçiği, baş-gövde-kuyruk, beyin benzeri oluşum, ağız- besin kanalı-anüs, kan
dolaşım sistemi vs’nin oluşmuş olması dikkat çekmektedir. Boyu
branda [sailor's hammock]
Denizcilikte, güvertede olup açıkta duran cihaz ve malzemenin örtülmesinde
kullanılan su geçirmez bir cins kumaş.
Brown hareketi [Brownian movement] Buna Brown molekül hareketi de denmektedir. Bir bardak suyun içerisine bir
damlalık kullanılarak yavaşça bırakılacak bir damla mürekkebin suda yayılması
bir Brown molekül hareketi olup moleküllerin birbirlerine çarparak
yayılmasıdır. ® Yayılma.
Bryozoa [moss animals] ® Yosunhayvanları.
BSEP (kıs) [Black Sea Environmental Programme]
Karadeniz Çevre Programı.
BT (kıs) [Bathy-Thermograph] ®
Batitermograf.
Buccinum
corneum (?) [striated
buccinum] Sin. Euthria cornea. Kabuk iğsi yapılı ve daralan sarmaldır. Kule
kubbemsidir. Kanal arkaya kıvrık, dudak kenarı tırtıklıdır. Rengi küçük alazlar
içinde grimsi bej olup düzensiz esmer lekelidir. Boyu en çok 6,5 cm, çapı 2,5
cm olur. Yaygın türdür. Gelgit kuşağında çamurlu ve kayalık kesime kadar
yayılır. Türkiye'nin Akdeniz ve Ege kıyılarında bulunur. Avcılığı vardır.
Buglossidium luteum (akdil
balığı, dil balığı, küçük dil balığı) [solenette] Tabansal (demersal) tür olup TL=15 cm ve 13 yaşında olabilir. 5-
buğulaşma [condensation] Buharın sıvıya
dönüşmesi.
bulanık [turbid] Asılı ya da askıda bulunan
maddeler nedeniyle ışık geçirmeyen su. ® Bulanıklık.
bulanıklık [turbidity]
Suda asılı bulunan maddeler (kolloid, çözünmüş malzeme ve plankton) nedeniyle
ışık geçirgenliğinin azaldığı durum.
bulaşıcı kan kangreni [Infectious Haematopoietic Necrosis (IHN)] Kan hücrelerinin ölmesi-çürümesi hastalığı. Balıktan balığa geçen
virüslerin neden olduğu akut hastalıktır. Hastalık böbrek ve dalaktaki kan
dokusunu tahrip etmektedir. Belirtileri; rengin koyulaşması, gözlerde
pörtleklik, kansızlık-solgun solungaçlar, şişkin karın, deride kanama vs. 100C’den
soğuk sularda özellikle 5 cm’den küçük balıkları etkiler ve kırımlara yol açar.
İnsanlar için gizil (potansiyel) tehlike oluşturur.
bulaşıcı som balığı kansızlığı [Infectious Salmon Anaemia (ISA)] Alabalıkgillerde
(Salmo gairdneri-gökkuşağı-alabalığı
ve Salmo salar-Atlas Okyanusu som balığında) görülen viral hastalıktır.
Böbrekte kanama olur. Balığı diğer hastalıklara karşı korumasız bırakır.
bulaşıcı su toplama hastalığı [infectious dropsy] Sazangillerde
bulaşıcı, kanamalı, virüslerin neden olduğu akut hastalıktır. Hastalık
özellikle kültürdeki sazan (Cyprinus carpio) balığında ilkbaharda görülür. Belirtileri şişkin karın,
düzenli olmayan yüzme ve denge bozukluğu, pörtlek gözlülük, şişmiş anüs, iç
organlarda ödem ve kanama.
bulaşma [infection] 1- İçine işlemek.
bulaşma [infection] 2- Virüs, bakteri ve mantarların balık vücudunu istila etmesi.
bulaşma [infection] 3- Hasatlığı oluşturan ajanın
canlıya girerek yerleştiği yer.
bum [boom, gin pole, stout pole] ® Bumba.
bumba [boom, gin pole, stout pole] 1- Yük aktarmak ya da çekmek için ucunda palanga olan
direk.
bumba [boom, gin pole, stout pole] 2- Balıkçı
teknelerinde ağın içeri alınmasında kullanılan ve palanganın bağlı olduğu
kuvvetli direk.
