I [updated last  March 29, 2016]

ICZN (abbrev) (International Commission on Zoological Nomenclature) [Uluslararası Zoolojik İsimlendirme Komisyonu].

Idiacanthus [Idiacanthus] Yılanımsı gövdeli iri ağızlı tropik ve alt-tropik denizlerin derin kesiminde yaşayan yırtıcı balık cinsi.

IHN (abbrev) [bulaşıcı kan kangreni] ® Infectious Haematopoietic Necrosis.

Illex coindetii (broadtail squid) [?]  Manto uzun ve dardır. Erkeklerde baş oldukça iri ve güçlüdür. Eşeysel çift-yapısallık güçlü gövde oranlarında görülür. Boyu dişilerde en çok 27 cm, erkeklerde 20 cm ancak geneli 15 - 22 cm kadardır. Yüzey ile 600 m derinliklerde yarı demersaldir. Gündüz tabana yakın gece ise su kolonuna dağılır. Türkiye'nin Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunur. Yaygın türdür. Avcılığı ardır.

IMO (abbrev) [Uluslararası Denizcilik Teşkilatı] International Maritime Organization.

Indian mackerel [hint uskumrusu] ® Rastrelliger kanagurta.

Individual Transferable Quota (ITQ) [aktarılabilen bireysel kota] Balıkçıya (bireye), tekne sahibine ya da şirkete verilen, satılabilen ya da devredilebilen toplam avlayabileceği balık miktarı (kotası) hakkıdır. Bu uygulama filonun çalışmasını etkinleştirir. Bir kısım balıkçının hakkını devrederek ya da satarak filonun azaltılmasını yani kısaca var olan gizilgücün (potansiyelin) akılcı kullanımını sağlayabilir. Devletin filoyu azaltma yönündeki etkisi bu yolla azalabilir. Ancak zengin balıkçılar kazanırken fakir olanlar yok olur.

Infectious Haematopoietic Necrosis (IHN) [bulaşıcı kan kangreni] Kan hücrelerinin ölmesi-çürümesi hastalığı. Balıktan balığa geçen virüslerin neden olduğu akut hastalıktır. Hastalık böbrek ve dalaktaki kan dokusunu tahrip etmektedir. Belirtileri; rengin koyulaşması, gözlerde pörtleklik, kansızlık-solgun solungaçlar, şişkin karın, deride kanama vs. 100C’den soğuk sularda özellikle 5 cm’den küçük balıkları etkiler ve kırımlara yol açar. İnsanlar için gizil (potansiyel) tehlike oluşturur.

Infectious Salmon Anaemia (ISA) [bulaşıcı som balığı kansızlığı] Alabalıkgillerde (Salmo gairdneri-gökkuşağı-alabalığı ve Salmo salar-Atlas Okyanusu som balığında) görülen viral hastalıktır. Böbrekte kanama olur. Balığı diğer hastalıklara karşı korumasız bırakır.

Initial Phase (IP) [ilk evre] Terim her ne kadar ilk evre ya da başlangıç aşaması anlamını taşımakta ve ima etmekteyse de burada vurgulanmak istenen, davranış çalışmalarında (balıkların Labridae ailesinden Thalassoma lunare’de) görülen iki farklı erkek tipini belirtmede kullanılmaktadır. Bunlardan biri parlak renkli saldırgan uçtaki (terminal phase=TP) erkeğe, diğeri de küçük, cüce olarak da adlandırılabilecek, saldırgan olmayan alttaki (initial phase=IP) erkeğe işaret etmektedir. TP erkeğin beslenme ve çiftleşmede önceliği vardır. TP erkeğin kaybolması halinde ilk sıradaki IP erkeği etrafı kontrol edip TP’nin gerçekten bulunmadığından emin olduktan sonra kendisi TP erkeği olur.

Innate Releasing Mechanism (IRM) [içten gelen boşalma mekanizması] Buna doğuştan gelen salıverme işleyişi de denmektedir. Hayvanların karşılaştıkları özel uyarıcı sonucu, içgüdüsel davranış şekillerinin ortaya çıkmasıdır.

Institute of Hydrobiology [Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü] 1933 öncesinde Balta Limanı’nda İstanbul Üniversitesi’ne bağlı deniz biyolojisi incelemeleri yapan bir enstitü bulunmaktaydı. Birçok nedenden gelişemeyen bu enstitüye 1933’te Andre Naville atanmışsa da üniversite bütçesinin darlığı nedeniyle enstitünün gelişmesi sağlana-mamış ve enstitü 1937’de kapatılmıştır. 1947’de zamanın Ekonomi Bakanlığı balıkçılığın geliştirilmesi için girişimlerde bulunmuş, Toprak Mahsulleri Ofisi kurulmuş ve alınan desteklerle enstitü genişletilebilmiştir. 1951’de ise üniversiteler yasası uyarınca tüzel kişiliği olan “Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü” kurulmuş ve başına Zooloji Enstitüsü Müdürü Ord. Prof. Dr. Curt Kosswig getirilmiştir. 1950-1960 yılları arasında önemli gelişme kaydeden enstitüde kapatmaya kadar varan bir kriz süreci de yaşanmıştır. Enstitü daha sonra “Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü” adıyla ve 1992’de de “Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü” adı altında bugün faaliyetine devam etmektedir.

Institutes of Marine Sciences [deniz bilimleri enstitüleri] Gerçek anlamda Türkiye’de üç deniz bilimleri enstitüsü vardır. Bunlar Dokuz Eylül Üniversitesi - Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü, İstanbul Üniversitesi - Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi - Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü’dür. Anılanların yanında kendi alanında uzman olan bir de Deniz Harp Okulu - Deniz Bilimleri ve Mühendisliği Enstitüsü bulunmaktadır. Enstitüler her ne kadar biraz farklı isimlere sahip olsalar da verdikleri eğitim ve yapılanmaları (anabilim dalları) benzerdir. Birer yüksek lisans okulu olan bu enstitülerin anabilim dalları genel hatlarıyla şunlardır:

- Deniz Bilimleri Anabilim Dalı

- Deniz Biyolojisi ve Balıkçılık Anabilim Dalı 

- Deniz İşletmeciliği Anabilim Dalı

- Deniz Jeolojisi ve Jeofiziği Anabilim Dalı

- Deniz Teknolojisi Anabilim Dalı

- Denizel Çevre Anabilim Dalı

- Denizel Mühendislik Programları

- Fiziksel Oseanografi Anabilim Dalı 

- Kimyasal Oseainografi Anabilim Dalı

International Convention for the Prevention of Pollution from Ships (MARPOL) [deniz kirliliği sözleşmesi] Gemilerden Kaynaklanan Deniz Kirliliğinin Önlenmesi Sözleşmesi. Uluslararası Deniz Kuruluşu’nun (IMO) önderliğinde deniz taşıma araçlarının deniz kirliliğine yol açmalarını önlemek için kabul edilen sözleşme.

Invertebrata (invertebrates) [Omurgasızlar] Balıklar (Pisces), sürüngenler (Reptilia), ikiyaşayışlılar (Amphibia), kuşlar (Aves) ve memeliler (Mammlia) dışında olup omurgası olmayan 30 kabileyi içeren en basitinden (süngerler-Porifera ve yassı-solucanlar-Plathelminthes) karmaşık olanlara kadar (eklembacaklılar-Arthropoda ve yumuşakçalar-Mollusca) uzanan omurgasız çok hücreli hayvanları kapsar. Hayvan türlerinin %97’sini omurgasızlar oluşturur.

IP (abbrev) [ilk evre] ® Initial Phase.

IR (abbrev) [kızılötesi] ® Infrared.

IRM (abbrev) [içten gelen boşalma mekanizması] ® Innate Releasing Mechanism.

Irminger [İrminger] Carl Ludwig Christian Irminger (1802-1888). İzlanda ile Grönland arasındaki akıntıları inceleyen ve bulduğu akıntıya kendi adının verildiği Danimarkalı okyanus bilimci.

Irminger Current [İrminger Akıntısı] Gulf Stream akıntısının Kuzey Atlas Okyanusu’nda Grönland ile İzlanda arasındaki kolu.

ISA (abbrev) [bulaşıcı som balığı kansızlığı] ® Infectious Salmon Anaemia.

Isaac-Kidd midwater trawl [Isac-Kidd orta-su trolü] Küçük organizmaları avlamak için oluşturulmuş bilimsel amaçlı bir cins plankton trol ağı.

Isocardia cor (oxheart cockle) [?] ® Glossus humanus.

Isopoda (isopods) [Eşayaklılar] Kabuklular (Crustacea) altkabilesi, Malacostraca sınıfının bir takımıdır. Takım Anthuridea, Asellota, Calabozoida, Epicaridea, Flabellifera, Microcerberidea, Oniscidea, Phreatoicidea, Valvifera, alttakımlarını barındırır. Her türlü çevrede yaşarlar. Sığ sularda bulunurlar.

Isospondyli [Eşomurlular (İsospondili)] Balıkların Tükelağızlılar sınıfına giren 50 kadar familyayı içeren takımı. Omurları birbirinin benzeridir ve bu yönleriyle kemik-destekli keselilerden ayrılırlar.