Bunsen beki [Bunsen burner] Gazla çalışan ve
laboratvarda kullanılan küçük ocak.
Burak Reis [?] ® Barak Reis.
burulma [twisting] Sarmal
olma, bükülme.
burun [cape] 1- Denize doğru uzanan kara parçası.
burun [snout] 2- Gözlerin önünde, başın
uç kısmı.
burun boyu [snout length] Başın en uç kısmı ile
göz çukuru kenarına olan uzaklık.
burun deliği [naris (çoğ, nares) nostril] Kafada dışa açılan bir çift burun deliği.
burun delikleri arası [internarial] Balıkların iki burun
deliğinin arası.
burun hızı [nose velocity] Balığın önünde ölçülen
su hızı.
burun önü [prenasal, rostral] Burun ucuna yakın
kemik.
burun üstü ışık-saçar [dorsonasal photophore] Myctophidae
ailesinde burun deliklerinin üst kısmında, gözlerin
önünde bulunan ışık organı.
burunsal [nasal] 1- Burunla ilgili.
burunsal [rostral] 2- Burunla ilişkili.
burunsal çukur [nasal fossa] Burun deliklerinin açıldığı
yarık.
burunsal köprü [nasal bridge] Burun deliğinin ön ve arka
kısmı (giriş-çıkış delikleri) arasındaki doku.
buz balıkları [ice fishes] İngilizcede buz balıkları
adıyla anılan balıklar Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı, Levreksiler
(Perciformes) takımı Notothenioidei alt ailesinde Channichthyidae ailesi ve
yine Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı Osmeriformes takımı Salangidae
ailesinde yer almaktadırlar. Salangidae ailesi 6 cinste 20 türü barındırmaktadır. Bunlar yarı saydam olup tatlı ve
acı-suda yaşayan yukarı-göçer (anadrom) balıklardır. Burada özellikle üzerinde
durulmak istenenler ise Channichthyidae ailesinden 11 cinste, bilinen 15 türü
olan ve daha çok Güney
Kutup bölgesinin soğuk sularında yaşayan kanı renksiz balıklardır. Bu
balıkların kanlarında kana kırmızı renk veren hemoglobin bulunmaz ve ya da
işlevsiz (ölmüş) alyuvarlar (eritrositler) bulunur. Metabolizmaları doğrudan
deri yoluyla alınan oksijene dayanır. Soğuk suda, oksijenin daha çok çözünmesi
bu aşırı uç koşullarda hemoglobinsiz yaşamı olası kılmış bir uyum olarak öne
çıkmaktadır. Channichthyidae
ailesi bireyleri omurgalılar içerisinde bilinen hemoglobinsiz tek canlı
grubudur. Güney Kutbunda yaşayan bu balıklara hemoglobinin olmayışı sonucu açık
olan renkleri nedeniyle de ayrıca beyaz balık(lar) da denmektedir. Kutup
bölgesi doğal olarak diğer denizel kesimlerden daha soğuktur. Suların tuz
ihtiva etmesi buz oluşumunun 0 0C’den daha
düşük sıcaklıkta başlamasına neden olur. Bu ise suda yaşayan balıkların
(canlıların) aşırı soğuması ve kanlarının donma sıcaklığının 1 0C
altında buz kristali oluşturarak akışkanlığının çok azalmasına ve sonuçta
donmaya yol açar. Ancak bu bölgede yaşayan canlılar örneğin -1,8 0C’de
donmamaktadırlar. Bazılarının donabilmesi için sıcaklıklarının eksi 2,2 0C’ye düşmesi
gerekmektedir. Karşılaştırma amacıyla verilecek olursa tropik kuşaktaki
balıklar -0.8 0C’de donarlar. Buz balıklarının bu donmama
başarısı vücutlarında ürettikleri bir cins antifriz’in (glikopeptit’in) vücut
dışına böbrekler üzerinden atılmadan ve yeniden üretimine gerek kalmadan
kullanılması ve vücuda buz kristali girişinin engellenmesinde yatmaktadır.