Istiophoridae (billfishes) [Yelkenbalığıgiller] Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı, Levreksiler (Perciformes) takımındaki Yelkenbalığıgiller (Istiophoridae) ailesinde yer alan 3 cinste (Istiophorus, Makaire, Tetrapturus) 11 tür bulunmaktadır. Üst yırtıcı balıklar ailesidir. Uzun burunları ile dikkat çekerler. Gövde uzun ve az çok basıktır. Üst çene uzamıştır. İnce dişlere sahip olan ağız geniştir. Solungaç yarıkları geniştir. Solungaç dikenleri yoktur. İki sırt yüzgeci birbirine yakındır. Birincisi sırt yüzgeci ikincisine göre çok büyüktür. Kuyruk yüzgeci büyük ve geniş çatallıdır. Kuyruk sapının her iki tarafında karina vardır. Yanal çizgi kolay görülebilir. Gövde uzun ve pullarla kaplıdır. Sırt koyu mavidir, karın beyaz ve gümüşidir. Sıcak denizlerde bulunurlar, sıcaklık tabakası (thermocline) üzerinde üst-yüzücüdürler (epipelagic). Büyük ve hızlı yüzen balıklar arasındadırlar. Okyanus ötesi göçerler. Etleri çok beğenilir ve hepsi büyük ticari değere sahiptir. Bölgemizde biri tüm Akdenizde, diğer üçü batı Akdenizde olmak üzere 4 türü yaşamaktadır. Miktarları azdır.

Isurus oxyrinchus (shortfin mako) [dikburun, canavar, sivriburuncanavar, dikburuncanavar] Mercan resifleriyle ilişkili olup okyanus-göçerdir (okyanodromdur). Bazen kıyıya yaklaşır. Genellikle yüzeyde ve 150 metre derinliklerde bulunur. Yumurta anne karnında döllenir. Canlı doğurucudur (ovovivipardır). Bir batında 18 yavru verebilir. Bir olasılıkla en hızlı yüzen köpek balığıdır. Tekne ve yüzücülere, tahrik edilmeden saldırabilir. Eti, derisi ve yüzgeçleri kaliteli olup değerlendirilir. Çene ve dişler hediyelik eşya olarak satılır. TL=4 m boy, 506 kg ağırlık ve 25 yaşında olabilir. Balıkçılığının önemi azdır.

ITQ (abbrev) [Aktarılabilen Bireysel Kota (ABK)] ® Individual Transferable Quota.

IUCN (abbrev) (International Union for Conservation of Nature and Natural Resources) [doğanın ve doğal kaynakların korunması için uluslararası birlik]

IUCN Criteria [IUCN Ölçütleri] Tehdit ve tehlike altındaki türlere ait popülasyonların durumlarının belirlenmesi için geliştirilmiş sayısal ölçütler. 

IUU (abbrev) (Illegal Unregulated Unreported) [yasadışı (düzensiz, kayıtsız)].  

Ivlev's electivity index (E) [Ivlev’in tercih göstergesi] Yırtıcının hangi besini alma konusunda yaptığı seçime, kısaca tercihine ilişkin göstergedir. Plankton yiyen yırtıcı için E = ri - pi / ri + pi ‘dir. Burada ri = i planktonun midedeki % değeri; pi = i planktonun örnekteki yüzdesidir. E değerleri -1 ile +1 arasında yer alır. Eğer E = -1 ise yırtıcı bu besinden tamamıyla sakınmaktadır. E = 0 ise yırtıcının etkin tercihi yoktur ve E = +1 ise yırtıcı tam tercih yapmaktadır.

ib. (abbrev) [ibidem (ibid.)] ® ibid.  

ibid. (abbrev) [ibidem (ib.)] Aynı yerde. Aynı yazar.

ice fishes [buz balıkları] İngilizcede buz balıkları adıyla anılan balıklar Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı, Levreksiler (Perciformes) takımı Notothenioidei alt ailesinde Channichthyidae ailesi ve yine Işınlı-yüzgeçliler (Actinopterygii) sınıfı Osmeriformes takımı Salangidae ailesinde yer almaktadırlar. Salangidae ailesi 6 cinste 20 türü barındırmaktadır. Bunlar yarı saydam olup tatlı ve acı-suda yaşayan yukarı-göçer (anadrom) balıklardır. Burada özellikle üzerinde durulmak istenenler ise Channichthyidae ailesinden 11 cinste, bilinen 15 türü olan ve daha çok Güney Kutup bölgesinin soğuk sularında yaşayan kanı renksiz balıklardır. Bu balıkların kanlarında kana kırmızı renk veren hemoglobin bulunmaz ve ya da işlevsiz (ölmüş) alyuvarlar (eritrositler) bulunur. Metabolizmaları doğrudan deri yoluyla alınan oksijene dayanır. Soğuk suda, oksijenin daha çok çözünmesi bu aşırı uç koşullarda hemoglobinsiz yaşamı olası kılmış bir uyum olarak öne çıkmaktadır. Channichthyidae ailesi bireyleri omurgalılar içerisinde bilinen hemoglobinsiz tek canlı grubudur. Güney Kutbunda yaşayan bu balıklara hemoglobinin olmayışı sonucu açık olan renkleri nedeniyle de ayrıca beyaz balık(lar) da denmektedir. Kutup bölgesi doğal olarak diğer denizel kesimlerden daha soğuktur. Suların tuz ihtiva etmesi buz oluşumunun 0 0C’den daha düşük sıcaklıkta başlamasına neden olur. Bu ise suda yaşayan balıkların (canlıların) aşırı soğuması ve kanlarının donma sıcaklığının 1 0C altında buz kristali oluşturarak akışkanlığının çok azalmasına ve sonuçta donmaya yol açar. Ancak bu bölgede yaşayan canlılar örneğin -1,8 0C’de donmamaktadırlar. Bazılarının donabilmesi için sıcaklıklarının  eksi 2,2 0C’ye düşmesi gerekmektedir. Karşılaştırma amacıyla verilecek olursa tropik kuşaktaki balıklar -0.8 0C’de donarlar. Buz balıklarının bu donmama başarısı vücutlarında ürettikleri bir cins antifriz’in (glikopeptit’in) vücut dışına böbrekler üzerinden atılmadan ve yeniden üretimine gerek kalmadan kullanılması ve vücuda buz kristali girişinin engellenmesinde yatmaktadır. Diğer yandan buz balıkları içerisinde tabanda (demersal) ve farklı derinlikte yaşayanlar ile yüzücü (pelajik) olanlar da vardır. Yüzücü olanlar enerji harcamasını en aza indirmek için kemik yapılarını azaltıp buna karşın kıkırdak ve yağı (trigliserit) artırarak suyun kaldırma gücünü kendi çıkarlarına kullanmışlardır. Tabanda yaşayan buz balıkları ile yüzücüler arasındaki fark da buradan kaynaklanmaktadır. Buz balıklarında farklı derinlikte yaşamayı seçmiş olanlar şunlardır: Trematomus nicolai, Trematomus bernacchii, Trematomus loennbergii, Gymnodraco acuticeps tabanda ama farklı derinlikte; Dissostichus mawsoni, Pleuragramma antarcticum ve Pagothenia borchgrevinki yukarıya (orta-suya) yerleşmişlerdir.

iceberg [buz dağı (aysberg)]  Buzulun kopması sonucu denizde (okyanuslarda) yüzer durumda olan büyük buz kütlesi.

ichthyo- (prefix) [ihtiyo-] Balıklara ait.

ichthyoacanthotoxin [ihtiyoakanthotoksin] Balık ağısı (zehiri). Balıkların ürettiği ağı.

ichthyocide [balıkkıran (balıköldüren, ihtiyosid)] Balıkları öldüren madde. Örnek; retenon.

ichthyodont [ihtiyodont] Fosil balık dişi.

ichthyofauna (ichthyo-fauna) [ihtiyofauna] Balıkları içeren fauna. Bir bölgedeki balık türleri ve yaşamı.

ichthyohemotoxic fishes [ihtiyohemotoksik balıklar] Kanı ağılı (zehirli) olan balıklar. Örnek; Anguillidae, Congridae, Muraenidae ve Ophichthidae ailesi fertlerinin çoğu yenilebilir olmasına rağmen taze kanlarının yutulması, zararlıdır.

ichthyolite [ihtiyolit] Balığın tümü ya da bir parçasının fosili.

ichthyologist [ihtiyolog] Balığı inceleyen kişi.

ichthyology [balık-bilimi] Zoolojinin balıkları inceleyen bilim dalıdır. Balıkların hayat hikâyeleri, sistematiği, taksonomisi, anatomisi, coğrafi dağılımları ve ekolojisi bu bilim dalının ilgi alanına girer. Mesleki balıkçılık ve stoklarının incelenmesi genellikle balık-bilimine (ihtiyolojiye) dahil edilmez.

ichthyomorphic [ihtiyomorfik] Balık şekilli.

ichthyoneuston [ihtiyonöston] Nöston’un balık kısmı. Balık yumurta ve larvası.

ichthyootoxic fishes [ihtiyootoksik balıklar] Yumurtalık ve erbezlerinde ağı (zehir) üreten balıklar. Kasları ve diğer kısımları yenilebilir. Ağı üretimi ile yumurtalık-erbezi çalışması arasında tanımlanmış bir ilişki vardır. En tehlikeli cinsler Barbus, Schizothorax, Tinca (Cyprinidae) ve Stichaeus (Stichaeidae) ailesindendir.

ichthyophagy [ihtiyofaj] Balık tüketen.

ichthyophobia [ihtiyofobi] Balıklardan korkma.

ichthyophthira [ihtiyofthira] Balık paraziti olan canlılar (kürekayaklılar- Copepoda, Kabuklular-Crustacea).

ichthyoplankton [ihtiyoplankton] Balık yumurta ve larvaları (kurtçukları). Plankton ağından savuşamayan balık yumurta ve larvaları ile küçük yavruları için kullanılır. Bu gruptaki canlılar su kolonunun 200 m derinliğine kadar görülebilirler. Bir kısmı üst-yüzücü (epipelagic) kuşakta, çoğunluğu ışıklı tabaka kuşağında yer alır. Balık yumurtalarının hareket edecek yapıları yoktur. Ancak kurtçuklarının sınırlı hareket kabiliyetleri vardır. Bu hareket kabiliyeti coğrafi bölgeyi terk etmeye yetecek düzeyde olmayıp çok zayıftır ve bu nedenle de hayvansal planktonun parçasıdırlar. Ayrıca bir üst beslenme basamağının besinidirler.

ichthyopterygii [ihtiyopterygii] Yüzen fosil sürüngenler. Teleostemerlerin iki subepi-sınıfından biri.

ichthyopterygium [ihtiyopterigium] Balıkların hareketiyle ilgili sırt (dorsal), yağ (adipose), kuyruk (caudal), dışkıl (anal), karın (pelvic-ventral) ve göğüs (pectoral) yüzgeçlerdir.

ichthyotherapy [ihtiyoterapi] Bazı sazangil ailesi bireylerinin hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılması. Sivas’ın sıcak kaynak sularında yaşayan Garra rufa ve Cyprinion macrostomum’un sedef hastalığını (psoriasis) deri parçalarını ısırarak toplayıp iyileşme sağlamsı. ® Garra rufa.

ichthyotoxicology [ihtiyotoksikoloji] Balıklarda bulunan ağıları (zehirleri), bunların etkileri ve tanısı ile ağı kırıcılarını (panzehirini-antidotlarını) ele alan inceleme alanı.

-icide (suffix) [-isid] X-kıran. Örnek; inzektisid (insectiside)-böcekkıran.

icing [buzlama] Sıcaklığı 0 ile -0,5 derecede tutmak için balıkların buzlanması. Bunun için önemli bir teknoloji geliştirilmiştir.

icy (glacious, glacialis) [buzumsu].

identification [tanımlama] Daha önce oluşturulmuş bilimsel sınıflandırma ölçütlerini kullanarak bir balığın yerini (tür düzeyine kadar) belirlemek. 

identification key [tanımlama anahtarı] Bir balığın bilimsel adını bulmada kullanılan seçenekli özellikler listesi.

idiothermous [homoiotermik] ® Homoeothermic.

-iform (suffix) [x-şeklinde] Örnek; fusiform (fusiform)-iğ şeklinde.

immaculate [lekesiz] Vücutta renkli nokta, benek ve şeklin bulunmaması. Beyaz ya da renksiz anlamında.

immature [olgunlaşmamış] Eşeysel (cinsi) olgunluğa ulaşmamış.

impact of fishing on cetaceans [balıkçılığın balinalara etkisi] Günümüze değin yaklaşık 17 balina türü Akdeniz Sular sisteminde görülmüştür. Bunların çoğunluğu Atlas Okyanusundan gelen boyları küçük olandan (Delphinus delphis ve Stenella coeruleoalba) en büyüklerine (Physeter catodon ve  Balaenoptera physalus) kadar giden ziyaretçilerdir. Yunuslar hariç balinalar çoğunlukla batı Akdeniz’de daha sık görünmektedir. Balinaların Akdeniz sularındaki ölüm nedenlerinin başında pasif ağlara takılan balıkları yemek isteyip de onlara dolaşarak boğulanlar ile balıkçıların ağlarına zarar vermesin diye bilerek öldürdükleri  (yunuslar) gelmektedir.

impact of fishing on chondrichthyans [balıkçılığın kıkırdaklılara etkisi] Bu grupta Elasmobranchii ve Holocephali altsınıfları yer almaktadır. Süpertakım Batoida’da vatozlar, testerebalıkları ve elektrikli balıklar ve yine süpertakım Selachimorpha’da köpekbalıkları ve benzerlerini kapsamaktadır. Alt sınıf Holocephali’den ise Chimeriformes takımı bulunmaktadır. Kıkırdaklı balıklar biyolojik özellikleri (k-seçimci olmaları) nedeniyle balıkçılıktan hemen ve önemli ölçüde etkilenen, uzun eşeysel olgunlaşma ve gebelik süreci sonrası az yavru veren, uzun ömürlü canlılardır. Üst beslenme basamağında yer alırlar ve bunların ana-baba sayılarının balıkçılık nedeniyle azalması stoğa katılmayı ve gelecek kuşakların sayısını doğrudan etkiler. Bu etki stoğun tamamen çökmesi ya da sönmesi şeklinde görülür. Balıkçılık kıkırdaklı stoklarının çökmesine iki yönden etkiler. Birincisi hedef tür olarak avlanması ikincisi ise az seçici trol ağlarında yan av, ikincil av ya da ıskarta olarak görünmesidir. Bu durum balıkçılıkta kullanılan diğer av araçları için de geçerlidir. Akdeniz sular sistemindeki (Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’de) tüm kıkırdaklıların stokları aşırı avcılık baskısı altındadırlar. Uç tüketicilerin eko-sistemdeki etkilerinin azalması alt basamaktaki tüketicileri henüz kestirilemeyen yönde etkileyebilir, değiştirebilir. Sistem sağlığı için uç tüketicilerin sistemde yer alması elzemdir. ® Besin ağında üstten alta balıkçılık.

impact of fishing on Mediterranean monk seal [balıkçılığın Akdeniz fokuna etkisi] Balıkçılığın Akdeniz fokuna etkisi temelde iki yönlüdür. Bunlardan ilki balık ağlarına istenmeden takılan ve boğulanlar ile balıkçılar tarafından öldürülenler iken ikincisi aşırı avcılık nedeniyle yeterince besin bulamamaktır. Besin bulamama üçüncü bir ölüm şeklinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu da balıkçıların sabit ağlarındaki balıkları yemeye çalışan ve bu ağlara dolanarak boğulanlardır. Bir diğer etki olarak kaybolan ve hayalet ağ olarak anılan sabit ağlara balıkların yakalanması ve bununda foklar için besin cazibesi olarak beklenenden daha çok tehlike oluşturmasıdır. Ağlara yalnız yetişkin foklar değil enikleri de takılmaktadırlar. Foklar insan elinin değmemiş, ayağının ulaşmamış mağaralarda doğum yapmakta ya da dinlenmektedirler. Yaygın turizmin olduğu alanlardan fokların uzaklaşmakta olduğu bir gerçektir. Koruma örnekleri birçok olmakla birlikte (Tarım ve Köyişleri Bakanlığı fok yaşam-alanının 15 mil karelik çevresinde gırgır ve trol avcılığını yasaklamıştır) ancak asıl etkili koruma doğal deniz parklarının – deniz koruma alanlarının (tamamıyla her türlü balıkçılığa kapalı alanların) artırılması olduğuna inanılmaktadır. ® Phocidae, monk seals- (Fokgiller).

impact of fishing on seabirds [balıkçılığın deniz kuşlarına etkisi] Balıkçılığın deniz kuşlarına etki ettiği ilk anda garipsenebilir. Ülkemizde bu konu hiç gündeme gelmemiş ve uzun bir süre daha gündeme gelmesi olası görünmüyor. Ancak Akdeniz çevresindeki bazı gelişmiş ülkeler bu konuyu önemsemekte ve incelemektedirler. Özellikle uzun ömürlü deniz kuşlarının büyük çapari ile yapılan pelajik (yüzücü) balık avcılığının etkisi altında olduğu belirlenmiştir. Bu etki kuşların yan av olarak elde edilmesi şeklinde görünmektedir. Ülkemiz sularında tabanda ya da yüzey sularında yemli ya da yemsiz büyük çapari avcılığı pek yapılmamaktadır. Bu durum daha çok İspanya için geçerlidir. Balıkçılığın kuşlara etkilerinin olumlu ya da olumsuz olduğu yönünde görüşler kesin değildir. Bir yandan ıskarta av denize boca edilirken kuşlar bunlarla beslenmekte diğer yandan balıkçılık sudaki balık miktarını azalttığı için kuşların doğal besinlerinin azalmasına yol açtığı ve bu yolla deniz kuşu popülasyonlarının olumsuz etkilendiği ileri sürülmektedir.