Diğer yandan buz balıkları içerisinde tabanda (demersal) ve farklı derinlikte
yaşanlar ile yüzücü (pelajik) olanlar da vardır. Yüzücü olanlar enerji
harcamasını en aza indirmek için kemik yapılarını azaltıp buna karşın kıkırdak
ve yağı (trigliserit) artırarak suyun kaldırma gücünü kendi çıkarlarına
kullanmışlardır. Tabanda yaşayan buz balıkları ile yüzücüler arasındaki fark da
buradan kaynaklanmaktadır. Buz balıklarında farklı derinlikte yaşamayı seçmiş
olanlar şunlardır: Trematomus nicolai, Trematomus bernacchii, Trematomus
loennbergii, Gymnodraco acuticeps tabanda ama farklı derinlikte; Dissostichus
mawsoni, Pleuragramma antarcticum ve Pagothenia borchgrevinki
yukarıya (orta-suya) yerleşmişlerdir.
buz dağı [iceberg] Buzulun kopması sonucu
denizde (okyanuslarda) yüzer durumda olan büyük buz kütlesi.
buzlama [icing] Sıcaklığı 0 ile -0,5 derecede
tutmak için balıkların buzlanması. Bunun için önemli bir teknoloji geliştirilmiştir.
buzul [glacier] Üst üste yağan karların basıncı nedeniyle önce eriyen ve sonra donan suyun
büyük buz kütlesi oluşturması.
buzul çağdan kalma [glacial relict] Kuzey yarımkürenin
buzlarla kaplı olduğu ve balığın bulunmadığı buzul dönemindeki olaylarda tecrit
edilmiş (ayrılmış).
buzul gölü [glacial lake] Özellikle
Pleistocen’de buz örtüsünün erimesiyle oluşan göl.
buzul kuşağı [cryal
zone] Buzulların bulunduğu
kesimdeki akarsu ya da nehir kısmı.
buzul sonrası göl [postglacial lake] Buzullaşma sonrası
çözülen buzulun oluşturduğu göl.
büret [burette] Laboratuar ve bazen sahadaki
kimyasal çalışmalarda kullanılan eşit hacim aralıkları olan, musluklu, uzun cam
boru.
bütünleşik akvakültür [integrated aquaculture] Akvakültür
sürecinin çok yönlü ve kontrollü idaresi. Yemden pazarlamaya ve pazarlamadan
yeme doğru işletimin kontrolü.
bütünleşik çiftlikçilik [integrated fish farming] Balık kültürünün
diğer canlılarla (ördek, kaz, tavuk, ekin ile) birleştirilerek yürütülmesi.
bütünleşik çözümleme [integrated analysis] Stok tahmini yöntemler dizisinde çoklu veri kaynağının tek bir tahmin
içerisinde birleştirilmesi. Örnek; filonun karaya çıkardığı toplam balık
miktarı, örnekleme büyüklüğü, ıskarta tahmini, ıskarta örnek büyüklüğü, filonun
birim çaba başına düşen standartlaştırılmış avı, balıkçıktan bağımsız
incelemeler, markalama, büyüme vb’nin bütünleşik değerlendirilmesi.
bütünsel [holistic]
Parçaları değil de, bütünü tek bir sistem olarak gören ve ele alan yaklaşım.
bütünsel yumurtlayanlar [total spawners] Yumurtlayan
popülasyonda yumurta ve atmığın eşzamanlı oluşması ve bir hafta gibi kısa bir
süreçte cinsiyet malzemesinin (yumurta ve atmığın) boşaltılması.