impact of fishing on seagrass beds [balıkçılığın deniz çayırlarına etkisi] Deniz çiçekli bitkilerinden Posidonia oceanica’nın oluşturduğu deniz çayırları Akdeniz ekosisteminin önemli (yaşamsal) bir bileşenidir. 40 metre derinliğe kadar yayılabilen deniz çayırları bulundukları ortamda karmaşık ve üretken bir yapı sergilerler. Bir çok organizma için saklanma diğerleri için beslenme ve geç balık evresini geçirme alanlarıdır. Bu alanlara en çok etki eden balıkçılık yöntemi dip trolü avcılığı ile dinamitle avcılıktır. Her ikisi de çayırlara zarar vermektedir. Dip trolü hem bitkiyi kopararak, hem tabanı eşeleyerek yapısını bozmak hem de bulanıklık oluşturarak bitkinin ışıktan yararlanmasının önünü kesmektedir. Orta büyüklükte bir trolün saate yaklaşık 99,000 ile 360,000 filizi etkilediği tahmininden hareket edilirse bu av aracının sisteme etkisi daha iyi anlaşılmış olur. Uluslararası ilgi ve önemseme sonucu AB sularında deniz çayırı alanlarında dip trolü balıkçılığı yasaklanmıştır. Balıkçılığın kesin yasak olduğu deniz koruma alanları deniz çayırı bölgelerinin ayakta kalmasının tek yoludur.

impact of fishing on the seabed [balıkçılığın tabana etkisi] Dip trolü ve benzer diğer (kirişli trol vb) av araçlarından oluşan ağır balıkçılık baskısı altındaki kumlu/çamurlu (yumuşak) tabandaki yaşam birliktelikleri bozulmakta, taban kazılarak karıştırılmakta, taban malzemesi ile birlikte tabanın üstünde ya da içine gömülü yaşam sürdüren canlılar kırıma uğramaktadır. Kazılan taban giderek daha sıkı oturmakta ve yumuşak taban sertleşmektedir. Bu ise canlıların yerleşmesini zora sokmaktadır. Yeniden yurtlanma çok daha uzun sürmektedir. Biyo-çeşitlilik giderek azalmakta taban çölleşmekte ve fauna ve flora bileşenleri değişmektedir. Kaba çakıllı, taşlık kayalık kesimlerde zincirli, tekerlekli ağır av araçlarının kullanılması bu alanlardaki biyo-çeşitliliği makro algleri, mercanları geri dönüşü çok zor olabilecek fakirliğe (çölleşmeye) götürmektedir. Küçük balıkçılık ya da daha çok kendi ihtiyacını karşılayacak ölçekteki balıkçılıkta kullanılan pasif ağlar (solungaç ağı, fanyalı ağlar vs) ister yüzeye ister tabana yakın ister su kolonunun belirli derinliğinde askıda kullanılsınlar bazı canlılar için (yunus, kaplumbağa, fok vs) cazibe kaynağıdırlar. Ağa takılmış balıkları yemeye gelen daha çok koruma altındaki türlerin ölümüne yol açarlar. Ağların yitirilmesi (atıldığı yerde) bir daha bulunamaması o ağların hayalet av araçları olarak balıkları avlayacakları ve bunun da miktarı belli olmayan, balıkçılığın düzenlenmesinde kayda geçirilemeyen  ve bu yolla dikkate alınamayan kayıplar olarak yer alacaktır.

impact of fishing on turtles [balıkçılığın deniz kaplumbağalarına etkisi] Akdeniz sularında üç tür deniz kaplumbağası bilinmektedir. Bunlardan Caretta caretta (karet ya da sini kaplumbağası) ile Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) Akdeniz kıyılarında yumurtlamaktadır. Bu türlerin hepsinin soyu tükenme tehlikesi altındadır. Batı Akdeniz’e Cebeli Tarık Boğaz’ından bir kısım kaplumbağa göç etmekle birlikte anılan üç türün asıl yumurtlama bölgesi Türkiye kıyılarıdır. Dolayısıyla Türkiye bu türlerin soylarının devamı konusunda anahtar konumundadır. Son yıllarda özellikle Doğu Akdeniz’de Tryonix triunguis (Nil yumuşak kabuklu kaplumbağası) görünmektedir. Akdeniz’in tüm kıyılarında yoğun balıkçılık faaliyeti vardır. Bu anılan türlerin tamamının tehdit altında olduğu anlamına gelmektedir. Tehlike birçok boyutludur. Öncelikle kaplumbağa bireyleri her yıl yumurtlamamaktadır. Bu, ana-baba stoğunun yumurt-layan stoktan büyük olmasına rağmen stoğa katılanların daha az olması anlamına gelmektedir. İkincisi deniz kaplumbağaları her türlü balık avcılığının etkisinde olup istenmeden avlanmakta, sabit ağlarda boğularak ölmekte sonra balıkçıların ağlarına zarar verdiği için onlar tarafından düşman olarak görülerek bazen öldürülmektedirler. Tüm bunların ötesinde asıl üstünde durulması gereken nokta yaşam-alan (habitat) kaybıdır. Tüm Akdeniz kıyıları özellikle yaz aylarında yoğun turizm baskısı altındadır. Hemen hemen bütün sahiller kaplumbağaların yumurtlama dönemlerinde insanların işgali altındadır. Bunun da iki yönlü etkisi söz konusudur. İnsanların olduğu kıyıya gelen kaplumbağa yumurtlayacak alan bulamamakta ve yumurtlamadan denize geri dönmektedir. Kumsaldaki yumurtlama yuvaları tahrip edilmekte, çiğnenmektedir. Tüm bu zorlukları aşıp yumurtadan çıkan yavrular birer yerleşim alanı haline dönmüş ve ışıklarla donanmış kıyıda ışığa yönelip denize ulaşamamaktadır. Bu bağlamda balıkçılığın doğrudan etkisinin yanında özetlenen şekildeki yaşam-alan kaybı bu türlerin soylarının tükenmesi tehlikesinin başlıca öğeleridir.

impairment [bozulma] Bir kaynak, ortam ya da olayın kalitesinin azalması, kirlenmesine denir.

imperforate [deliksiz] ® Göbek.

imperial blackfish [?] ® Schedophilus ovalis.

imperial scaldfish [imparatorpisi, küçük pisi] ® Arnoglossus imperialis.

impermeable [geçirimsiz] Madde ve sıvının geçmesine izin vermeyen.

important storms [fırtınalı günler (önemli fırtınalar)] ® Stormy weather.

impregnation [impregnasyon] 1- Yumurtanın atmıkla (spermle) döllenmesi.

impregnation [impregnasyon] 2- Delinmiş bent ya da delinmiş karadaki havuz duvarının uygun malzemeyle tıkanarak su kaybının önlenmesi.

impregnation [impregnasyon] 3- Balık ağlarının ıslanarak ağırlaşmasını önlemek için uygun kimyasal ile muamele edilmesi.

impurity [katışık] Bir maddenin içerisinde az miktarda başka maddenin bulunması. Gümüş içerisinde kurşun, altın içerisinde bakır bulunması gibi kirlilik.

in situ [in situ] Yerinde. 

in vitro [in vitro] İçeride, laboratuarda.

in vivo [in vivo] Canlı.

inc sac [mürekkep kesesi] Kafadanbacaklılarda koruma amaçlı olarak kaçarken suya püskürtülen (salınan) koyu renk maddesini taşıyan kese.

incidental allowance [kazaen izni] Balığın rastlantısal, kazaen ya da istenmeden avlanmasına izin veren düzenleme. 

incidental catch (dirty fishing, accidental catch)  [kazaen av (yan av)] ® By-catch.

incise [yarık] Doku yüzeyinin hassas, dar, düz ya da kavisli, uzun ya da kısa yarılması.

incisor [kesici ön diş] Genellikle ağzın ön kısmında yer alan yassı, kesici ön diş. Örnek; Sparidae ailesinin Sargus ve Charax cinsleri.

incognito blenny [horozbina] ® Parablennius incognitos.

incubation [inkubasyon] 1- Kuluçka süresi. Döllenme ile yumurtadan çıkma süreci.

incubation [inkubasyon] 2- Mikrobun bulaşması ile hastalığın ortaya çıkması arasındaki süreç.

incubation [inkubasyon] 3- Mikrobun kontrollü besi ortamında kültürü.

incubation channel [kuluçka kanalı] Balık yumurtalarının kuluçka döneminde su yatağında oluşturulmuş insan yapısı kanal.

incubator [kuluçka] Balık yumurtalarının açılmasına kadar geçen evrede kullanılan alet.

index [indeks] Gösterge, üs, işaret.

index fishing [gösterge avcılığı] Tekbiçim bir av aracı ile örnekleme yapılarak popülasyondaki yaş grubu miktarlarındaki değişikliklerin belirlenmesidir. Benzer şekilde stoklar ve türler arası değişmelerin belirlenmesi de gösterge avcılığı içerisinde yer alır.