Büyük Bariyer Resifi [Great Barrier Reef] Avustralya’da 1,900 km uzunluğunda ve 30-
büyük beyaz köpek balığı [great white shark] ® Carcharodon
carcharias.
büyük camgöz [basking shark] ® Cetorhinus maximus.
büyük çapari [great line] Üzerine 12 bin oltanın
bağlandığı boyu
büyük kum yılan balığı [great sandeel] ® Hyperoplus lanceolatus.
büyük kurdele balığı [king of
herrings] ® Regalecus glesne.
büyük lekeli alabalık [?] ® Salmo
trutta macrostigma.
büyük mersin balığı [beluga] ® Huso huso.
Büyük Okyanus [Pacific Ocean] Kıyı denizleri dahil
Amerika, Asya ve Avustralya kıtaları arasındaki okyanus. Dünyada bilinen en
derin çukurlar bu denizde ölçülmüştür. Kuriller Çukuru -10,377 m; Filipinler
Çukuru -10,504 m; Tonga Çukuru -10,790 m; Marian Çukuru -11,033 m.
büyük pervane [slender
sunfish] ® Ranzania laevis.
büyük sardalya [round sardinella] ® Sardinella
aurita.
büyük-ağızlı balık [Sloane's viperfish] ® Chauliodus sloani.
Büyükağızlıgiller [stomiids] ® Stomiidae.
büyükcamgöz balığı [basking shark] 1- ® Cetorhinus maximus.
büyükcamgöz balığı [sandbar shark] 2- ® Carcharhinus plumbeus.
Büyükkaridesgiller [penaeid
shrimp] ® Penaeidae.
büyüklük kural ve ilişkileri [size
rules and its relationships] Büyüklüğün yaşamı yönlendirmesiyle
ilgili kurallar şunlardır: i) Güç
büyüklükle değişir (Güç µ Ağırlık2/3), ii) Oksijen, su, besin, sıcaklık vs’nin vücuda girip çıkmasına izin
veren yüzey alanı büyüklükle değişir (Yüzey µ Ağırlık2/3), iii) İşbölümü ve bunun karmaşıklığı büyüklükle değişir (Karmaşıklık
µ Ağırlıka), iv) Bolluk
büyüklükle değişir (Bolluk µ Ağırlık-b), v) Yaşam olaylarının (metabolizma, çoğalma süreci, hareket etme
vb’nin) hızı büyüklükle değişir (Metabolizma µ Ağırlıkc). Not: µ = ilişkilidir ve a, b, c ise eğimi gösteren regresyon
değeridir). ®
Büyüklük ve ilginç bazı ilişkiler.
büyüklük sınıfı [size class] Belirli bir boydaki
balıkları ifade eder.
büyüklük sınırı [size limit] Yasal olarak
avlanmasına izin verilen balık büyüklüğüdür. Büyüklük alt ve üst sınırlar
olarak belirlenebilir. Alt sınır, küçük balıkların pazar boyuna ulaşmasını
(kısaca korunmasını) sağlarken üst sınır gelecek kuşakların devamını sağlamak
için başarılı döl veren büyük balıkların geride kalmasını hedefler.
büyüklük ve ilginç bazı ilişkiler [size and some interesting relationships] Büyüklük kural ve ilişkileri çerçevesinde dolaylı olarak
ortaya çıkan bazı ilginç ilişkiler şöyle sıralanabilir:
i) Ses µ Büyüklük (küçük canlıların çıkardığı ses tizdir). ii) Kuşak (nesil) µ Büyüklük (küçük canlılar daha sık kuşak değiştirir). iii) Ömür µ Büyüklük (küçük canlıların ömrü kısadır). iv) Hız µ Büyüklük (hız boyla artar, büyükler daha hızlıdır). v) Çap µ Boy, yükseklik (boy arttıkça gövde çapı büyür). ® Büyüklük
kural ve ilişkileri. Not: µ = ilişkilidir. |
büyükuyuşturan balığı [common torpedo]
® Torpedo
torpedo.
büyüme [growth] 1-
® Haplostik büyüme.
büyüme [growth] 2-
® Monopodial büyüme.
büyüme [growth] 3-
® Simpodial büyüme.
büyüme [growth] 4- Ağırlık, boy ya da sayıca artıştır.
büyüme aşırı avcılığı [growth overfishing] 1- Toplam ölümlerle ağırlık kaybının, büyümeyle
kazanılan ağırlıktan fazla olması. İçgöçer (stoğa katılan) başına düşen üründe
balıkçılık oranının büyük olması hali.
büyüme aşrı avcılığı [growth overfishing] 2- Stoka katılan birey başına düşen ürün (=içgöçer başına düşen ürün)
eğrisindeki balıkçılık payında kayıplar, büyümeyle artıştan fazla ise büyümede
aşırı avcılık söz konusu olur. Bu da basitçe Fmax olup genç balığın
daha büyüme potansiyelini gerçekleştirmeden avlanmasıdır. Burada, avlanan
balıkların çoğunun küçük, yani ağ göz genişliğinin çok küçük ve harcanan
çabanın ise çok büyük olması, büyüme aşırı avcılığına yol açar. Eğer balıklar
daha büyük olduklarında avlansalardı, balıkçılıkta, ağırlık olarak daha fazla
ürün elde edilebilirdi. Aşırı balıkçılık baskısının kaldırılması halinde ilgili
türün ömrü sürecinde stok kendisini toparlayabilir. ® İçgöç aşırı
avcılığı. ® Ekonomik aşırı avcılığı.
büyüme bantları [growing
bands] ®
Büyüme halkaları.
büyüme denklemleri [growth equations] v.
Bertalanffy’nin geliştirdiği ve Bewerton ve Holt’un balıklar için yazış tarzına
göre büyüme denklemleri şunlardır: Burada balığın t anındaki boyu ya da
ağırlığı onun sonuşmaz boyu ya da ağırlığının bir parçasıdır.
-K(t – t0) Boyca büyüme
denklemi: lt = L∞ [1 – e ] -K(t – t0) Ağırlıkça büyüme
denklemi: wt = W∞ [1 – e ]3 t
= zaman (yıl); lt ve wt
= Balığın t zamanındaki boyu ve ağırlığı; L∞
ve W∞ = Sonuşmaz boy ve ağırlık. K = Vücutca büyüme katsayısıdır (yıl). |
büyüme eğrisi [growth curve] Büyümenin zamana göre
grafiğidir.
büyüme evreleri [growth phases]
1- Bir popülasyon ya da stok
miktarının zamana göre değiştiği aşamalar. i-
Alışma evresi (lag phase); organizmanın ortama alıştığı, büyümenin çok az
olduğu süreç. ii- Logaritmik artma
evresi (log growth phase); hızlı büyüme (artış) süreci. iii- Gecikme evresi (delay phase); büyümenin yavaşladığı süreç. iv- Durağan evre (stationary phase);
birey sayısının değişmediği süreç. v-
Logaritmik azalma evresi (log extinction phase); birey sayılarının hızla
azaldığı süreç. vi- Bu süreci ya da
evreyi (v) logaritmik olmayan
gecikmeli azalma izleyebilir.
büyüme evreleri [growth phases] 2- Erken gelişme dönemlerinde organizmaların geçtikleri farklı
büyüme süreçleri. Bu süreçlerde organizmaların şekil ve fizyoloji-lerinde ani
değişiklikler olur. Aşırı değişme durumu (başkalaşma) metamorfoz olarak
tanımlanır.
büyüme halkası [growth ring] Balığın sert aksamında ağaç halkaları gibi yeni malzemenin bir öncekinin
üstüne biriktirilerek oluşan ve balığın yaş tayininde kullanılan halka.