index of abundance (abundance index) [bolluk göstergesi] Bir stoğun ya da parçasının (örneğin yumurtlayan kısmının) örneklenmesiyle ağırlık ya da birey sayısı olarak elde edilen verileridir. Göstergeler çoğunlukla göreceli birimler olup bolluğun zaman içerisindeki göreceli değişmesini ifade ederler. Örnek; birim çaba başına düşen avın zaman serisi.

index of aridity (aridity index) [kuraklık göstergesi] Kuraklık göstergesi yıllar için i = N /T+10 ve aylar için i = n.12/t+10 olarak hesaplanır ve i>20 hümid (nemli-yağışlı) ve i<20 arid (kurak) olarak değerlendirilir. N = Yağış (mm);   T = Sıcaklık oC; n = N/ay; t = T/ay. 

index of dissimilarity [benzemezlik göstergesi] id = 1-S (1 eksi benzerlik göstergesi). ® Index of similarity (Benzerlik göstergesi). ® Index of dominance (Baskınlık göstergesi). ® Index of species diversity (Tür çeşitliliği göstergesi).® Community analysis (Topluluk çözümlemesi). ® Index of species richness (Tür zenginliği göstergesi). ® Evennes index (Eşitlik göstergesi).

index of dominance [baskınlık göstergesi] c= å (ni/N)2 ‘dir. Burada; ni = Her türün önemsellik değeri (tür sayısı, biyokitle ya da üretim vs); N = Önemsellik toplamı (örneğin toplam tür sayısıdır). ® Index of dissimilarity (Benzemezlik göstergesi). ® Index of similarity (Benzerlik göstergesi). ® Index of species diversity (Tür çeşitliliği göstergesi). ® Community analysis (Topluluk çözümlemesi).  ® Index of species richness (Tür zenginliği göstergesi). ® Evennes index (Eşitlik göstergesi).

index of evennes [eşitlik göstergesi] ® Evennes index.

index of Shannon [Shannon göstergesi] ® Shannon index.

index of similarity [benzerlik göstergesi] S= 2C/(A+B) ‘dir. Burada; A = A örneğindeki tür sayısı; B = B örneğindeki tür sayısı; C = Her iki örnekte ortak olan tür sayısıdır. ® Index of dissimilarity (Benzemezlik göstergesi). ® Index of species diversity (Tür çeşitliliği göstergesi). ® Index of species richness (Tür zenginliği göstergesi). ® Index of dominance (Baskınlık göstergesi). ® Community analysis (Topluluk çözümlemesi). ® Evennes index (Eşitlik göstergesi).

index of species diversity [tür çeşitliliği göstergesi] Bu göstergeyi iki kısımda vermek mümkündür. Biri tür zenginliği (species richness) diğeri eşitlik (evenness) göstergesidir. ® Index of dominance (Baskınlık göstergesi). ® Index of dissimilarity (Benzemezlik göstergesi). ® Index of similarity (Benzerlik göstergesi).® Evennes index (Eşitlik göstergesi).® Community analysis (Topluluk çözümlemesi). ® Index of species richness (Tür zenginliği göstergesi).

index of species richness [tür zenginliği göstergesi] d1 = (S-1)/log N ve d2 = SÖ N ‘dir. Burada; S = Tür sayısı ve N = Birey sayıdır. ® Index of dominance (baskınlık göstergesi). ® Index of dissimilarity (Benzemezlik göstergesi). ® Index of similarity (benzerlik göstergesi). ® Evennes index (Eşitlik göstergesi).® Community analysis (Topluluk çözümlemesi). ® Index of species diversity (tür çeşitliliği göstergesi).

indicator species (characteristic species) [belirteç tür (indikatör tür)] 1- Özel dayanıklılık ya da hassasiyet nedeniyle belirli ortam koşullarında sıkça ya da nadiren rastlanan tür(ler). Çevresel koşullara duyarlı olan ve bu nedenle de çevre kalitesinin tahmininde kullanılabilen tür. 

indicator species (characteristic species) [belirteç tür (indikatör tür)] 2- Ekosistemin genel durumu ile ekosistemdeki diğer türlerin durumları hakkında bilgi veren hassas balık türü. Türün çevresel koşullara duyarlı olması nedeniyle varlığı/yokluğu ile azlığı/çokluğu genel çevre kalitesi hakkında bilgi edinilmesini sağlayabilmektedir.

indicator species (characteristic species) [belirteç tür (indikatör tür)] 3- Kendileri zararsız olup balık ürünlerinde hastalık yapıcıların bulunup bulunmadığının kontrol edildiği mikro-organizma ya da mikro-organizmalar. Zararsız mikro-organizmaların belirlenmesi hastalık yapıcıların belirlenmesinden daha kolaydır.

indigenous [yerli] Baştan beri orada olan, yerli.

indirect method [dolaylı yöntem] Balıkçılığa bağlı (av, çaba, yaş dağılımı vb) verilerle stok tespiti yöntemi.

individual [birey] Aynı türe ait canlılardan bir tanesi.

individual fishing quota [bireysel balıkçılık kotası] ® Individual quota (Bireysel kota).

individual non-transferable quota [aktarılamayan bireysel kota] Balıkçıya (bireye) ya da şirkete verilen toplam avlayabileceği balık miktarıdır (kotasıdır). Bu kota uzun süreli hak elde etme değildir ve başkasına devredilemez.

individual quota [bireysel kota] İzin verilebilir toplam av miktarının (TAC) belirli bir yüzdesinin birey, tekne ve ya da sayısı sınırlı şirkete verilmesidir. Şirketlere ve teknelerine verilen kota girişimci kotası olarak adlandırılır. Bireysel kota, kaynağın ortak kullanımı ve kaynağı sahiplenmeyi teşvik ettiği için stoğu koruyucu işlev görür. Ayrıca harcamaların azaltılması ile kaliteli ürüne yönelmeyi sağlar.

induced spawning [tetiklenmiş yumurtlama] 1- Yapay uyarılardan olan örneğin ışık rejimi, tuzluluk, sıcaklık vb’nin değiştirilmesi sonucu yumurtlatma.

induced spawning [zorla yumurtlatma] 2- Ortam özelliklerini değiştirerek (sıcaklık, ışık vb) ya da canlıya hormon vermek suretiyle yumurtlamayı başlatmak.

industial fishery [endüstri balıkçılığı] 1- Avın endüstri ham maddesi olarak da kullanıldığı büyük ölçekli balıkçılık faaliyetidir.

industrial fishery [endüstri balıkçılığı] 2- İnsan tüketimi için değil başka amaçlar için (yem, gübre, yağ vs) yapılayan balıkçılık. Beslenme zincirinin temelini oluşturan alt basamaktaki balıkları yok eder.

inequilateral [bakışımsız, asimetrik, yanlardan eşit olmayan] Midye kabuğu kancasının her iki tarafında bakışımlı (simetrik) büyümeyen kabuğu belirtmektedir.

inequivalve [bakışımsız kabuk, asimetrik, eşit olmayan kabuk] Midye kabuklarının bakışımlı olmaması.

inert gas (noble gas) [soygazlar (asal gazlar)] Ender olup kimyasal reaksiyonu çok az olan (reaksiyona kolay girmeyen) gazlar (helyum-helium - He, neon-neon - Ne, argon-argon - Ar, kripton-krypton - Kr, ve ksenon-xenon – Xe, radon-radon - Rn).

infauna [içfauna] Yumuşak taban ve çökel içerisinde yaşayan hayvanların tümü.

infection [bulaşma (enfeksiyon)] 1- Hasatlığı oluşturan ajanın canlıya girerek yerleştiği yer.

infection [bulaşma (enfeksiyon] 2- İçine işlemek.

infection [bulaşma (enfeksiyon] 3- Virüs, bakteri ve mantarların balık vücudunu istila etmesi.

infectious dropsy [bulaşıcı su toplama hastalığı] Sazangillerde bulaşıcı, kanamalı, virüslerin neden olduğu akut hastalıktır. Hastalık özellikle kültürdeki sazan (Cyprinus carpio) balığında ilkbaharda görülür. Belirtileri şişkin karın, düzenli olmayan yüzme ve denge bozukluğu, pörtlek gözlülük, şişmiş anüs, iç organlarda ödem ve kanama. 

infertile [kısır] Döl vermeyen.

inflated file shell [?] ® Limaria tuberculata.

infra- (prefix) [infra-] Alt, altta, altında,daha küçük. Örnek; infraruj (infrared) - görünen kırmızı’nın altında.

infraclass [infrasınıf] Alt sınıfın altında takım ya da üsttakımın üstünde yer alan, ender kullanılan bir ara sınıflandırma birimi.

infrageneric [altcins] ® Subgenus.

infrahaline [az tuzlu] Tuzluluğu 0,5 ppt’den az tatlı-su. 

infralittoral [infralitoral] ® Katman (stratum) sıralaması.

infralittoral [infralitoral] 1- Denizlerde alt litoral (sub-litoral) kuşağın üst kısmı. %1’lik ışığın olduğu derinlik kesimi.