Balıkların hızlı büyüme döneminde daha çok CaCO3 ve yavaş büyüme
döneminde daha az CaCO3’ı sert aksamlarında biriktirmeleriyle oluşan
ve yaz ve kış halkaları olarak da adlandırılan büyümeye ait işaretler.
büyüme havuzu [growing pond, rearing pond] Yapay havuz. Doğaya salınmadan önce erinleşmemiş balıkların saklandığı
havuz.
büyüme hızı [growth rate] 1- Bir yıl ya da mevsimde balığın
ağırlık artışının başlangıç ağırlığına oranıdır. Ortalama ağırlığın yaşa göre
bir fonksiyonu olarak çoğunlukla v. Bertalanffy eğrisinde (K) olarak ölçülür;
W=Wmax[1-exp (-K yaş)]. Balıklar sürekli büyürler fakat yaşlandıkça
büyümeleri giderek yavaşlar. Balıkçılık idaresinde balıkların hızlı büyüdükleri
verimli dönemde büyümelerine izin verilir ve ne genç ne de yaşlı olan (orta
yaşlı) bireylerin verdiği (iyi) ürünün elde edilmesi amaçlanır.
büyüme hızı [growth rate] 2- Belirli bir sürede bir popülasyonun
ne kadar büyüdüğüne ait değerdir. Bu içsel büyüme hızı çoğunlukla büyüme
modellerinde tahmin edilir ve sürdürülebilir hasat düzeyinin belirlenmesi için
önemlidir.
büyüme hormonu [growth hormone] Büyümeyi, enerji
değişimi ve canlıdaki kimyasal olayları düzenleyen peptit.
büyüme kuramı [theory
of growth] Bir balık stoğunun büyümesinin belirgin bir şekilde
artabilmesi için erinleşmemiş (juvenile) bireylerin sayılarının azaltılması ve
bu yolla bireysel büyüme hızının gözlemlenebilecek düzeyde artmasıyla stoğun
toplam ağırlığının artacağını ileri süren bir kuramdır. Buna seyreltme kuramı
da (thinning out theory de) denmektedir. Büyüme kuramının savunucuları olan
Petersen, Garstang ve Kyle’ın görüşleri her ne kadar doğru olsa da
gerçekleştirilmesinin güçlüğü nedeniyle seyreltilme ya da büyüme kuramı
stoklara uygulanamamıştır. Bunun nedeni ise Russel ve Bückmann’ın eleştirileri
çerçevesinde şöyle verilebilir. Seyreltilmiş stok ağırlığının, seyreltilmemiş
stok ağırlığından daha fazla olabilmesi için, seyreltilmiş stoğun iki yıl hiç
avlanılmamasını gerektiriyor ki bu da ekonomik olmaktan uzaktır. ® Seyreltme.
büyüme kuşağı [growth zone] ® Büyüme halkası.
büyüme markası [growth mark] ® Büyüme
halkası.
büyüme modeli [growth model] Balığın (canlıların)
büyüklüğünün matematiksel olarak farklı yaşlar için ifade edilmesidir. Örnek;
von Bertalanffy’nin büyüme modeli. ® Büyüme
denklemleri.
büyüme oranı [growth rate] Büyümenin birim zamanda
değişmesi (ağırlıkça dw/dt, boyca dl/dt, sayıca dN/dt). w=ağırlık, l= boy,
N=sayı, t=birim zaman.
büyüme periyodu [growth period] Büyümenin olduğu
herhangi bir zaman süreci.
büyüme sabitleri [growth constants]
Balıklara uygulanan v. Bertalanffy büyüme denklemindeki K, L∞,
t0 balık yaşamı boyunca durağan ve değişmez kabul edilir.
büyüme şekli [growth pattern] Balığın yaşamındaki
bir zaman sürecinde göreceli artmadır. Kalkerli yapılardaki bu görece artışlar
yaş tayinlerinde kullanılmakta ve incelenmektedir.
büyüme sezonu [growing season] Yıl içerisinde
balıkların büyüdüğü dönem. Soğuk iklim bölgelerinde yaz aylarında, tropik
kuşakta ise bütün yıl boyunca büyüme olur.
büyüyen [ongrowing] Akvakültürde balıkları
pazar boyuna kadar semirtme.
Bv (kıs) [virgin biomass] ® Bakir
biyokitle.