infralittoral [infralitoral] 2- Göllerde köklü bitkilerin olduğu derinlik kuşağını içeren kıyı.

infralittoral [infralitoral] 3- Gel-git bölgesinden 100 m derinliğe kadar olan kısım.

infralittoral [infralitoral] 4- Sahilin devamlı su altında kalan kısmından 30-40 m derinliğe kadar uzanan kuşağa verilen ad.

infraoral [infraoral] Ağzın altında.

infraorbital [suborbital] Gözün altında.

infrared (IR) [kızılötesi (enfraruj)] Sıcak nesnelerden yayılan uzun dalgalı radyasyon.

infusorian [infusorya] Küçük akvaryum balıklarını beslemek için akvaryumda kültürü yapılan daha küçük sucul canlılara verilen genel ad. Bir kavanoza marul yaprağı konur ve güneşlik bir yere bırakılır. Kavanozdaki su infusorya tarafından bulanıklaştığında, az miktardaki bu su beslenecek balıkların bulunduğu akvaryuma eklenir.

ingestion (swallow) [yutma] 1- Besin maddesini yutarak ya da emerek alma işlemi.

ingestion [yeme] 2- Besin alma, yutma. ® Predation (yeme).

inhibitors [engelleyiciler] Bir işlem ya da reaksiyonu yavaşlatan, durduran kimyasal maddeler. 

initial [ilk] Gözlemciye göre bir olayın başlangıçtaki durumunu tanımlar.

initial phase (primary phase) [başlangıç evresi] Cinsiyetlere göre çift renkli balıklarda ilk ergenlik rengi d(evresi).

injection [enjeksiyon] Şırınga etmek.

ink bag [mürekkep kesesi] Depo (tank) mürekkep salgılayan beze ağıdır. Kesede az ya da çok miktarda mürekkep depolanır ki bu da bir kanalla rektum’a açılır. 

ink sac [mürekkep kesesi] ® Ink bag.

inkfish [mürekkepli balık] Balık değildir. ® Sepiida.  ® Sepia officinalis.

inland fishery [içsu balıkçılığı] Kıyıdan içeride, tatlı-su ya da acı-suda yapılan balıkçılık.

inland sea [içdeniz] 1- Etrafı karalarla çevrili bir boğaz ya da eşik ile diğer deniz ve okyanuslara bağlanmış deniz.

inland sea [kapalı deniz] 2- Etrafı kara ile çevrili örneğin Hazar Denizi gibi büyük su kütlesi. Buna iç deniz de denmektedir.

inland water(s) [içsu(lar)] 1- Karadaki göl, çukur, dere ırmak, kanal, baraj gölü ve deniz kulağı gibi yüzey sularını belirtir. Denizler ve okyanuslar dışında kalan genellikle tatlı sular.

innate behaviour [içten gelen davranış] Kalıtımın kontrolündeki türe özgü genel davranıştır.

inner ear [içkulak] Tükelağızlılarda (Teleostomi) duyma organıdır. Yarım daire şeklinde kanalları ve kapsüllerinin içerisinde otolitlerin (sagitta sacculus’ta, asteriscus lagena’da, lapiilus utriculus’da) bulunduğu organdır. İçkulak perilimf denilen bir sıvı ile doludur. Basınç, denge, duyma ve hızlanmanın algılanmasını sağlar.

inorganic [inorganik] Yaşamayan.

insectivore [böcek-yiyen] Sucul ve karasal böceklerle beslenen. 

inshore [kıyısal] Kıyıya yakın sular. Kırılan dalgalardan kıyıya daha yakın kesim. 

inshore fishery [kıyısal balıkçılık] Hükümranlık alanı içinde kalan ve kıyıya yakın kesimde kayıklarla yapılan balıkçılık. 

inshore waters (onshore waters) [kıyısal sular] 2- Kıyıdan kısa mesafedeki sığ sular. ® Nearshore waters.

inspector [enspektör] 1- Kontrol eden, müfettiş.

inspector [enspektör] 2- Gemi ve gemicilik ile sefer işlerini denetleyen, gemiyi sefere hazırlayan ve sürekli sefere hazır halde tutmakla görevli kişinin ünvanı. 

instalment fishery [taksit’e çıkmak] Belirli bir sürede kabzımala olan borcun kısmen kapatılması için bir günden uzun süreli yapılan balıkçılık faaliyetidir.

instantaneous [anlık] Süresi normalde algılanamayacak kadar kısa olan olayı tanımlar.

instantaneous fishing mortality [anlık balıkçılık ölümü] Herhangi bir anda ölen balıkların yüzdesidir.

instantaneous mortality [anlık ölüm] Herhangi bir anda ölen balıkların yüzdesidir.

instantaneous rate of fishing mortality [anlık balıkçılık ölüm oranı] Doğal ve balıkçılıktan gelen ölümlerin birlikte etkin olduğu durumlarda balık sayısının zaman içerisindeki sayısal azalmasının tanımlanmasında kullanılır (Nt=Noe-Zt). Burada Z=F+M’dir. N0=Başlangıçtaki balık sayısı; Nt=t zaman süreci sonunda geriye kalan balık sayısıdır. ® Fishing mortality.

instantaneous rate of growth [anlık büyüme hızı] Bir ağırlık artış ölçüsüdür. Genellikle süresi bir yıl olan birim zamandaki ağırlık artışı olarak ifade edilir ve g=[ln(Wt)–ln(W0)]/(t1-t0) ‘dir. Burada Wt bir süreç olan t1 günündeki son ağırlık, W0 ise başlangıçtaki ağırlıktır.

instantaneous rate of mortality (coefficient of decrease) [anlık toplam ölüm oranı] Birim zamanda ölenlerin sayısının o anda popülasyondaki balık bolluğuna oranıdır. Kısaca yaşam payının (S=geride kalanların payının) işareti değiştirilmiş doğal logaritmasıdır. S = Nt/N0 ve Z = -lnS ‘dir. Yani Z = - [lnNt  - lnN0).

instantaneous rate of natural increase [anlık doğal artış oranı] O andaki artan üretim payıdır. ® Instantaneous rate of surplus production (Anlık artan üretim oranı).

instantaneous rate of natural mortality [anlık doğal ölüm oranı] Balık sayısının zaman içerisindeki sayısal azalmasının tanımlanmasında kullanılır. Doğal ve balıkçılıktan gelen ölümlerin birlikte etkin olduğu durumlarda bu değer Z=F+M eşitliğinden elde edilebilir.

instantaneous rate of recruitment [anlık içgöç oranı (anlık stoğa katılma oranı)] Kısa sürede avlanabilir boya ulaşan balıkların sayısının avlanabilir boydaki balık sayısına bölünmesidir. Bu oran genellikle yıllık temelde verilir. Bu yaklaşımın temelinde yatan bir hata vardır o da içgöçün (stoğa katılmanın) stok büyüklüğü ile ilişkisinin ölüm oranları ve büyüme nedeniyle zayıf olmasıdır. Dolayısıyla yöntem prensip olarak yararlanılan stok’un büyüklüğünün ya hiç değişmediği ya da çok az değiştiği hallerde kullanılabilir.

instantaneous rate of surplus production [anlık artan üretim oranı] Büyüme hızı (oranı) + içgöç oranı – doğal ölüm’dür. Bütün değerler anlık olup ağırlık cinsindendir. Dengeli balıkçılıkta artışlar avcılıktan gelen kayıpları karşılar ki o zaman artan üretim balıkçılıktan gelen kayıplara eşittir.

instinct [içgüdü] Bazı hayvanlarca iç ve dış uyarılara karşı türe özgü olup doğuştan gelen düzenli hareketlerdir. İç ve dış uyarılara karşı içten gelen (öğrenilmemiş) birbirine bağlı düzenli davranıştır. 

institute [enstitü] 1- Bilimsel araştırma, inceleme ve yayın yapan bağımsız kuruluş.

institute [enstitü] 2- Üniversitelerde yüksek lisans eğitimi vermeyle yükümlü eğitim ve araştırma kurumları.  

instrumental error [aletsel hata] Kullanılan aletin kusurundan kaynaklanan ölçüm ya da bir değeri okuma hatası. Bu tür hatalar bir katsayı yardımıyla giderilir.

insular [ayrılmış] Adaya ait, ayrı. Coğrafi olarak yalıtılmış, izole edilmiş.

intake [giriş ağzı] Suyun (sisteme) alındığı yer. 

integrated analysis [bütünleşik çözümleme] Stok tahmini yöntemleri dizisinde çoklu veri kaynağının tek bir tahmin içerisinde birleştirilmesi. Örnek; filonun karaya çıkardığı toplam balık miktarı, örnekleme büyüklüğü, ıskarta tahmini, ıskarta örnek büyüklüğü, filonun birim çaba başına düşen standartlaştırılmış avı, balıkçıktan bağımsız incelemeler, markalama, büyüme vb’nin bütünleşik değerlendirilmesi.

integrated aquaculture [bütünleşik akvakültür] Akvakültür sürecinin çok yönlü ve kontrollü idaresi. Yemden pazarlamaya ve pazarlamadan yeme doğru işletimin kontrolü. 

integrated fish farming [bütünleşik çiftlikçilik] Balık kültürünün diğer canlılarla (ördek, kaz, tavuk, ekin ile) birleştirilerek yürütülmesi.  

intensity [yeğinlik] 1- Balıkçılığın etkinliğidir.

intensity [yeğinlik] 2- Birim alandaki balıkçılık çabasıdır. Bu, balıkçılık ölümüyle F=q(f/A) ilişkisi şeklinde orantılı olmalıdır. Burada f/A balıkçılık yeğinliği ve q avlanabilirlik katsayısıdır.

intensive culture (intensive farming) [yoğun kültür] Dikkatli kontrol edilen çevrede çok yüksek sayıdaki balıkların kültürüdür. Kültürdeki balık sayısı (besin, oksijen, su miktarı ya da değiş tokuşu vb gibi) dış girdilere bağlıdır. Orta ve uzun vadede yoğun kültür sistemleri sürdürülebilir değildir.

intensive farming [yoğun kültür] ® Intensive culture.

inter- (prefix) [inter-] Arasında.

interaction [etkileşim] Türler arasındaki olumlu ve olumsuz birliktelik. Bu birliktelik popülasyonun içsel büyüme ve evrilmesini olumlu, olumsuz, engelleyici ya da zararına etkiler. Etkileşme şu şekillerde olabilir:

® Yarış (doğrudan etki)

(-   -)

Her iki türün birbirine olumsuz etkisi.

® Kaynak yarışı (dolaylı etki)

(-   -)

Ortak besin kaynağı kısıtlıysa.

® Amenzalizm

(-   0)

Biri etkilenirken diğerinin etkilenmemesi.

® Asalaklık (parazitizm)

(+   -)

Birinin yararına diğerinin zararına.

® Yeme (predasyon)

(+   -)

Yiyen yenilenden büyüktür.

® Besin ortakçılığı (komenzalizm)

(+   0)

Birinin yararına diğeri etkilenmemektedir.

® Ön-işbirlikçilik (protocooperation)

(+  +)

Her ikisi için de olumlu fakat şart değil.

® Karşılıklılık (mutualizm)

(+  +)

Her ikisi için de olumlu ve şart.

® Tarafsızlık (nötralizm)

(0   0)

Her ikisi de etkilenmemekte.

interactive feeding system [etkileşimli yemleme sistemi] Akvakültürde atıkların görülmesi ya da balıkların davranışına bağlı olarak kendiliğinden başlayan yemleme sistemi.

interactive fishing [etkileşimli balıkçılık] Birbiri ile yarış eden balıkçılık.

inter-annual [yıllar arasında] Popülasyonlar ya da olayları yıllar itibarıyla (yıllar arasında) karşılaştırma. 

intercalare [interkalar] Omurdaki ek eleman.

intercalary [eklenen, artık, interkalar] Büyümeyi tanımlayan terim olup farklı dokular arasında görülür. Tallus’un iki hücresinin ya da iki bölgesinin arasına yerelleştiği zaman ortaya çıkan özellik.

intercept survey (creel census) [kesişen inceleme] Sepet incelemesi de denmek-tedir. Söz konusu su kaynağında (dere, ırmak, göl, gölet, kıyı şeridi, alan, iskele, köprü vb’de) oltacıların avladıkları balık miktarının tahmini için yapılan örnekleme programı olup bu program anket çalışması, bireysel av miktarının doğrudan gözlemle belirlenmesi çalışmalarını içerir.

intercostal [kaburgalar arası] Kaburgalar arasındaki atar ve toplar damar ile kaslar.

interdorsal ridge [sırt yükseltisi] Vücudun sırt yüzgeçleri arasındaki yükselti -kamburumsu kısmı.

interlittoral [aralitoral (interlitoral)] Kıyıdan 20 m derinliğe kadar olan deniz kısmı.

intermediate [orta] İlk ve son arasında yer alan.

intermediate host [arakonak] Asalağın asıl konağa geçmeden önce gelişme evresini geçirdiği hayvan.

intermediate port [ara liman] Ana limanlar arasında bir zorunluluk durumunda girilen liman.

intermittent spawning (fractional spawning, batch spawning) [aralıklı yumurtlama] Birkaç gün ya da haftalık aralıklarla balıkların yumurtalık ve erbezini boşaltması-yumurtlamasıdır. Bu, küçük olgunlaşmamış yumurtaların daha az yer tutması fakat sonuçta olgunlaştırılarak kademeli olarak bırakılmasını (toplam bırakılan yumurta sayısının bu yolla artırılmasını) sağlar.

internal (inner) membrane [iç zar] Histioteuthis cinsinde, zar kolların iç kenarlarını birleştirir.

internal bearer [iç-taşıyıcı] İç dölleme sonrası cenini (embriyonu) ve ya da genç balığı taşıyan. Hamile.

internal fertilisation [iç-döllenme] Erkeğin atmığı dişiye aktarmasıdır. Fakat çoğu balık yumurta ve atmığı dışarıya, suya bırakır ve döllenme vücut dışında gerçekleşir.

internal live bearer [canlı-doğurucu] Yumurtaların vücut içinde döllenmesi sonrası yavruları canlı doğuran ekolojik grup.

internarial [burun delikleri arası] Balıkların iki burun deliğinin arası.

interorbital [gözler-arası] Balıkların iki gözünün arası.

interorbital space [gözler-arası boşluk] Gözler arasında ölçülen en dar mesafe, yer.

interpelvic space [interpelvik boşluk] Karın yüzgeçleri kaideleri arasındaki en kısa mesafe.

interpolation [interpolasyon] Değerleri oldukça aralıklı olan bir istatistik serinden yararlanarak, hesaplanmamış yeni bir niteliğin değerini bulmaya yarayan istatistiki işlem ya da yöntem.

interradial membrane [ışınlararası zar (interradiyal zar)] Balıkların sert ve yumuşak yüzgeç ışınları arasındaki doku.

intersexual [eşeyler-arası (cinsiyetler-arası)] İnterseksüel. Her iki cinsiyete ait özelliklerin arasında olan. İki cinsiyeti de kapsayan.

interspecific [türler arası] 1- Farklı türler arasındaki olay ve ilişkilere ait.

interspecific [türler arası] 2- İki ya da daha çok tür arasında. İki farklı türün kırması.

interspecific competition [türler arası yarış] Aynı kaynak (örneğin besin) için farklı türler arasındaki yarış.

intertidal [intertidal] Gel-git arasında kalan kıyısal alan.

intestine [barsak] Birçok balığın midesi olmamasına rağmen balıklarda sıkça sindirim sistemi için kullanılır. 

intra- (prefix) [intra-] İçinde, içerisinde.

intrageneric [cins-içi] Aynı cinsin içinde. Aynı cinsin bireyleri.

intra-plastid (intraplastid) Plastid'in içinde; plastid’in stromasına yerleşmiş.

intraspecific [tür-içi] Aynı türe ait bireyler (populasyonlar) arası olay ve ilişkilere ait.  

intraspecific competition [tür-içi yarış] Aynı kaynak (örneğin besin) için aynı  türden bireyler arasındaki yarış.

intrinsic [içsel] Birey, grup ya da sistem içerisinden kaynaklanan (gelen).

intrinsic growth rate [içsel büyüme oranı] Birbirini izleyen süreçlerde balıkların yarış nedeniyle yavaşlatılmadan yaradılışı itibariyle ne kadar büyüyebildiğidir. Çoğunlukla üretim modelleriyle tahmin edilmektedir.

intrinsic rate of increase [içsel artış oranı] Yararlanılan stokta içgöç (stoğa katılma) ile artış ve buna eklenen büyüme ve bundan çıkartılan doğal ölüm sonucu tahmin edilen stok miktarındaki değişmedir.

introduced species (non-native) [aşılanan tür] Yerli olmayan her hangi bir türün bilerek ya da kazaen normal dağılım alanı dışındaki başka bir bölgeye (insan eliyle bilerek ya da kazaen) götürülerek salıverilmesi ve yumurtlamasıdır.

introduction(s) [aşılama(lar)] Yerli olmayan bir türü dağılım alanı dışına aşılama bir çok şekilde olabilmektedir. Bunlar;

- Yer değiştirme (nakil) [transplantation] İnsan eliyle bilerek bir türü dağılım alanı dışında bir bölgeye salıvermek.

- Karantina (tecrit) [quarantine] Yerli olmayan bir türün kapalı sistem içerisinde (dışarıya kaçamayacak bir şekilde) tutulması. Örnek; akvaryumda tutulan ancak kazaen kaçak olan Caulerpa taxifolia.

- İthal [export] Çıkış yeri dikkate alınmaksızın düzenli ithal edilen tür(ler).

- Ticari uygulama [commercial practice] Yerli olmayan bir türün ticari amaçlı kültürü. Örnek; Karadeniz’de başarısız olan som balığı yetiştiricilik uygulaması.

- Yerleşik [established] İnsan eliyle giderilmesi mümkün olmayan ve süreklilik kazanmış bir ya da birkaç populasyon. Örnek: Diğerlerinin yanında doğu Akdeniz’de Saurida undosquamis ile Siganus luridus, Siganur rivulatus türleri.

- Rapor edilen [reported] Varlığı bildirilen ancak üreyip üremediği bilinmeyen türler.

invasive species [istilacı tür] Aşılandığı ekosistemi bozan organizma.

invertebrates [Omurgasızlar] ® Invertebrata.

invertivore [omurgasız-yiyen] Böcekler hariç, omurgasızlarla beslenen.

investigations of marine casualties [deniz kazalarının incelenmesi] Deniz kazalarının incelenmesiyle ilgili uluslararası kuruluşlar ve bayrak devletlerin incelemeyle yükümlü oldukları sözleşme maddeleri şunlardır:

- Uluslararası Yükleme Sınırı Konvansiyonu, 1966 (International Convention on Load Lines-LL), madde 23.

- Denizde Can Emniyeti Uluslar arası Konvansiyonu, 1974 (International Convention for the Safety of Life at Sea-SOLAS), bölüm 1, kural 21.

- Balıkçı Gemilerinin Emniyeti (Torremolinos) Protokolü, 1977 (Torremolinos International Convention for the Safety of Fishing Vessels-SFV, madde 7.

- Gemi Adamları Eğitimi, Sertifikalandırılması ve Vardiya Tutma Esasları Uluslararası Konvansiyonu, 1978 (International Convention on Standards of Training, Certification and Watchkeeping for Seafarers-STCV), Reg.

- Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, 1982 (The United Nations Convention on the Law of Sea-UNCLOS), madde 94.

- Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine ait Uluslar arası Konvansiyon, 1983 (International Convention for the Prevention of Pollution from Ships-MARPOL), madde 4, 6, 8, 12, ek 1 kural 9(3) ve 10(6), ek 2 kural 10(3) (ı).

-  Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organisation-ILO), ILO No: 134 madde 2-3 ve 152, madde 36, 39.

- IMO Deniz Kazaları İnceleme Kodu, (Code for the Investigations of Marine Casualties and incidents. IMO Res. 849(20). ® Marine casualties (Deniz kazaları). 

iodic [iyodik] İyotla ilgili anlamındadır. Alglerde saklayıcı hücredir (iyot ve diğer halojenleri içeren saklayıcı hücre için kullanılır (bazı kırmızı alglerde bulunur).

ion exchange [iyon takası] Suyun sertliğini gidermek ve içerisindeki kirleticilerden arındırmak için reçineden geçirme işlemidir.

ionic regulation [iyon denetimi] Vücut içi iyon yoğunluğunu sabit tutmak için tatlı-su balıkları seyreltilmiş idrar, deniz balıkları su içerek az miktarda yoğunlaştırılmış idrar bıraktıklarını belirtir tanımlamadır. 

iris [iris] Gözbebeği çevresindeki renkli kısım.

iron bacteria [demir bakterileri] Demirce zengin sularda demiri oksitleyerek yaşayan mikroorganizmalar.

ischiopterygium [karın yüzgeci] ® Pelvic fin.

island [ada] Suyla çevrili kara parçası.

island babe [ada yavrusu] İstanbul boğazı çevresinde kullanılan bir cins balıkçı teknesine verilen ad.

iso- (prefix) [izo-] Eş, eşit aynı. Örnek; izoterm (isotherm)-eşsıcak.

isobar [eşbasınç] Eşit barometre basıncına sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isobath [eşderinlik] Eşit derinliğe sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi. 

isobathytherm [izobatiterm] Eşit derinlik ve sıcaklığa ait değerlere sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isobenth [eşbiyokitle] Eşit biyokitle değerine sahip noktalarını birleştirildiği harita çizgisi.

isochronous [izokron] Eşzamanlı.

isochronous hermaphroditism [eşzamanlı erdişilik] Atmık ve yumurtanın aynı anda oluştuğu erdişilik. Örnek; gömlekliler, solucanlar, sülükler.

isocon [eşyoğun] Birim alan ve zamanda eşit yoğunluğa sahip noktaların birleştirildiği harita çizgisi. Örnek; eşit tuzluluk (eştuzluluk) çizgileri gibi.

isodeme [izodem] Eşit popülasyon sıklığına sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi. 

isodont [eşdiş] Aynı tipte dişleri olan. Balıklarda alışılagelmiş bir durumdur.

isoflor [izoflor] Eşit tür sayısı değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi. 

isogamy [izogami] ® Eşeyli (seksüel) üreme.

isogeotherm [izojeoterm] Dünya yüzeyinde eşit ortalama sıcaklık değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isogram [eşdeğer çizgisi] ® Isoline.

isohaline [eştuz] Eşit tuzluluk değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isohume [eşnem] Eşit nem değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isohydric [izohidrik] Eşit pH değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isolation [yalıtım] Bir canlının, bireyin diğerlerinden ve alışılmış ortamdan (çevreden), alınarak yalnız bırakılma olayı.

isolecithal (homolecithal) [izolesital] Eşit dağılmış küçük yumurta akına sahip balık yumurtası. Örnek; Petromyzontidae, Acipenseridae, Amiidae, Lepisosteidae ailesi bireyleri.  ® Homolesital.

isoline (isogram) [eşdeğer çizgisi] Eşit herhangi bir şeye sahip olan noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.  

isolume [izolum] Eşit ışık şiddeti değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isometric [izometrik] Eşölçülü.

isometric growth [eşölçülü büyüme] Hayvanın vücut oranları ve özgül ağırlığının değişmediği büyüme. w = a Lb denkleminin işlevsel regresyon değeri (b) üç’e eşit olduğu durumdaki büyüme.

isomorphic [izomorf] Aynı morfolojiye (şekle, yapıya, görünüşe) sahip. Kullanılan diğer terimlerin yanında, terim nesillerin yaşam evresinin morfolojik olarak art arda gelmesi için kullanılmaktadır.

isonome [eşbol] Bir türün eşit bolluk değerine sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isopiptesis [eşvarış] Göçmen bir türün aynı tarihte ulaştığı hedef noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isopleth [eşdeğer] Eşit değerlerin birleştirilmesinden oluşan çizgiler.

isopods [Eşayaklılar] ® Isopoda.

isopropanol [izopropil alkol (izopropanol)] ® Isopropyl alcohol. 

isopropyl alcohol (isopropanol) [izopropil alkol] Etanoldan daha az yanıcı olmasına karşın dokulara etki eden ve kemikleri eriten balık saklamada kullanılan %50-55’lik alkol.

isopycnic [eşsık (eşyoğun)] Sıklığa ait eşdeğerler. Sabit ya da tekdüze sıklık (yoğunluk). 

isotach [eşhız] Eşit rüzgâr hızı değerine sahip noktaların birleştirildiği harita çizgisi.

isotherm [eşsıcak] Eşit sıcaklık değerine sahip noktaların birleştirildiği harita çizgisi.

isothermobath [izotermobat] Belirli bir derinlikte eşit sıcaklık değerine sahip noktaların birleştirildiği harita çizgisi.

isotonic [izotonik] 1- Aynı ozmotik basınçlı.

isotonic [izotonik] 2- Eşbasınçlı. Çevredekine (ortamdakine) eşit yoğunluğa sahip. 

isotope [izotop] Aynı proton fakat farklı nötron sayısına sahip atom. Aynı elementin kütle sayılarının farklılığı yani farklı atom ağırlığına sahip element. Örnek; 12C ve 14C ile 16O2 ve 18O2.

isotype [eştip] 1- Aynı cinsin iki türünden bir tipin tanımlanması.

isotype [eştip] 2- Çeşitli yerlerde bulunan form.

isovel [eşhız] Eşit akıntı hızına sahip noktalarının birleştirildiği harita çizgisi.

isozoic [izozoik] Benzer faunaya sahip.

itai-itai disease [itai-itai hastalığı] 1950’de Japonya’nın Toyama bölgesinde görülmüş olup dünyadaki ilk kadmiyum (Cd) ağılanması (zehirlenmesi) hastalığıdır. Bugüne kadar Japonya’da görülen ve endüstri atıklarının yol açtığı Minamata Hastalığı ve ‘İkinci Minamata Hastalığı’ ki buna ‘Niigata-Minamata Hastalığı’ da denmektedir. Yokkaichi astımı ile itai-itai hastalığı dört büyük çevresel hastalıktan biridir. Hastalık kemiklerin erimesi, şiddetli eklem ağrıları ve böbrek yetmezliği şeklinde seyretmektedir. 

iteroparity (polycyclic spawning) [iteropar çoğalma] Canlının yaşamı boyunca mevsimsel ya da yıllık aralıklarla birçok kez çoğalmasıdır.  

-itis (-tit) (suffix) [iltihaplı] Örnek; dermatit (dermatitis)-deri iltihaplanması.

-ivor (suffix) [-ivore (-ivorous)] X-yiyen, x-yeyici. Örnek; karnivor (carnivore)-etobur.